Türklerin İslam'ı ahzetmeleri, Ehl-i Beyt eliyle olmuştur. Öyle bir bütünleşme gerçekleşmiştir ki, neticede Türklerin hemen hemen tamamı İslamiyet ile şereflenmiştir. Diyebiliriz ki, hiçbir milletin kahir ekseriyeti İslam'la şereflenme açısından Türkleri geçememiştir
Türklerin İslam'ı ahzetmeleri, Ehl-i Beyt eliyle olmuştur. Öyle bir bütünleşme gerçekleşmiştir ki, neticede Türklerin hemen hemen tamamı İslamiyet ile şereflenmiştir. Diyebiliriz ki, hiçbir milletin kahir ekseriyeti İslam'la şereflenme açısından Türkleri geçememiştir.Bunun tezahürü olan iki tespiti okuyucularımızla paylaşalım.Birincisi:Özellikle batıda hangi milletten olursa olsun Müslüman olanlar "Türk oldu" şeklinde kabul edilmiştir.İkincisi:Türkler 'Asakirullah' sıfatıyla anılmıştır. Asakirullah, yani 'Allah'ın askerleri' olarak adlandırılmışlardır.
Dünya coğrafyasına vurulan Müslüman-Türk medeniyeti
Durum böyle olunca yüzyıllardan beri İslam'ı yaşayan Türkler, bu medeniyetin gereği olarak dünyaya barış ve kardeşlik getirmiştir. Ulaştıkları dünya coğrafyalarına kültürümüzün izlerini mühür olarak vurmuşlardır. Bu mühür sanatta, edebiyatta, mimaride, vakıf kültürünün yerleştirilmesinde ve daha birçok kurumsal yapılanmada derin izler bırakmıştır.Fakat ne olduysa, belli bir zaman sonra toplum olarak her sahada kan kaybetmeye başladık. Cihan devleti Osmanlı her geçen gün biraz daha tanınmaz hale geliyordu. Bunun sebepleri ve sonuçları konusunda ciltler dolusu kitap yazılabilir. Ancak burada temel soru şu olmalıdır. Bütün bu sebep ve sonuçların temelinde yatan unsur neydi acaba?
Yavuz Sultan Selim döneminde Ehl-i Beyt'e haksızlık edildi
Nihayet aklımızı ve gönlümüzü tatmin eden bir nedeni öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş beyin kaleme almış olduğu sahasında en kapsamlı eser olan İmam Ali eserindeki tespitlerini dikkat ve ibretle okuyalım. "Türk milleti de, her dönemde İslam'a sarılmış olsa da; bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde "saltanat tehdit altına girecek" diye vehmedilmiş; Şia mezhebi ile yapılan mücadelede, maalesef Ehl-i Beyt'e gönül veren insanlara haksızlık yapılmıştır. Saltanat yanlıları, Ehl-i Beyt'e aşık olmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek, Ehl-i Beyt'e farkında olmadan sırtını dönmüştür.Yalnız bunun faturası kader planında öyle bir tecelli ile cevap bulmuştur ki, Ehl-i Beyt'e sırtını dönen bu insanlar, gönüllerini Tanzimat'la birlikte batıya çevirmiş, Ehl-i Beyt'in eğitimi, öğretimi adeta unutulmuştur.
Koskoca imparatorluk Ehl-i Salibe gönlünü kaptırdı
Tam da bu noktada batıya dönen gönüller, azınlık adı altında Ehl-i Salib'e gönlünü kaptırmış; onlara hak verelim derken, koskoca bir imparatorluk inkıraza uğramış ve heba olup gitmiştir."Sayın Baş, tespitine şu tarihi ikazla devam etmektedir. "Şayet aynı yanlışlar devam eder; milletimizin varlık sebebi olan Ehl-i Beyt'e hizmet edilmez, eğitim-öğretim ve ekonomik destek sağlanmaz ise; korkarım tarih tekerrür eder, varlığımızı tehdit edecek kader hesapları ile karşı karşıya kalabiliriz."İşte bu ikaz millet olarak yeniden titreme ve kendimize dönme uyarısıdır. Ehl-i Beyt'i sevmek, Ehl-i Beyt'in yaşadığı saf ve temiz İslam'ı anlamak ve ibadet hayatını, hayatımıza geçirmemiz gerekmektedir. Ehli Beyt'in yaşadıklarından gereken dersi ve nasihati almak zorundayız.
