Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün yıllık değerlendirme toplantısında yaptığı açıklamalar üzerine en az iki kere düşünmek ve bazı sorular sormak gerekiyor.
Açıklamaların ve verilen mesajların detaylarına geçmeden önce şu iki temel tespiti sorular sorarak yapmak zorundayız:
1-Bu açıklamalarda dikkat çekilen noktalarda Türkiye'yi açmazlara sürükleyip bir dış politik enkaza mahkum eden Hükümet, AB ve ABD'ye iman noktasında ısrarını devam ettirdikçe- ki ettiriyor- Türkiye'nin etrafındaki karanlık ateş çemberi her geçen gün daha da daralacak. Genelkurmay'ın bu açıklamalarının Türkiye'yi yıkıma sürükleyen bu politikaların mimarı hükümetteki caydırıcılık etkisi nedir? Daha açık bir ifade ile Özkök'ün açıklamaları, Türkiye'yi ayağımızın altından kaydırmaya ant işmişçesine gayret sarfeden hükümete "dur" diyebilecek etkide mi?
2-Genelkurmay Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bu tür hayatî meselelerde uyarı nitelikli açıklamaları yapmakta geç kalmıyor mu ve bu uyarılar "sadece açıklama" olmanın ötesine geçebiliyor mu? Bu uyarıların "devlet politikası" olma tonu yeterli mi ya da iddia edildiği gibi Özkök'ün açıklamaları gerçekten sert mi? Ayrıca Türkiye içte ve dışta böyle sıkıştırılmışken Genelkurmay yeni bir açıklama yapmak için 2006 değerlendirme toplantısını mı bekleyecek? Çünkü bu tür açıklamalar yılda bir ya da iki kez yapılıyor ancak.
Gelelim Özkök'ün açıklamalarına?
Özkök'ün açıklamalarının neredeyse tamamında AKP ve politikaları hedef alınıyor. Özellikle son günlerde AKP kanadından yapılan Ege'de Casus Belli ve Kıbrıs beyanlarına özel cevaplar veriliyor. Ancak son kertede ortaya çözüm, yapılması gerekenler konulamıyor. Özkök, iç politikayla ilgili medyanın da diline pelesenk ettiği bazı kavramlar üzerinde nedense ısrar ediyor, bir taraftan ABD'nin "ılımlı İslam Projesi"ne karşı çıkarken, öte tarafta "İran konusunda biz de kaygılıyız" diyerek ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde kullandığı İran jargonunun benzerini kullanıyor. Çelişki "yüzde 99'u Müslüman Türkiye" ve hemen ardından "Türkiye İslam ülkesi değildir" ifadeleriyle devam ediyor.
Özkök'ün Ege ve Yunanistan konularındaki uyarılarını şu başlıklar altında toplayabiliriz:
Atina'da Türk bayrağının tahrip edilmesi olayı ile ilgili Yunanistan'dan resmi özür bekliyoruz. Özür dilenmez, olayın sorumluları açığa çıkarılmazsa faaliyetler gözden geçirilir.
Ege her zaman gündemimizdedir.
Yunanistan'a göre Türkiye bir numaralı tehdit.
Yunan milli savunma politikası "düşman Türkiye" anlayışına göre şekilleniyor. Savunma harcamaları Türkiye'den kat kat fazla. 1997-2003 yılları arasında Yunanistan'ın silahlanma ve modernizasyon harcamaları, yaklaşık 16 milyar dolar. Yunanistan, savunma harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranı yönünden AB ülkeleri arasında birinci. Kişi başına düşen savunma harcaması Türkiye'de 164 dolar iken, Yunanistan'da 709 dolar.
Açıklamanın bu bölümü oldukça önemli çünkü; Türkiye'de hükümet bir taraftan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde Yunanistan'ı tehdit olarak görmekten vazgeçme planlarını ve Ege'de 12 mil Casus Belli'sini kaldırmanın hesaplarını yaparken, Yunanistan ise hâlâ en büyük tehdit olarak Türkiye'yi görüp Avrupa'nın en ciddi savunma ve modernizasyon yatırımını yapıyor.
Kıbrıs konusunda da uyarılarda bulunan Özkök Kıbrıs'ın stratejik öneminden ve Rumların gerçek niyetinin Ada'ya tek başına hakim olmak ve Türkleri azınlık olarak kendilerine yamamak olduğunun altını çiziyor.
Son olarak da; PKK'yı palazlandıran AB ve ABD'den bu konuda somut adımlar atmaları isteniyor, sadece terör örgütü listesine almakla bu işin çözülemeyeceği belirtiliyor.
Özkök'ün açıklamalarında bolca durum tespiti yapılıyor ancak bu tespitler ve sorunlar yumağında "askerin koordinatları" net bir şekilde ifade edilemiyor. Mesela AB konusunda askerin- daha doğrusu Hilmi Özkök'ün- nerede durduğunu net bir şekilde görmek mümkün değil.
Böyle kritik konularda "koordinat belirsizliğinin" yaşandığı bir ortamda, Atlantik rüzgarıyla Türkiye'yi hızla yıkıma sürükleyen siyasi iradenin frenlenmesi mümkün görünmüyor. Nitekim Özkök açıklama yaptığı saatlerde, hükümet İncirlik Üssü'nü ABD'nin talepleri doğrultusunda kullanıma açan karara imza attı. Bu kararı "sadece lojistik" açıklamasıyla geçiştiren hükümetin, Türkiye'yi nasıl ABD işgaline sürüklediği ortada.
