*Hendek günü, Medine uzun uzadıya çetin bir muhasaraya alınmıştı. Öyle ki, Müslümanların uyku ve rahatları kalmamıştı. Düşmanlar, gediklere hücum ve baskınlar yağdırıyordu. Müslümanlar, gafil avlanmamak için sağa sola gidip geliyorlardı. Bu hal epeyce devam ettiği için Müslümanlar bitkin bir hale gelmişlerdi. Kur'ân-ı Kerîm bu olaydan şöyle bahseder: "Onlar, o vakit hem üstünüzden, hem altınızdan size gelmişlerdi. O zaman gözler yılmış, yürekler gırtlaklara kadar dayanmıştı. Ve siz, Allah'a karşı türlü zanlarda bulundunuz. Mü'minler işte orada imtihana çekilmişler ve şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmışlardı". Bu korkunç ortamda şimşek gibi çakan bir haber geliyordu: Kurayza kabilesi, ahdini bozup Müslümanlara karşı savaş ilan etmişti. Böylece Müslümanlar ölüm, çocukları da esir olma tehlikesine maruz kalmışlardı. Bir kumandanın böyle bir ortamda gösterdiği sabır ve tahammül, elbette çok yüksek bir sabırdır. Peygamber (sav) o sırada örtünüp yan üstü yattı; epeyce kaldı. Müslümanlar tehlikeli ortamın heyecanını geçirdikten sonra kalktı, morallerini takviye etmeye başladı ve şöyle dedi: "Allah'ın yardımıyla size fethi müjdeliyorum!"
Çok tehlikeli olan bu ortam, zerre kadar olsun yüce kumandanın asabını bozmadı. Bu, sabrın çok ötesinde bir sabırdır.
Peygamberin sabrının denendiği bir başka alanı; evlât, akraba ve ashabının ölüm sahnelerini izleyelim.
Resulullah'ın kalbi merhametli olduğu halde şekva etmeden ve usanç getirmeden ibretle nasıl sabrettiğini görelim. Bu sahnelerden birkaç misal:
* İbn Sa'd, Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah'ın huzurunda, İbrahim'in, ruhunu teslim ederken çırpındığını müşahede ettim. Bu sırada Resulullah'ın gözünden yaş aktı ve dedi ki: Göz, yaş akıtır, kalb de üzülür; fakat Rabbimizi memnun edecek sözden başka bir söz söylemeyiz. Allah'a yemin olsun ey İbrahim, senin için üzüntülüyüz."
Yine İbni Sa'd Mekhul'ün şöyle dediğini rivayet ediyor: "Resulullah (sav), Abdurrahman ibni Avf'a dayanarak içeriye girdi. İbrahim o sırada ruhunu teslim ediyordu. Resulullah'ın gözleri yaşardı. Bunun üzerine Abdurrahman: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu, başkasının yapmasını men ettiğin şeydir. Müslümanlar, senin ağladığını görünce onlar da ağlayacaklardır'. Resulullah, gözyaşlarının akışı devam ederken şöyle diyordu: Bu şefkatten ileri gelmektedir; başkasına merhamet etmeyen kimseye merhamet edilmez. Biz, halkı bağırıp çağırmaktan ve insanda bulunmayan şeylerle onu methetmekten men ediyoruz."
* Şimdi, Peygamber sabrının denendiği hastalık, açlık ve fakirlik alanına geçiyoruz. Burada da O'nu, hiçbir kimsenin yetişemeyeceği, sabrın en yüksek zirvesinde göreceğiz:
Ahmed ve Taberani şöyle rivayet ediyorlar: Fatıma, bir parça arpa ekmeğini Peygambere verdi. Peygamber: "Bu nedir?" diye sorunca Fatıma; bir tane ekmek yaptım, bir parçasını sana vermeden kalbim rahat etmedi, diye cevap verdi. Peygamber (sav); "Üç günden beri baban yemek yemedi; bu yediği ilk yemektir", dedi.