Prof. Dr. Haydar Baş'tan emsalsiz şaheserler
Sayın Baş, işi temenni noktasında bırakmamaktadır. İmam Ali ve Hz. Fatıma eserinden sonra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında eserler yazmıştır. Hz. Cafer ve Hz. Zeynel Abidin eserleri ise Üstad tarafından kaleme alınmaktadır. Peygamber Efendimizin irtihalinden sonra başlayan Sünni ve Alevi ayrımı günümüze kadar gelmiştir. Maalesef bu konu İslam âleminin yumuşak karnı olmuştur. Başta ülkemiz olmak üzere, Hz. Ali sevdalılarının, Ehl-i Beyt'in ve ona gönül verenlerin hakkı gasp edilmiş, maalesef Ehl-i Beyt öğretisinden bile mahrum bırakılmışlardır. İşin özüne bakıldığında, Hz. Ali'siz ve Ehl-i Beyt'siz Aleviliğin de, Sünni İslam'ın da eksik olacağını çok iyi kavramamız gerekmektedir.
Ehl-i Beyt Üniversitesi
O halde bugünden tezi yok, yapmamız gerekenler var. Sünni ve Alevi kesim arasında çok fazla ortak payda vardır. Hatta diyebiliriz ki, bunlar bir bütünün parçaları hükmündedir. Ankara da 'Alevi Canlar Cem Ev'ine yaptığımız bir ziyarette dedeler ve babalar söz alarak birer konuşma yapmışlardı. Konuşmacılardan bir tanesinin Sünnilerle aralarında var olan ihtilaflarda hakemimiz 'Kur'an-ı Kerim' olsun ifadesi bile, Aleviler konusunda toplumda var olan önyargıların ne kadar asılsız olduğunu göstermektedir.Son söz yine Sayın Baş'tan olsun: "Bu bağlamda, İmam Ali'ye dair bu çalışmamızın, siyasi imkân bulmamız durumunda açmayı planladığımız Ehl-i Beyt Üniversitesi için temel olmasını diliyorum."Birlik ve beraberlik sevdalılarına duyurulur.n Op.Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi
Türklerin İslam'ı ahzetmeleri, Ehl-i Beyt eliyle olmuştur. Öyle bir bütünleşme gerçekleşmiştir ki, neticede Türklerin hemen hemen tamamı İslamiyet ile şereflenmiştir. Diyebiliriz ki, hiçbir milletin kahir ekseriyeti İslam'la şereflenme açısından Türkleri geçememiştir.Bunun tezahürü olan iki tespiti okuyucularımızla paylaşalım.Birincisi:Özellikle batıda hangi milletten olursa olsun Müslüman olanlar "Türk oldu" şeklinde kabul edilmiştir.İkincisi:Türkler 'Asakirullah' sıfatıyla anılmıştır. Asakirullah, yani 'Allah'ın askerleri' olarak adlandırılmışlardır.
Dünya coğrafyasına vurulan Müslüman-Türk medeniyeti
Durum böyle olunca yüzyıllardan beri İslam'ı yaşayan Türkler, bu medeniyetin gereği olarak dünyaya barış ve kardeşlik getirmiştir. Ulaştıkları dünya coğrafyalarına kültürümüzün izlerini mühür olarak vurmuşlardır. Bu mühür sanatta, edebiyatta, mimaride, vakıf kültürünün yerleştirilmesinde ve daha birçok kurumsal yapılanmada derin izler bırakmıştır.Fakat ne olduysa, belli bir zaman sonra toplum olarak her sahada kan kaybetmeye başladık. Cihan devleti Osmanlı her geçen gün biraz daha tanınmaz hale geliyordu. Bunun sebepleri ve sonuçları konusunda ciltler dolusu kitap yazılabilir. Ancak burada temel soru şu olmalıdır. Bütün bu sebep ve sonuçların temelinde yatan unsur neydi acaba?
