Ama kim için, kimler için?
Cennet vatanın dört bir yanına gönderilen çifter çifter tabutlar arasında hala ihale kovalayan, iş kapma yarışında olan ve musallada cenaze namazını beklerken dahi dünyevi pazarlıklar içinde olanların umurunda bile değil.
Hüzün dalga dalga olmuş, acılar dağ gibi büyümüş, vicdan sahipleri uykularını kaybetmişler?
Vatan derken, sadece keseyi şişirecek, kasayı büyütecek ve masayı yükseltecek yer diye anlayanlar "vatan tehlikede" sözünden bir şey anlamıyorlar, bayrak derdi olmayanlar, bayrağın olması gereken yerden indirilmesi ile ilgilenmiyorlar, dolayısıyla vatan ve bayrak için can verenler onları asla ilgilendirmiyor.
Bu ülkenin vilayetlerinden birinde, bu ülkenin Başbakanının yaptığı meydan konuşmasında ilaç için dahi bir tek Türk bayrağının olmaması, partizanlıktan ötürü gözleri kararmış kitleleri asla rahatsız etmiyor ve hala savunmak için kıvranıp duruyorlar.
Bir yol ihalesi almanın yolunu bulmuş olanlar, bu gün ülke olarak yaşadığımız vahim sonuçların sebepleri üzerinde asla kafa yormuyorlar, kafa yorulmasından, konu ile ilgili sorular sorulmasından da aşırı rahatsızlık duyuyorlar.
Her gün beş-on kapıya giden al bayrağa sarılı tabutlardan henüz onların kapısına gitmemişse, onlar için ülke güllük-gülistanlıktır, işler tıkırındadır ve yaşanan bu kötü sonucun sebeplerini örtmek, saklamak, gündem dışına itmek onların baş vazifesidir.
Hüzün galga dalga olmuş, acılar dağlar gibi büyümüş, bu tiplerin umurunda bile değil zaten olup-bitenlerden haberdar bile değiller.
"Müminler bir vücudun organları gibidir, bir organ acı çekiyorsa tüm vücut ona ortak olur" ölçüsü manevi dünyamızdan göçüp gideli hayli zaman oldu.
"Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" ilkesi bir zamanlar kürsülerden hocaların aktardığı, yazarların yazılarına malzeme yaptığı bir ilke idi, o da hayatımızdan el-etek çekeli çok zaman oldu.
"Küfre rıza küfürdür, zulme rıza zulümdür" ilkesi bir zamanlar çok sık tekrarlanan cümlelerdendi, bunu da son yıllarda artık duyamaz olduk.
Bize hayat veren, bizi biz yapan ilkeler unutulunca, ölçüler hayatımızdan çekilince hayatımıza bin bir türlü hoyratlıklar girmeye başladı ki işte bunlardan biri de bir birimizin acısını duymamak, ağrısını hissetmemektir.
Hüzün dalga dalga acı dağ gibi ama sadece ateş düştüğü yeri yakıyor, uğradığı köy ve mahallede hissediliyor.
Biz böyle değildik, bize ne oldu?
Cennet vatanın dört bir yanına gönderilen çifter çifter tabutlar arasında hala ihale kovalayan, iş kapma yarışında olan ve musallada cenaze namazını beklerken dahi dünyevi pazarlıklar içinde olanların umurunda bile değil.
Hüzün dalga dalga olmuş, acılar dağ gibi büyümüş, vicdan sahipleri uykularını kaybetmişler?
Vatan derken, sadece keseyi şişirecek, kasayı büyütecek ve masayı yükseltecek yer diye anlayanlar "vatan tehlikede" sözünden bir şey anlamıyorlar, bayrak derdi olmayanlar, bayrağın olması gereken yerden indirilmesi ile ilgilenmiyorlar, dolayısıyla vatan ve bayrak için can verenler onları asla ilgilendirmiyor.
Bu ülkenin vilayetlerinden birinde, bu ülkenin Başbakanının yaptığı meydan konuşmasında ilaç için dahi bir tek Türk bayrağının olmaması, partizanlıktan ötürü gözleri kararmış kitleleri asla rahatsız etmiyor ve hala savunmak için kıvranıp duruyorlar.
Bir yol ihalesi almanın yolunu bulmuş olanlar, bu gün ülke olarak yaşadığımız vahim sonuçların sebepleri üzerinde asla kafa yormuyorlar, kafa yorulmasından, konu ile ilgili sorular sorulmasından da aşırı rahatsızlık duyuyorlar.
Her gün beş-on kapıya giden al bayrağa sarılı tabutlardan henüz onların kapısına gitmemişse, onlar için ülke güllük-gülistanlıktır, işler tıkırındadır ve yaşanan bu kötü sonucun sebeplerini örtmek, saklamak, gündem dışına itmek onların baş vazifesidir.
Hüzün galga dalga olmuş, acılar dağlar gibi büyümüş, bu tiplerin umurunda bile değil zaten olup-bitenlerden haberdar bile değiller.
"Müminler bir vücudun organları gibidir, bir organ acı çekiyorsa tüm vücut ona ortak olur" ölçüsü manevi dünyamızdan göçüp gideli hayli zaman oldu.
"Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir" ilkesi bir zamanlar kürsülerden hocaların aktardığı, yazarların yazılarına malzeme yaptığı bir ilke idi, o da hayatımızdan el-etek çekeli çok zaman oldu.
"Küfre rıza küfürdür, zulme rıza zulümdür" ilkesi bir zamanlar çok sık tekrarlanan cümlelerdendi, bunu da son yıllarda artık duyamaz olduk.
Bize hayat veren, bizi biz yapan ilkeler unutulunca, ölçüler hayatımızdan çekilince hayatımıza bin bir türlü hoyratlıklar girmeye başladı ki işte bunlardan biri de bir birimizin acısını duymamak, ağrısını hissetmemektir.
Hüzün dalga dalga acı dağ gibi ama sadece ateş düştüğü yeri yakıyor, uğradığı köy ve mahallede hissediliyor.
Biz böyle değildik, bize ne oldu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Var mı bir gören? / 16.12.2025
- Ey insan! / 14.12.2025
- Negatif büyüme! / 12.12.2025
- Ezber bozan parti: BTP / 11.12.2025
- Her kime dokunsan ağlayası var / 04.12.2025
- Tefecinin çetecinin elinden koca bir memleket yandı ha yandı / 02.12.2025
- Gaziler ayakta şehit uyanık / 30.11.2025
- Kelam bile fazladır / 27.11.2025
- Söz çok icraat yok / 25.11.2025
- Olmaz mı? / 20.11.2025
- Ey insan! / 14.12.2025
- Negatif büyüme! / 12.12.2025
- Ezber bozan parti: BTP / 11.12.2025
- Her kime dokunsan ağlayası var / 04.12.2025
- Tefecinin çetecinin elinden koca bir memleket yandı ha yandı / 02.12.2025
- Gaziler ayakta şehit uyanık / 30.11.2025
- Kelam bile fazladır / 27.11.2025
- Söz çok icraat yok / 25.11.2025
- Olmaz mı? / 20.11.2025




















































































