Merkez Efendi
Sünbül Sinan Efendi, bahar aylarından bir gün etrafına arkadaşlarını toplamış, onlarla sohbet ediyordu. Bir ara, onlara
-Efendiler! Her yerden, Rahman'ın bir tecellisi olarak renk renk, çeşit çeşit çiçekler fışkırıyor. Etrafa şöyle bir gitseniz de, güzel çiçeklerden toplayıp getirseniz, nasıl olur!, demiş.
Dergahta ne kadar talebe varsa, hemen etrafa dağılmış; herkes çiçek toplayıp getirmiş, Dergahın avlusu rengarenk çiçeklerle dolmuştu.
Merkez Efendi ise; elinde, solmuş, sararmış, kırık bir papatya ile Hazretin huzuruna gelip:
-Sultanım! Huzunaza rengarenk bir çiçek demeti ile gelemediğim için beni bağışlayınız. Hangi çiçeğe elimi uzttıysam onun "Allah, Allah" diye tesbih çektiğini işittim. Bu sebeble de hiç birisini koparmaya kıyamadım. Ancak şu elimde tuttuğum çiçeği boynu bükük vaziyette buldum, onu alıp getirdim, beni bağışlayınız!" demiş. Sünbül Efendi genç öğrencisini bağrına basmış ve:
-Senden beklediğim de budur zaten!, diyerek Onu taltif etmişti..
Rahime Sultan ile evlenmesi
Merkez Efendi, Sünbül Sinan Efendi'ye intisap ettikten sonra uzun zaman O'nun talim ve terbiyesi altında bulunmuş. Bu sırada Merkez Efendi, gönlünü,, Sünbül Efendi'nin sevglili kızı Rahime Sultan'a kaptırmış. Gönlüne düşen aşk ateşi ile bir gün hocasına kızı ile evlenmek istediğini söyleyivermiş. Bu teklife hiç de şaşımayan Sünbül Efendi tebessüm edip:
-Olur Molla! Olur da, bu izdivacıngerçekleşmesi için benim küçücük bir şartım var!". Merkez Efendi, bu şartın ne olduğunu öğrenmek istemiş. Bunun üzerine Sünbül Sinan Efendi, kızına karşılık kendisinden kırk çuval dolusu altın istediğini söylemiş! Aslında, kırk Çuval değil, kırk paraya bile ihtiyacı olmayan, madde ile hiçbir ilgisi bulunmayan, dünyanın her türlü lezzetinden ve varlığından el etek çekmiş olan Sünbül Sinan Efendi,, sevgili kızının nasıl bir kimse ile izdivaç yaptığını hem kızına, hem de arkadaşlarına anlatabilmek için böyle bir yola tevessül etmişti...
Merkez Efendi, hemen dergahına dönmüş, çilesinin bulunduğu yere inip, kazmaya başlamış. Çıkardığı toprakları çuvallara doldurmuş. Kırk çuvalı toprakla doldurduktan sonra da Sünbül Efendi'ye götürmüş. Çuvalları, dergahın bahçesine boşaltınca; içerisinden çil çil altınlar dökülmüştü!...
Sünbül Sinan Efendi, bahar aylarından bir gün etrafına arkadaşlarını toplamış, onlarla sohbet ediyordu. Bir ara, onlara
-Efendiler! Her yerden, Rahman'ın bir tecellisi olarak renk renk, çeşit çeşit çiçekler fışkırıyor. Etrafa şöyle bir gitseniz de, güzel çiçeklerden toplayıp getirseniz, nasıl olur!, demiş.
Dergahta ne kadar talebe varsa, hemen etrafa dağılmış; herkes çiçek toplayıp getirmiş, Dergahın avlusu rengarenk çiçeklerle dolmuştu.
Merkez Efendi ise; elinde, solmuş, sararmış, kırık bir papatya ile Hazretin huzuruna gelip:
-Sultanım! Huzunaza rengarenk bir çiçek demeti ile gelemediğim için beni bağışlayınız. Hangi çiçeğe elimi uzttıysam onun "Allah, Allah" diye tesbih çektiğini işittim. Bu sebeble de hiç birisini koparmaya kıyamadım. Ancak şu elimde tuttuğum çiçeği boynu bükük vaziyette buldum, onu alıp getirdim, beni bağışlayınız!" demiş. Sünbül Efendi genç öğrencisini bağrına basmış ve:
-Senden beklediğim de budur zaten!, diyerek Onu taltif etmişti..
Rahime Sultan ile evlenmesi
Merkez Efendi, Sünbül Sinan Efendi'ye intisap ettikten sonra uzun zaman O'nun talim ve terbiyesi altında bulunmuş. Bu sırada Merkez Efendi, gönlünü,, Sünbül Efendi'nin sevglili kızı Rahime Sultan'a kaptırmış. Gönlüne düşen aşk ateşi ile bir gün hocasına kızı ile evlenmek istediğini söyleyivermiş. Bu teklife hiç de şaşımayan Sünbül Efendi tebessüm edip:
-Olur Molla! Olur da, bu izdivacıngerçekleşmesi için benim küçücük bir şartım var!". Merkez Efendi, bu şartın ne olduğunu öğrenmek istemiş. Bunun üzerine Sünbül Sinan Efendi, kızına karşılık kendisinden kırk çuval dolusu altın istediğini söylemiş! Aslında, kırk Çuval değil, kırk paraya bile ihtiyacı olmayan, madde ile hiçbir ilgisi bulunmayan, dünyanın her türlü lezzetinden ve varlığından el etek çekmiş olan Sünbül Sinan Efendi,, sevgili kızının nasıl bir kimse ile izdivaç yaptığını hem kızına, hem de arkadaşlarına anlatabilmek için böyle bir yola tevessül etmişti...
Merkez Efendi, hemen dergahına dönmüş, çilesinin bulunduğu yere inip, kazmaya başlamış. Çıkardığı toprakları çuvallara doldurmuş. Kırk çuvalı toprakla doldurduktan sonra da Sünbül Efendi'ye götürmüş. Çuvalları, dergahın bahçesine boşaltınca; içerisinden çil çil altınlar dökülmüştü!...