Yavuz Sultan Selim döneminde Ehl-i Beyt'e haksızlık edildi
Nihayet aklımızı ve gönlümüzü tatmin eden bir nedeni öğrenmiş bulunuyoruz. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş beyin kaleme almış olduğu sahasında en kapsamlı eser olan İmam Ali eserindeki tespitlerini dikkat ve ibretle okuyalım. "Türk milleti de, her dönemde İslam'a sarılmış olsa da; bilhassa Yavuz Sultan Selim döneminde "saltanat tehdit altına girecek" diye vehmedilmiş; Şia mezhebi ile yapılan mücadelede, maalesef Ehl-i Beyt'e gönül veren insanlara haksızlık yapılmıştır. Saltanat yanlıları, Ehl-i Beyt'e aşık olmalarına rağmen, bilerek ya da bilmeyerek, Ehl-i Beyt'e farkında olmadan sırtını dönmüştür.Yalnız bunun faturası kader planında öyle bir tecelli ile cevap bulmuştur ki, Ehl-i Beyt'e sırtını dönen bu insanlar, gönüllerini Tanzimat'la birlikte batıya çevirmiş, Ehl-i Beyt'in eğitimi, öğretimi adeta unutulmuştur.
Koskoca imparatorluk Ehl-i Salibe gönlünü kaptırdı
Tam da bu noktada batıya dönen gönüller, azınlık adı altında Ehl-i Salib'e gönlünü kaptırmış; onlara hak verelim derken, koskoca bir imparatorluk inkıraza uğramış ve heba olup gitmiştir."Sayın Baş, tespitine şu tarihi ikazla devam etmektedir. "Şayet aynı yanlışlar devam eder; milletimizin varlık sebebi olan Ehl-i Beyt'e hizmet edilmez, eğitim-öğretim ve ekonomik destek sağlanmaz ise; korkarım tarih tekerrür eder, varlığımızı tehdit edecek kader hesapları ile karşı karşıya kalabiliriz."İşte bu ikaz millet olarak yeniden titreme ve kendimize dönme uyarısıdır. Ehl-i Beyt'i sevmek, Ehl-i Beyt'in yaşadığı saf ve temiz İslam'ı anlamak ve ibadet hayatını, hayatımıza geçirmemiz gerekmektedir. Ehli Beyt'in yaşadıklarından gereken dersi ve nasihati almak zorundayız.
Prof. Dr. Haydar Baş'tan emsalsiz şaheserler
Sayın Baş, işi temenni noktasında bırakmamaktadır. İmam Ali ve Hz. Fatıma eserinden sonra Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında eserler yazmıştır. Hz. Cafer ve Hz. Zeynel Abidin eserleri ise Üstad tarafından kaleme alınmaktadır. Peygamber Efendimizin irtihalinden sonra başlayan Sünni ve Alevi ayrımı günümüze kadar gelmiştir. Maalesef bu konu İslam âleminin yumuşak karnı olmuştur. Başta ülkemiz olmak üzere, Hz. Ali sevdalılarının, Ehl-i Beyt'in ve ona gönül verenlerin hakkı gasp edilmiş, maalesef Ehl-i Beyt öğretisinden bile mahrum bırakılmışlardır. İşin özüne bakıldığında, Hz. Ali'siz ve Ehl-i Beyt'siz Aleviliğin de, Sünni İslam'ın da eksik olacağını çok iyi kavramamız gerekmektedir.
Ehl-i Beyt Üniversitesi
O halde bugünden tezi yok, yapmamız gerekenler var. Sünni ve Alevi kesim arasında çok fazla ortak payda vardır. Hatta diyebiliriz ki, bunlar bir bütünün parçaları hükmündedir. Ankara da 'Alevi Canlar Cem Ev'ine yaptığımız bir ziyarette dedeler ve babalar söz alarak birer konuşma yapmışlardı. Konuşmacılardan bir tanesinin Sünnilerle aralarında var olan ihtilaflarda hakemimiz 'Kur'an-ı Kerim' olsun ifadesi bile, Aleviler konusunda toplumda var olan önyargıların ne kadar asılsız olduğunu göstermektedir.Son söz yine Sayın Baş'tan olsun: "Bu bağlamda, İmam Ali'ye dair bu çalışmamızın, siyasi imkân bulmamız durumunda açmayı planladığımız Ehl-i Beyt Üniversitesi için temel olmasını diliyorum."Birlik ve beraberlik sevdalılarına duyurulur.n Op.Dr. Ahmet Hamdi Kepekçi
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.