Ramazan orucu, tutmaya gücü yeten her mükellefe farz-ı ayındır. Farz oluşu Hazret-i Kur'an, sünnet ve icma ile sabittir. Bakara suresinin 183. ayetinde maalen: "Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı" buyurulur. Buhari ve Müslim'in rivayet etitiği "İslamiyet beş şey üzerine kurulmuştur..." hadisinde de Ramazan orucu İslam'ın beş temel esasından birisi olarak sayılır. Oruçtan amaç, Bakara suresi, ayet 183'te vurgulandığı üzere "insanların gönüllerine takvayı yerleştirmek" başka bir deyişle insanları bütün kalp hastalıklarından kurtarmak, böylece "Allah katında en üstününüz en çok takva sahibi olanlarınızdır" ayetinin tecellisiyle Allah katında değer kazanmak, insan-ı ekrem olmaktır. Zaten bütün ibadetlerden, kulluk görevlerinden amaç da kalp hastalıklarından arınmayı sağlamaktır. Yoksa Alemlerin Rabb'i Allah'ın bizim hiçbir şeyimize ihtiyacı yoktur. Orucun farz kılınışındaki hikmet, tevhid olarak belirtilmektedir. Oruçla birlikte insan, nefsinin acziyetini, Alemlerin Rabb'inin kudret ve azametini daha iyi anlamakta ve emir-yasak çizgisine uyma konusunda daha duyarlı, daha açık ve uyanık davranmaktadır. Oruç takvayı doğurur, çünkü oruçla birlikte nefsin egemenliği zayıflar ve kalbinin katılığı çözülerek ruh özgür kalır.
İnsanlar için hidayet olan, hak ile batılı ayıran Hazret-i Kur'an'ın Ramazan'da inmesi; insan psikolojisinin Kur'an'ı benimsemeye Ramazan'da daha müsait olduğuna işaret olsa gerektir. Hazret-i Kur'an'ın hidayet yöneltme işlevi, hak ile batılı ayırt edişi insanlar için özellik Ramazan'da tecelli etmekte; daha doğrusu insanlar Ramazan'da Hazret-i Kur'an'ın bu fonksiyonuna daha uygun bir ruh halinde bulunmaktadır. Oruçtan amaç Allah'ı tekbir/ yüceltmedir. Bu da alternatif tavrı olma iddiasındaki nefsi terbiyeyle mümkündür ki, orucun bu konuda ayrıcalıklı bir işlevi vardır. Böylece insan şükre daha yakın olmakta çünkü nimetin değeri özellikle yokluğunda daha iyi anlaşılmaktadır. Ramazan orucu, Hicretten 1.5 yıl sonra, Şaban ayının 10. günü farz kılınmıştır. Fahruddin er-Razi'nin bir sayfalık açıklamasında gösterdiği gibi, siyam (oruç) kelimesi, kıyam vecninde sâme fiilinin mastarıdır. Arapça'da "siyam, bir şeyden vazgeçip onu bırakmak" demektir. Fahruddin er-Razi, İbn Abidin ve Abdurrahman el-Ceziri'nin belirttiği üzere oruç (siyam-savm): yemekten, içmekten, cinsi temastan ve diğer oruç bozan şeylerden, sadık fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar Allah rızası için oruç tutmak niyetiyle uzak durmaktır.
Hucviri'nin Keşfu'l-Mahcûb'da, Abdulkadir Geylani'nin Sirru'l-Esrar'da belirttiği gibi orucun hakikati imsaktır; kendine hakim olma, nefsi kontrol altında tutma, geçici ve bayağı arzulara galip gelmedir. Oruç tutmanın amacı da burada saklıdır. İmsakın şartları vardır: Bunları mideyi yemek ve içmekten koruduğun gibi, gözü harama ve gayr-i meşru cinsi arzuları uyandıran şehvete bakmaktan, kulağı gıybetten dedikodudan ve boş şeyleri dinlemekten, dili yararsız sözlerden., bedeni ise dünyaya bağlamak ve İslam'a muhalefet etmekten korumaktır. İşte o zaman bu, hakiki oruç olur. Ebu Hamid Gazali İhya'da orucun üç derecesi olduğunu belirtir:
1. Avamın orucu: Yemek, içmek ve şehveti terk etmektir.
2. Havasın orucu: Göz, kulak, dil, el gibi organları günahlardan sakındırmaktır.
3. Hassu'l-havas'ın orucu: Kalbi Allah'tan başkasından (masivadan) arındırmaktır. En'am: 91'de buyurulduğu gibi: "Allah de! Sonra onları bırak, dedikleri dedikoduda oynayadursunlar".
Ebu Hamid Gazali İhya'da seçkinlerin orucunun şu şartları taşıdığını belirtir:
Gözü kötülüklere bakmaktan alıkoymak. Kalbi Allah'ın zikrinden alıkoyan "şeylere" bakmamaktır. Dili yalandan, dedikodudan, iftiradan, boş konuşmadan vs. korumak, Allah'ın zikri ile dili meşgul etmek Kulağı, haram ve mekruh seslerden alıkoymak. Çünkü söylenmesi haram olan her nesnenin dinlenilmesi de haramdır. Diğer organları da haramlardan sakındırmak. İftarda tıka-basa yememek. Çünkü nefsi dizginlemek isterken bu yolla nefsi azgınlaştırıyoruz. İftardan sonra orucunun öz-eleştirisini yapmak. Korku ile ümit arasında olmak.
