Kur'an'ı Kerim, Allah-ü Teâlâ tarafından, Peygamberi, Habibi, Mustafa'sı, Muhammedi ile kullarına ulaştırdığı, O'nun sayesinde insanları hem dünya'da hem de ahiret işlerinde kurtuluşa erdirecek en önemli kaynak, dayanak, ölçüdür. Gerçekte, Kur'an'ı Kerim üzerin de durulup anlaşılmaya çalışıldığı, aynı seviyede yaşanılmaya başlandığında insanlar bütün sıkıntılardan ve problemlerden kurtulacaklardır. Aslında, Kur'an'ı Kerim, yaratıcıları tarafından,kullarına uzatılmışbir iptir.(Al-i İmran 103. Ayet)
Kur'an'ı Kerimi iyi anlayabilmek o yüce mesajı algılayabilmek için birçok ilmi bilmek gerekir. Bu ilimlerin en başında, Arapça, sarf, nahiv, belagat olmak üzere, kıraat ilmini, akaid ilmini, usulü fıkhı ve Tefsir usulü diye bilinen ayetlerin,nâsih- mensuh hükmünün, mekki- medeni tarihselliğini ve en can alıcı tarafı ise, esbabı nüzulün ilminin, bilinmesi şartıdır.
Günümüzdeki tefsirler ise Rivayet, Dirayet, ve İşari olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dinimizin iyi anlaşılabilmesinin en önemli noktası muhakkak ki Kur'an'ı Kerimin en iyi derecede anlaşılıp Peygamber Efendimizin Ehlibeytine uygun bir hayat tarzıyla uygulamaya konulabilmesidir. İslam ümmetinde çok sayıda hem asıl dil Arapça, hem de Müslüman olan değişik milletler kendi dillerinde tefsirler yazmıştır.
Tefsir eserlerini yazan kişiler kendi itikadi, ameli, mezhep üstünlüğüne, siyasi iktidarın görüşüne paralel çizgide bir seyir izlemiştirler. Bunun yanında karşı tarafın görüşleri çökertilmek için, hiç çekinilmeden ayetler tevil yolu ile tefsir edilmeye çalışılmıştır. Bunun en açık örneğini Maide süresi ve altmış yedinci ayeti kerimesidir.
Maide süresi Medenidir. Yani hicreti seniyeden sonra nâzil olmuştur. Hem de son nazil olan sürelerdendir. Binaenaleyh helalini helal haramını haram tutunuz, diye de aleyhissalatü vesselam efendimizden mervidir. Hudeybiye senesinden itibaren nüzule başlamış, bir kısmı fethi Mekke senesi, bir kısmı da hıccetülveda'da(veda haccın da) nazil olmuştur. Bazıları da bu surenin hepsi birden hıccetülveda'daArefe günü, bazıları da bu sefer(veda haccı yolculuğunda) esnasında nazil olduğunu söylemişlerdir.(Elmalılı M.HamdiYazır Hak Dini Kuran Dili 3. Cilt 1543. Sayfa)
Evet, Maide süresi Bedir, Uhud, Hendek gazvelerinden Hudeybiye antlaşmasından sonra nazil olduğuna göre, hatta Mekke fethedildikten aleni Mekkeli düşman müşrikler kalmadığına göre Peygamber Efendimiz (s.a.a) kimden çekinebilirdi. Hepimizin hatırlaması gereken bir başka nokta Efendimiz (s.a.a.) şecaati ve sağ elimegüneşi, sol elime ayı koysanız, ben davamdan dönmem İmani dik duruşudur.
Sürenin nüzulü Gadir Humda vuku bulmuş. Ayet tefsir edilirken tevil yapılmış, sanki ayeti kerime Mekke'de nazil olmuş gibi gösterilmiştir. Aslında Gadir Hum Mekke sınırları için de olmasına rağmen Hicretten sonra inen ayeti kerimelere Medeni dendiğini unutmamak gerekir.