Açıklamaların ve verilen mesajların detaylarına geçmeden önce şu iki temel tespiti sorular sorarak yapmak zorundayız:
1-Bu açıklamalarda dikkat çekilen noktalarda Türkiye'yi açmazlara sürükleyip bir dış politik enkaza mahkum eden Hükümet, AB ve ABD'ye iman noktasında ısrarını devam ettirdikçe- ki ettiriyor- Türkiye'nin etrafındaki karanlık ateş çemberi her geçen gün daha da daralacak. Genelkurmay'ın bu açıklamalarının Türkiye'yi yıkıma sürükleyen bu politikaların mimarı hükümetteki caydırıcılık etkisi nedir? Daha açık bir ifade ile Özkök'ün açıklamaları, Türkiye'yi ayağımızın altından kaydırmaya ant işmişçesine gayret sarfeden hükümete "dur" diyebilecek etkide mi?
2-Genelkurmay Türkiye'yi çok yakından ilgilendiren bu tür hayatî meselelerde uyarı nitelikli açıklamaları yapmakta geç kalmıyor mu ve bu uyarılar "sadece açıklama" olmanın ötesine geçebiliyor mu? Bu uyarıların "devlet politikası" olma tonu yeterli mi ya da iddia edildiği gibi Özkök'ün açıklamaları gerçekten sert mi? Ayrıca Türkiye içte ve dışta böyle sıkıştırılmışken Genelkurmay yeni bir açıklama yapmak için 2006 değerlendirme toplantısını mı bekleyecek? Çünkü bu tür açıklamalar yılda bir ya da iki kez yapılıyor ancak.
Gelelim Özkök'ün açıklamalarına?
Özkök'ün açıklamalarının neredeyse tamamında AKP ve politikaları hedef alınıyor. Özellikle son günlerde AKP kanadından yapılan Ege'de Casus Belli ve Kıbrıs beyanlarına özel cevaplar veriliyor. Ancak son kertede ortaya çözüm, yapılması gerekenler konulamıyor. Özkök, iç politikayla ilgili medyanın da diline pelesenk ettiği bazı kavramlar üzerinde nedense ısrar ediyor, bir taraftan ABD'nin "ılımlı İslam Projesi"ne karşı çıkarken, öte tarafta "İran konusunda biz de kaygılıyız" diyerek ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nde kullandığı İran jargonunun benzerini kullanıyor. Çelişki "yüzde 99'u Müslüman Türkiye" ve hemen ardından "Türkiye İslam ülkesi değildir" ifadeleriyle devam ediyor.
Özkök'ün Ege ve Yunanistan konularındaki uyarılarını şu başlıklar altında toplayabiliriz:
Atina'da Türk bayrağının tahrip edilmesi olayı ile ilgili Yunanistan'dan resmi özür bekliyoruz. Özür dilenmez, olayın sorumluları açığa çıkarılmazsa faaliyetler gözden geçirilir.
Ege her zaman gündemimizdedir.
Yunanistan'a göre Türkiye bir numaralı tehdit.
Yunan milli savunma politikası "düşman Türkiye" anlayışına göre şekilleniyor. Savunma harcamaları Türkiye'den kat kat fazla. 1997-2003 yılları arasında Yunanistan'ın silahlanma ve modernizasyon harcamaları, yaklaşık 16 milyar dolar. Yunanistan, savunma harcamalarının gayri safi milli hasılaya oranı yönünden AB ülkeleri arasında birinci. Kişi başına düşen savunma harcaması Türkiye'de 164 dolar iken, Yunanistan'da 709 dolar.
Açıklamanın bu bölümü oldukça önemli çünkü; Türkiye'de hükümet bir taraftan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde Yunanistan'ı tehdit olarak görmekten vazgeçme planlarını ve Ege'de 12 mil Casus Belli'sini kaldırmanın hesaplarını yaparken, Yunanistan ise hâlâ en büyük tehdit olarak Türkiye'yi görüp Avrupa'nın en ciddi savunma ve modernizasyon yatırımını yapıyor.
Kıbrıs konusunda da uyarılarda bulunan Özkök Kıbrıs'ın stratejik öneminden ve Rumların gerçek niyetinin Ada'ya tek başına hakim olmak ve Türkleri azınlık olarak kendilerine yamamak olduğunun altını çiziyor.
Son olarak da; PKK'yı palazlandıran AB ve ABD'den bu konuda somut adımlar atmaları isteniyor, sadece terör örgütü listesine almakla bu işin çözülemeyeceği belirtiliyor.
Özkök'ün açıklamalarında bolca durum tespiti yapılıyor ancak bu tespitler ve sorunlar yumağında "askerin koordinatları" net bir şekilde ifade edilemiyor. Mesela AB konusunda askerin- daha doğrusu Hilmi Özkök'ün- nerede durduğunu net bir şekilde görmek mümkün değil.
Böyle kritik konularda "koordinat belirsizliğinin" yaşandığı bir ortamda, Atlantik rüzgarıyla Türkiye'yi hızla yıkıma sürükleyen siyasi iradenin frenlenmesi mümkün görünmüyor. Nitekim Özkök açıklama yaptığı saatlerde, hükümet İncirlik Üssü'nü ABD'nin talepleri doğrultusunda kullanıma açan karara imza attı. Bu kararı "sadece lojistik" açıklamasıyla geçiştiren hükümetin, Türkiye'yi nasıl ABD işgaline sürüklediği ortada.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012