İbadetlerin bir kabuğu bir de içi vardır. Örneğin ceviz, asıl olan içtir. Ancak iç'in varlığı da dışa kabuğa bağlıdır. Nihayet yenilecek kısım iç kısımdır.
Şah Veliyyullah, Huccetu'llahi-Baliga'da orucun sırlarını şöyle sıralar:
Nefsi dizginler. Ruhu her türlü kirden temizler. Melekî yetenekleri güçlendirir. Gönül huzura kavuşur. Cennetin kapılarını açar. Cehennem kapılarını kapatır.
İnsanlar için hidayet olan, hak ile batılı ayıran Hazret-i Kur'an'ın Ramazan'da inmesi; insan psikolojisinin Kur'an'ı benimsemeye Ramazan'da daha müsait olduğuna işaret olsa gerektir. Hazret-i Kur'an'ın hidayet yöneltme işlevi, hak ile batılı ayırt edişi insanlar için özellik Ramazan'da tecelli etmekte; daha doğrusu insanlar Ramazan'da Hazret-i Kur'an'ın bu fonksiyonuna daha uygun bir ruh halinde bulunmaktadır. Oruçtan amaç Allah'ı tekbir/ yüceltmedir. Bu da alternatif tavrı olma iddiasındaki nefsi terbiyeyle mümkündür ki, orucun bu konuda ayrıcalıklı bir işlevi vardır. Böylece insan şükre daha yakın olmakta çünkü nimetin değeri özellikle yokluğunda daha iyi anlaşılmaktadır. Ramazan orucu, Hicretten 1.5 yıl sonra, Şaban ayının 10. günü farz kılınmıştır. Fahruddin er-Razi'nin bir sayfalık açıklamasında gösterdiği gibi, siyam (oruç) kelimesi, kıyam vecninde sâme fiilinin mastarıdır. Arapça'da "siyam, bir şeyden vazgeçip onu bırakmak" demektir. Fahruddin er-Razi, İbn Abidin ve Abdurrahman el-Ceziri'nin belirttiği üzere oruç (siyam-savm): yemekten, içmekten, cinsi temastan ve diğer oruç bozan şeylerden, sadık fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar Allah rızası için oruç tutmak niyetiyle uzak durmaktır.
Hucviri'nin Keşfu'l-Mahcûb'da, Abdulkadir Geylani'nin Sirru'l-Esrar'da belirttiği gibi orucun hakikati imsaktır; kendine hakim olma, nefsi kontrol altında tutma, geçici ve bayağı arzulara galip gelmedir. Oruç tutmanın amacı da burada saklıdır. İmsakın şartları vardır: Bunları mideyi yemek ve içmekten koruduğun gibi, gözü harama ve gayr-i meşru cinsi arzuları uyandıran şehvete bakmaktan, kulağı gıybetten dedikodudan ve boş şeyleri dinlemekten, dili yararsız sözlerden., bedeni ise dünyaya bağlamak ve İslam'a muhalefet etmekten korumaktır. İşte o zaman bu, hakiki oruç olur. Ebu Hamid Gazali İhya'da orucun üç derecesi olduğunu belirtir:
1. Avamın orucu: Yemek, içmek ve şehveti terk etmektir.
2. Havasın orucu: Göz, kulak, dil, el gibi organları günahlardan sakındırmaktır.
3. Hassu'l-havas'ın orucu: Kalbi Allah'tan başkasından (masivadan) arındırmaktır. En'am: 91'de buyurulduğu gibi: "Allah de! Sonra onları bırak, dedikleri dedikoduda oynayadursunlar".
Ebu Hamid Gazali İhya'da seçkinlerin orucunun şu şartları taşıdığını belirtir:
Gözü kötülüklere bakmaktan alıkoymak. Kalbi Allah'ın zikrinden alıkoyan "şeylere" bakmamaktır. Dili yalandan, dedikodudan, iftiradan, boş konuşmadan vs. korumak, Allah'ın zikri ile dili meşgul etmek Kulağı, haram ve mekruh seslerden alıkoymak. Çünkü söylenmesi haram olan her nesnenin dinlenilmesi de haramdır. Diğer organları da haramlardan sakındırmak. İftarda tıka-basa yememek. Çünkü nefsi dizginlemek isterken bu yolla nefsi azgınlaştırıyoruz. İftardan sonra orucunun öz-eleştirisini yapmak. Korku ile ümit arasında olmak.
İbadetlerin bir kabuğu bir de içi vardır. Örneğin ceviz, asıl olan içtir. Ancak iç'in varlığı da dışa kabuğa bağlıdır. Nihayet yenilecek kısım iç kısımdır.
Şah Veliyyullah, Huccetu'llahi-Baliga'da orucun sırlarını şöyle sıralar:
Nefsi dizginler. Ruhu her türlü kirden temizler. Melekî yetenekleri güçlendirir. Gönül huzura kavuşur. Cennetin kapılarını açar. Cehennem kapılarını kapatır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.