*İbni Ebi'd-Dünya, İbni Buhayr'dan şöyle rivayet ediyor: "Bir gün, açlık Peygamberi çok etkiledi. Bunun üzerine karnına bir taş bağladı ve şöyle dedi: Bilin ki; dünyada nice tok ve nimetler içerisinde bulunan kimseler var ki, kendilerine çok değer verdikleri halde, kendilerini kıymetten düşürüyorlar. Hem bilin ki, nice kimseler vardır ki, nefsine değer vermediği halde kendine çok değer kazandırıyor".
Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: "Peygamber'in yanına girdim baktım ki, oturarak namazını kılıyor. Bunun üzerine:
- Ey Allah'ın Resulü! Oturarak, namaz kıldığını görüyorum, hayırdır, dedim. Peygamber sav):
- Ey Ebu Hureyre! Karnım aç! dedi. Peygamberin bu sözünden çok etkilendiğim için ağladım. Peygamber (sav):
- Ağlama ey Ebu Hureyre! Kıyamet günü hesabın şiddeti, karnı aç olup mükâfatını Allah'tan umana isabet etmez".
* İbni Mace ve İbni Ebi'd-Dünya, Ebu Said'in Peygamberin yanına girdiğini rivayet ediyor ve şöyle diyor: Resulullah'ın ateşi yükselmişti. Üzerinde kadifeden bir giysi vardı. Elimi kadifenin üzerine koydum ve:
- Ateşin yüksek ya Resulellah! dedim.
- Biz böyleyiz, musibet bize ağır basar, mükâfatı da kat kat verilir, dedi.
- Sonra kime? dedi Ebu Said.
- Peygamberlere.
- Sonra kime?
- Alimlere.
- Sonra kime?
- Salihlere cevabını aldı.
* Beyhaki, Ebu Ubeyde b. Huzeyfe'den; o da halası Fatıma'dan şöyle rivayet etmiştir: Bel ağrısından dolayı ateşi yükselen Peygamber'in yanına gittik. Peygamber (sav) bir tulumun su ile doldurulmasını emretti. Tulumu bir ağaca astılar. Peygamber (sav) altına uzandı ve su üzerine damlamaya başladı. Bunun üzerine dedim ki:
- Ey Allah'ın Resulü! Şifa için dua etsen iyi olur. Peygamber (sav): "En büyük musibet peygamberlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere gelir, çatar", dedi.
Bu misallerden anlaşılıyor ki, bütün sahalarda Peygamber'in sabrı denenmiş ve her defasında büyük bir metanetle dayanıklılık göstermiştir. Ve O, "sabredenin zafere ulaşacağı" konusunda ümmetine "en güzel örnek" olmuştur.
Çok tehlikeli olan bu ortam, zerre kadar olsun yüce kumandanın asabını bozmadı. Bu, sabrın çok ötesinde bir sabırdır.
Peygamberin sabrının denendiği bir başka alanı; evlât, akraba ve ashabının ölüm sahnelerini izleyelim.
Resulullah'ın kalbi merhametli olduğu halde şekva etmeden ve usanç getirmeden ibretle nasıl sabrettiğini görelim. Bu sahnelerden birkaç misal:
* İbn Sa'd, Enes b. Malik'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Resulullah'ın huzurunda, İbrahim'in, ruhunu teslim ederken çırpındığını müşahede ettim. Bu sırada Resulullah'ın gözünden yaş aktı ve dedi ki: Göz, yaş akıtır, kalb de üzülür; fakat Rabbimizi memnun edecek sözden başka bir söz söylemeyiz. Allah'a yemin olsun ey İbrahim, senin için üzüntülüyüz."