Allah-ü Teâlâ böyle bir ayeti kerimeyi, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) Vefatından çok kısa bir zaman önce indirmiş ise neden müfessirler hala bu ayeti kerimeyi Mekkeli müşriklere, sanki tebliğin ilk yıllarıymış gibi göstermeye çalışıyorlar?
Bütün açıklığı ile Maide süresi son sürelerden biridir en son ayeti kerimeyi de kendi içerisin de bulundurmaktadır ve Medenidir.
Namaz, oruç, zekât, hac, cihat gibi farzların tamama erdikten sonra, Rabbimiz Resulüne (s.a.a.) neyi tebliğ etmesini emretmiştir? Bütün müşriklerin ve kâfirlerin tehlikeleri bittikten sonra Efendimiz (s.a.a.) neden ve kimlerden kendisine karşı yapılacak bir suikast endişesi taşımakta idi. Muhakkak ki düşünenler için çıkarılacak dersler ve fehmedilip olayın özünü kavrayacak kilometre taşları vardır.
Tebük seferinde olan bazı kişiler suikast girişiminde bulunmuşlardıAllah Resulüne.
Tebuk seferinden dönerken uğramış olduğu suikastı burada hatırlatmak istiyorum Müslümanların ordusunun içinden ashap denilen zümrenin içinden olan kişiler tarafından. Peygamber Efendimize (s.a.a.) yapılan suikast Kuran-ı Kerimde Tevbe suresi 74. Ayeti kerimede geçmekte olup bu ayeti kerimenin tefsirini,Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı eserinin 4. cilt 2592. sayfasında şöyle anlatılır:
"Ve nail olmadıkları bir kasıdda bulundular- Tebük'ten Medine'ye avdette münafıklardan on beş kişi geceleyin karanlıkta bir akabenin örgüçlendiği tepede aleyhissalâtüvesselâmırâhilesinden vurup uçuruma itmeğe ittifak etmişlerdi ve Ammaribn-i Yasirrahilenin yularından çekiyor, Huzeyfe ibnilYeman da arkasından sevk ediyordu. Tam o sırada Huzeyfe deve ayak sesi ve bir silah şakırtısı işitir. Döner bakar ki yüzleri örtülü bir kavm, 'Hey sizler Allah'ın düşmanları' diye bağırır, onlar da kaçarlar."
Bu eserlerin dışında Tebük gazvesinden dönüşteki bu suikast olayı, Beyhaki'ninKubra adlı eserinin 8. cildinin 345. sayfasında, İbn-i Hanbel'inMüsned'inde 5. cilt (39/210), Megazi-i Vakidi, 3. cilt 1044- 1045. sayfalarında yazılıdır.
Rabbimizde bu elim olayı kast ederek, hiç kimseden çekinmeden, Efendimize (s.a.a), İmam Ali'nin (a.s.) İmametini ve hilafetini tebliğ etmesini emretmiştir. Böyle bir ayeti kerimeyi esbabı nüzulü bakmadan tefsir etmek Hilafet gibi İmamet, gibi çok önemli bir meseleyi ortada bırakır.
"Ey Resul! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Etmezsen, O'nun risaletini yerine getirmiş olmazsın. Ve Allah seni insanlardan koruyacak. Emin ol, Allah kâfirleri muratlarına erdirmeyecektir." Maide Suresi 67. Ayeti kerime.
Bir de aklıma gelmişken Tarikat Şeyh'i geçinen zevata şu soruyu sormak istiyorum;
Sizler görevlerinizi Üstatlarınızdan, Allah-ü Teâlâ'nın tayini ve arzusu istikametinde aldığınızı iddia ediyorken yani kendi şeyhliğinizi, istişare ve seçim dışında olduğunu söyleyip Allah'a dayandırıyorken, Hilafet denen yüce makamı nasıl seçimle, kuvvetle, siyasi entrika ve hilelerle elde edilebileceğine hüküm verip kendi içinizde tenakuza düşebiliyorsunuz? Bir düşünün bakalım eğer idrak edebilirseniz!
