Önceki akşam bir futbol programında ibretlik bir röportaj izledim.
Bu röportaj gurbetçilerimizin ne denli vahim bir durum içinde olduğunu gösteriyor.
Uzatmadan konuya girelim.
Bahsettiğim isim Almanya ligi takımlarından Fürth'te oynayan Sercan Sararer.
Hemen belirtelim Sercan aynı zamanda A milli futbol takımımızda da forma giyiyor.
Buraya kadar her şey normal.
Gelelim işin vahim tarafına.
Bir Türk evladı olan, üstelik de Türk milli takımında oynama ayrıcalığına erişmiş olan bu delikanlı bir tek kelime dahi Türkçe bilmiyor.
Ne yazık ki evet-hayır'dan bile haberi yok!
Bu durumun bir sportif yönü, bir de sosyolojik yönü var.
Sportif anlamdaki olumsuzluğu milli takımın yaşadığı başarısızlıkta görüyoruz.
Çünkü mili takım, geçmiş yıllarda olduğu gibi takım olmayı başaramadı; oyuncuların yarısı Sercan'ın durumunda.
Hepsi Türk olmasına rağmen aynı dili konuşamayan bir oyuncu grubu var elimizde.
***
İşin daha vahim yanı ise sosyolojik boyutu.
60'lı, 70'li yıllardan itibaren kendi memleketinde iş, aş imkanı bulamayan milyonlarca vatandaşımız (çoğunluğu Almanya olmak üzere) gurbetin yolunu tuttu.
Yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni bir kültür.
Kolay değil... İnsan sudan çıkmış balığa döner.
İlk 2 nesil Türklük-Müslümanlık bilincini korudu. (Gerçi bu nesil de birikimlerini elinde fenerle dolaşan hırsızlara kaptırdı).
Ama ya 3. ve 4. nesil?
İşte o noktada ipler koptu.
Türkiye'nin gurbetçi politikası üretememesi ve buna ek olarak ilgili ülkelerin asimilasyon politikasıyla insanlarımızı kaybettik.
Ne Türk ne Alman, Türkiye'de Almancı, Almanya'da yabancı sayılan; iki arada bir derede ve her daim 'öteki' sayılan bir nesil ortaya çıktı.
Dillerini bilmiyorlar, dinlerinden haberleri yok.
Dedelerinin, babalarının doğup büyüdüğü toprakları bir defa bile görmemiş, köklerinden kopuk, rüzgarda bir yaprak gibi oradan oraya savrulan bir nesil... (Tabi istisnalar da yok değil. Onları tenzih ederiz).
***
Bu tablonun sorumlusu sizce kim?
Bu gençler mi, aileleri mi, yoksa onları onyıllar boyunca yalnız bırakan Türkiye hükümetleri mi?
Benim cevabım hepsi olmakla birlikte C şıkkı daha ön plana çıkıyor.
Üstelik de bu yanlış devam ediyor. Hem de daha da katılaşarak.
Bakın Başbakan Erdoğan son Almanya ziyaretinde ( Kasım 2012) gurbetçilerimize nasıl seslendi.
“Almanya’ya entegre olun, Goethe, Kant okuyun. Burada, kalıcı olmaya, yerleşmeye, ev almaya, iş kurmaya karar verdiğiniz andan itibaren sizler artık buranın bir parçasısınız. Kesinlikle entegrasyon konusunda en ufak bir sıkıntınızın olmaması gerekir”
***
Hükümet dediğin, devlet dediğin dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşına sahip çıkmalı; onun dininden, dilinden, kültüründen kopmasına müsade etmemeli.
Ve herşeyden önemlisi devlet dediğin vatandaşını namerde muhtaç etmemeli.
Nasıl mı?
Kısaca izah edeyim.
Benim vatandaşım ekmek parası için Avrupa'nın yolunu tuttu.
Oralarda çok büyük sıkıntılar çekerek hayata tutunmaya çalıştı.
Gittikleri ülkelerin firmaları ise Türkiye'ye geldi, gurbetçinin terk ettiği köyün altındaki madenlere kondu.
Şu trajikomik duruma bakar mısınız!
Ben karnımı doyurmak için yeri mi yurdumu bırakıp Almanya'ya, İngiltere'ye,Fransa'ya gideceğim bu ülkelerin firmaları da gelecek benim terk etmek zorunda kaldığım köyümün altındaki madenleri çıkarıp götürecek ve bu madenlerden kazandıkları milyar dolarlarla beni ülkesinde işçi olarak çalıştırmaya devam edecek.
Yani uzun lafın kısası kendi servetimizle adamlara kölelik yapıyoruz.
Valla ne diyelim, Allah hepimizi ayıktırsın!
Bu röportaj gurbetçilerimizin ne denli vahim bir durum içinde olduğunu gösteriyor.
Uzatmadan konuya girelim.