Yine İbni Sa'd Mekhul'ün şöyle dediğini rivayet ediyor: "Resulullah (sav), Abdurrahman ibni Avf'a dayanarak içeriye girdi. İbrahim o sırada ruhunu teslim ediyordu. Resulullah'ın gözleri yaşardı. Bunun üzerine Abdurrahman: 'Ey Allah'ın Resulü! Bu, başkasının yapmasını men ettiğin şeydir. Müslümanlar, senin ağladığını görünce onlar da ağlayacaklardır'. Resulullah, gözyaşlarının akışı devam ederken şöyle diyordu: Bu şefkatten ileri gelmektedir; başkasına merhamet etmeyen kimseye merhamet edilmez. Biz, halkı bağırıp çağırmaktan ve insanda bulunmayan şeylerle onu methetmekten men ediyoruz."
* Şimdi, Peygamber sabrının denendiği hastalık, açlık ve fakirlik alanına geçiyoruz. Burada da O'nu, hiçbir kimsenin yetişemeyeceği, sabrın en yüksek zirvesinde göreceğiz:
Ahmed ve Taberani şöyle rivayet ediyorlar: Fatıma, bir parça arpa ekmeğini Peygambere verdi. Peygamber: "Bu nedir?" diye sorunca Fatıma; bir tane ekmek yaptım, bir parçasını sana vermeden kalbim rahat etmedi, diye cevap verdi. Peygamber (sav); "Üç günden beri baban yemek yemedi; bu yediği ilk yemektir", dedi.
*İbni Ebi'd-Dünya, İbni Buhayr'dan şöyle rivayet ediyor: "Bir gün, açlık Peygamberi çok etkiledi. Bunun üzerine karnına bir taş bağladı ve şöyle dedi: Bilin ki; dünyada nice tok ve nimetler içerisinde bulunan kimseler var ki, kendilerine çok değer verdikleri halde, kendilerini kıymetten düşürüyorlar. Hem bilin ki, nice kimseler vardır ki, nefsine değer vermediği halde kendine çok değer kazandırıyor".
Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: "Peygamber'in yanına girdim baktım ki, oturarak namazını kılıyor. Bunun üzerine:
- Ey Allah'ın Resulü! Oturarak, namaz kıldığını görüyorum, hayırdır, dedim. Peygamber sav):
- Ey Ebu Hureyre! Karnım aç! dedi. Peygamberin bu sözünden çok etkilendiğim için ağladım. Peygamber (sav):
- Ağlama ey Ebu Hureyre! Kıyamet günü hesabın şiddeti, karnı aç olup mükâfatını Allah'tan umana isabet etmez".
* İbni Mace ve İbni Ebi'd-Dünya, Ebu Said'in Peygamberin yanına girdiğini rivayet ediyor ve şöyle diyor: Resulullah'ın ateşi yükselmişti. Üzerinde kadifeden bir giysi vardı. Elimi kadifenin üzerine koydum ve:
- Ateşin yüksek ya Resulellah! dedim.
- Biz böyleyiz, musibet bize ağır basar, mükâfatı da kat kat verilir, dedi.
- Sonra kime? dedi Ebu Said.
- Peygamberlere.
- Sonra kime?
- Alimlere.
- Sonra kime?
- Salihlere cevabını aldı.
* Beyhaki, Ebu Ubeyde b. Huzeyfe'den; o da halası Fatıma'dan şöyle rivayet etmiştir: Bel ağrısından dolayı ateşi yükselen Peygamber'in yanına gittik. Peygamber (sav) bir tulumun su ile doldurulmasını emretti. Tulumu bir ağaca astılar. Peygamber (sav) altına uzandı ve su üzerine damlamaya başladı. Bunun üzerine dedim ki:
- Ey Allah'ın Resulü! Şifa için dua etsen iyi olur. Peygamber (sav): "En büyük musibet peygamberlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere, sonra onları takip edenlere gelir, çatar", dedi.
Bu misallerden anlaşılıyor ki, bütün sahalarda Peygamber'in sabrı denenmiş ve her defasında büyük bir metanetle dayanıklılık göstermiştir. Ve O, "sabredenin zafere ulaşacağı" konusunda ümmetine "en güzel örnek" olmuştur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.