Kur'an'ı Kerimi iyi anlayabilmek o yüce mesajı algılayabilmek için birçok ilmi bilmek gerekir. Bu ilimlerin en başında, Arapça, sarf, nahiv, belagat olmak üzere, kıraat ilmini, akaid ilmini, usulü fıkhı ve Tefsir usulü diye bilinen ayetlerin,nâsih- mensuh hükmünün, mekki- medeni tarihselliğini ve en can alıcı tarafı ise, esbabı nüzulün ilminin, bilinmesi şartıdır.
Günümüzdeki tefsirler ise Rivayet, Dirayet, ve İşari olmak üzere üç kısma ayrılırlar. Dinimizin iyi anlaşılabilmesinin en önemli noktası muhakkak ki Kur'an'ı Kerimin en iyi derecede anlaşılıp Peygamber Efendimizin Ehlibeytine uygun bir hayat tarzıyla uygulamaya konulabilmesidir. İslam ümmetinde çok sayıda hem asıl dil Arapça, hem de Müslüman olan değişik milletler kendi dillerinde tefsirler yazmıştır.
Tefsir eserlerini yazan kişiler kendi itikadi, ameli, mezhep üstünlüğüne, siyasi iktidarın görüşüne paralel çizgide bir seyir izlemiştirler. Bunun yanında karşı tarafın görüşleri çökertilmek için, hiç çekinilmeden ayetler tevil yolu ile tefsir edilmeye çalışılmıştır. Bunun en açık örneğini Maide süresi ve altmış yedinci ayeti kerimesidir.
Maide süresi Medenidir. Yani hicreti seniyeden sonra nâzil olmuştur. Hem de son nazil olan sürelerdendir. Binaenaleyh helalini helal haramını haram tutunuz, diye de aleyhissalatü vesselam efendimizden mervidir. Hudeybiye senesinden itibaren nüzule başlamış, bir kısmı fethi Mekke senesi, bir kısmı da hıccetülveda'da(veda haccın da) nazil olmuştur. Bazıları da bu surenin hepsi birden hıccetülveda'daArefe günü, bazıları da bu sefer(veda haccı yolculuğunda) esnasında nazil olduğunu söylemişlerdir.(Elmalılı M.HamdiYazır Hak Dini Kuran Dili 3. Cilt 1543. Sayfa)
Evet, Maide süresi Bedir, Uhud, Hendek gazvelerinden Hudeybiye antlaşmasından sonra nazil olduğuna göre, hatta Mekke fethedildikten aleni Mekkeli düşman müşrikler kalmadığına göre Peygamber Efendimiz (s.a.a) kimden çekinebilirdi. Hepimizin hatırlaması gereken bir başka nokta Efendimiz (s.a.a.) şecaati ve sağ elimegüneşi, sol elime ayı koysanız, ben davamdan dönmem İmani dik duruşudur.
Sürenin nüzulü Gadir Humda vuku bulmuş. Ayet tefsir edilirken tevil yapılmış, sanki ayeti kerime Mekke'de nazil olmuş gibi gösterilmiştir. Aslında Gadir Hum Mekke sınırları için de olmasına rağmen Hicretten sonra inen ayeti kerimelere Medeni dendiğini unutmamak gerekir.
Allah-ü Teâlâ böyle bir ayeti kerimeyi, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) Vefatından çok kısa bir zaman önce indirmiş ise neden müfessirler hala bu ayeti kerimeyi Mekkeli müşriklere, sanki tebliğin ilk yıllarıymış gibi göstermeye çalışıyorlar?
Bütün açıklığı ile Maide süresi son sürelerden biridir en son ayeti kerimeyi de kendi içerisin de bulundurmaktadır ve Medenidir.
Namaz, oruç, zekât, hac, cihat gibi farzların tamama erdikten sonra, Rabbimiz Resulüne (s.a.a.) neyi tebliğ etmesini emretmiştir? Bütün müşriklerin ve kâfirlerin tehlikeleri bittikten sonra Efendimiz (s.a.a.) neden ve kimlerden kendisine karşı yapılacak bir suikast endişesi taşımakta idi. Muhakkak ki düşünenler için çıkarılacak dersler ve fehmedilip olayın özünü kavrayacak kilometre taşları vardır.