Bahsettiğim isim Almanya ligi takımlarından Fürth'te oynayan Sercan Sararer.
Hemen belirtelim Sercan aynı zamanda A milli futbol takımımızda da forma giyiyor.
Buraya kadar her şey normal.
Gelelim işin vahim tarafına.
Bir Türk evladı olan, üstelik de Türk milli takımında oynama ayrıcalığına erişmiş olan bu delikanlı bir tek kelime dahi Türkçe bilmiyor.
Ne yazık ki evet-hayır'dan bile haberi yok!
Bu durumun bir sportif yönü, bir de sosyolojik yönü var.
Sportif anlamdaki olumsuzluğu milli takımın yaşadığı başarısızlıkta görüyoruz.
Çünkü mili takım, geçmiş yıllarda olduğu gibi takım olmayı başaramadı; oyuncuların yarısı Sercan'ın durumunda.
Hepsi Türk olmasına rağmen aynı dili konuşamayan bir oyuncu grubu var elimizde.
***
İşin daha vahim yanı ise sosyolojik boyutu.
60'lı, 70'li yıllardan itibaren kendi memleketinde iş, aş imkanı bulamayan milyonlarca vatandaşımız (çoğunluğu Almanya olmak üzere) gurbetin yolunu tuttu.
Yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni bir kültür.
Kolay değil... İnsan sudan çıkmış balığa döner.
İlk 2 nesil Türklük-Müslümanlık bilincini korudu. (Gerçi bu nesil de birikimlerini elinde fenerle dolaşan hırsızlara kaptırdı).
Ama ya 3. ve 4. nesil?
İşte o noktada ipler koptu.
Türkiye'nin gurbetçi politikası üretememesi ve buna ek olarak ilgili ülkelerin asimilasyon politikasıyla insanlarımızı kaybettik.
Ne Türk ne Alman, Türkiye'de Almancı, Almanya'da yabancı sayılan; iki arada bir derede ve her daim 'öteki' sayılan bir nesil ortaya çıktı.
Dillerini bilmiyorlar, dinlerinden haberleri yok.
Dedelerinin, babalarının doğup büyüdüğü toprakları bir defa bile görmemiş, köklerinden kopuk, rüzgarda bir yaprak gibi oradan oraya savrulan bir nesil... (Tabi istisnalar da yok değil. Onları tenzih ederiz).
***
Bu tablonun sorumlusu sizce kim?
Bu gençler mi, aileleri mi, yoksa onları onyıllar boyunca yalnız bırakan Türkiye hükümetleri mi?
Benim cevabım hepsi olmakla birlikte C şıkkı daha ön plana çıkıyor.
Üstelik de bu yanlış devam ediyor. Hem de daha da katılaşarak.
Bakın Başbakan Erdoğan son Almanya ziyaretinde ( Kasım 2012) gurbetçilerimize nasıl seslendi.
“Almanya’ya entegre olun, Goethe, Kant okuyun. Burada, kalıcı olmaya, yerleşmeye, ev almaya, iş kurmaya karar verdiğiniz andan itibaren sizler artık buranın bir parçasısınız. Kesinlikle entegrasyon konusunda en ufak bir sıkıntınızın olmaması gerekir”
***
Hükümet dediğin, devlet dediğin dünyanın neresinde olursa olsun vatandaşına sahip çıkmalı; onun dininden, dilinden, kültüründen kopmasına müsade etmemeli.
Ve herşeyden önemlisi devlet dediğin vatandaşını namerde muhtaç etmemeli.
Nasıl mı?
Kısaca izah edeyim.
Benim vatandaşım ekmek parası için Avrupa'nın yolunu tuttu.
Oralarda çok büyük sıkıntılar çekerek hayata tutunmaya çalıştı.
Gittikleri ülkelerin firmaları ise Türkiye'ye geldi, gurbetçinin terk ettiği köyün altındaki madenlere kondu.
Şu trajikomik duruma bakar mısınız!
Ben karnımı doyurmak için yeri mi yurdumu bırakıp Almanya'ya, İngiltere'ye,Fransa'ya gideceğim bu ülkelerin firmaları da gelecek benim terk etmek zorunda kaldığım köyümün altındaki madenleri çıkarıp götürecek ve bu madenlerden kazandıkları milyar dolarlarla beni ülkesinde işçi olarak çalıştırmaya devam edecek.
Yani uzun lafın kısası kendi servetimizle adamlara kölelik yapıyoruz.
Valla ne diyelim, Allah hepimizi ayıktırsın!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bayram Çoşgun / diğer yazıları
- Teröriste kravat taktırınca! / 01.03.2025
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024


















































