Tebük seferinde olan bazı kişiler suikast girişiminde bulunmuşlardıAllah Resulüne.
Tebuk seferinden dönerken uğramış olduğu suikastı burada hatırlatmak istiyorum Müslümanların ordusunun içinden ashap denilen zümrenin içinden olan kişiler tarafından. Peygamber Efendimize (s.a.a.) yapılan suikast Kuran-ı Kerimde Tevbe suresi 74. Ayeti kerimede geçmekte olup bu ayeti kerimenin tefsirini,Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili adlı eserinin 4. cilt 2592. sayfasında şöyle anlatılır:
"Ve nail olmadıkları bir kasıdda bulundular- Tebük'ten Medine'ye avdette münafıklardan on beş kişi geceleyin karanlıkta bir akabenin örgüçlendiği tepede aleyhissalâtüvesselâmırâhilesinden vurup uçuruma itmeğe ittifak etmişlerdi ve Ammaribn-i Yasirrahilenin yularından çekiyor, Huzeyfe ibnilYeman da arkasından sevk ediyordu. Tam o sırada Huzeyfe deve ayak sesi ve bir silah şakırtısı işitir. Döner bakar ki yüzleri örtülü bir kavm, 'Hey sizler Allah'ın düşmanları' diye bağırır, onlar da kaçarlar."
Bu eserlerin dışında Tebük gazvesinden dönüşteki bu suikast olayı, Beyhaki'ninKubra adlı eserinin 8. cildinin 345. sayfasında, İbn-i Hanbel'inMüsned'inde 5. cilt (39/210), Megazi-i Vakidi, 3. cilt 1044- 1045. sayfalarında yazılıdır.
Rabbimizde bu elim olayı kast ederek, hiç kimseden çekinmeden, Efendimize (s.a.a), İmam Ali'nin (a.s.) İmametini ve hilafetini tebliğ etmesini emretmiştir. Böyle bir ayeti kerimeyi esbabı nüzulü bakmadan tefsir etmek Hilafet gibi İmamet, gibi çok önemli bir meseleyi ortada bırakır.
"Ey Resul! Sana Rabbinden her indirileni tebliğ et. Etmezsen, O'nun risaletini yerine getirmiş olmazsın. Ve Allah seni insanlardan koruyacak. Emin ol, Allah kâfirleri muratlarına erdirmeyecektir." Maide Suresi 67. Ayeti kerime.
Bir de aklıma gelmişken Tarikat Şeyh'i geçinen zevata şu soruyu sormak istiyorum;
Sizler görevlerinizi Üstatlarınızdan, Allah-ü Teâlâ'nın tayini ve arzusu istikametinde aldığınızı iddia ediyorken yani kendi şeyhliğinizi, istişare ve seçim dışında olduğunu söyleyip Allah'a dayandırıyorken, Hilafet denen yüce makamı nasıl seçimle, kuvvetle, siyasi entrika ve hilelerle elde edilebileceğine hüküm verip kendi içinizde tenakuza düşebiliyorsunuz? Bir düşünün bakalım eğer idrak edebilirseniz!
Ali Nezir / diğer yazıları
- Dai’lerin iddiası -II- / 07.06.2024
- Dai’lerin iddiası -I- / 06.06.2024
- Gazzeli anneler biliyor mu? / 24.05.2024
- Gazze için bir Yahudi hikâyesi / 10.05.2024
- Yediğiniz hurmalar! / 03.05.2024
- Seçme ve seçilme hakkı / 26.04.2024
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023
- Dai’lerin iddiası -I- / 06.06.2024
- Gazzeli anneler biliyor mu? / 24.05.2024
- Gazze için bir Yahudi hikâyesi / 10.05.2024
- Yediğiniz hurmalar! / 03.05.2024
- Seçme ve seçilme hakkı / 26.04.2024
- Kâmil kul, kâmil mü’min / 19.04.2024
- Sizce zulüm nedir? / 08.03.2024
- Allah adına konuşmak / 26.02.2024
- Kimi sevmemiz lazım! / 25.12.2023