ABD Başkanı Bush, Irak lideri Saddam'ın komşu ülkelere ve kendi halkına karşı potansiyel tehdit oluşturduğu vurgusunu yapıyor.
Bu vurgular, 1979 İran Devrimi sonrası Humeyni yönetimine karşı yapıldı.Humeyni'nin tüm bölgeye islam devrimi ihraç edeceği gerekçesiyle yaptırımlar başlatıldı.
Komünist sistemle mücadele edebilmek için Küba'da ve Şili'de de benzer potansiyel tehditler ön plana çıkarılarak bu ülke liderleri kıskaca alındı.
Afganistan müdahalesinde Taliban rejimine, Çeçenistan'daki Çeçen direnişçilere de hep birer potansiyel tehdit gözüyle bakıldı ve bölgelerinde sindirildiler.
Bu sindirme bazen direkt bazen de yandaş ülkeler kanalıyla gerçekleştirildi.
Başkan Bush, son günlerde Kuzey Kore ile ilişkileri de potansiyel tehdit oluşturduğu gerekçesiyle germiş bulunuyor.
ABD bu ülkeleri uyarırken ya da müdahalede bulunurken Dünya Barışı parolasını kullanmakta.
Şer Ekseni olarak tanımlanan potansiyel tehdit kapsamında Kuzey Kore'nin yanında Yemen,Sudan,Kenya ve Somali bulunuyor.
Afrika'da bir potansiyel tehdit daha var. O da Libya. ABD şirketleri ile Libya hükümeti yarı esnek ticari ilişkiye girmiş olsa da ABD bu ülkeye hala potansiyel olarak bakıyor.
Potansiyel tehdit ne demek?
Potansiyel tehdit: Şu an için aktifliği sözkonusu olmayan ama yakın planda harekete hazır konumdaki tehdit.
Bush Yönetimi de yukarıda ismini saydığımız ülke ve civar ülkelerdeki çıkarlarını dolaylı yollardan temin edebilmenin hesabı içerisinde.
Uzakdoğu'dan Balkanlar'a kadar etki alanını genişleten ve bu bölgelerdeki huzuru temin adına yola çıkan ABD'nin Ortadoğu'daki politikası ikircikli bir yapı arzediyor.
Çıkarılması muhtemel savaş ile Irak ve Saddam diskalifiye edilecek se; bölgeyi kasıp kavuran İsrail ve Şaron ne olacak?
Saddam kadar, Molla Ömer kadar Şaron da tehdit değil mi?
1980'lerde Lübnan'da yaptığı katliamlarla Lübnan Kasabı olarak ünlenen Şaron'un her geçen gün ortamını gerdiği bölgeden tecrit edilmesi gerekmez mi?
Toplu katliamları uluslararası insani yardım kuruluşları tarafından da doğrulanan Şaron, apaçık ortadayken Patansiyellerle uğraşmak ne derece inandırıcılıkla bağdaşmakta?
Potansiyel mi yoksa varolan mı daha öncelikli?
ABD'nin en büyük yanlışı da bu aslında.
Bu vurgular, 1979 İran Devrimi sonrası Humeyni yönetimine karşı yapıldı.Humeyni'nin tüm bölgeye islam devrimi ihraç edeceği gerekçesiyle yaptırımlar başlatıldı.
Komünist sistemle mücadele edebilmek için Küba'da ve Şili'de de benzer potansiyel tehditler ön plana çıkarılarak bu ülke liderleri kıskaca alındı.
Afganistan müdahalesinde Taliban rejimine, Çeçenistan'daki Çeçen direnişçilere de hep birer potansiyel tehdit gözüyle bakıldı ve bölgelerinde sindirildiler.
Bu sindirme bazen direkt bazen de yandaş ülkeler kanalıyla gerçekleştirildi.
Başkan Bush, son günlerde Kuzey Kore ile ilişkileri de potansiyel tehdit oluşturduğu gerekçesiyle germiş bulunuyor.
ABD bu ülkeleri uyarırken ya da müdahalede bulunurken Dünya Barışı parolasını kullanmakta.
Şer Ekseni olarak tanımlanan potansiyel tehdit kapsamında Kuzey Kore'nin yanında Yemen,Sudan,Kenya ve Somali bulunuyor.
Afrika'da bir potansiyel tehdit daha var. O da Libya. ABD şirketleri ile Libya hükümeti yarı esnek ticari ilişkiye girmiş olsa da ABD bu ülkeye hala potansiyel olarak bakıyor.
Potansiyel tehdit ne demek?
Potansiyel tehdit: Şu an için aktifliği sözkonusu olmayan ama yakın planda harekete hazır konumdaki tehdit.
Bush Yönetimi de yukarıda ismini saydığımız ülke ve civar ülkelerdeki çıkarlarını dolaylı yollardan temin edebilmenin hesabı içerisinde.
Uzakdoğu'dan Balkanlar'a kadar etki alanını genişleten ve bu bölgelerdeki huzuru temin adına yola çıkan ABD'nin Ortadoğu'daki politikası ikircikli bir yapı arzediyor.
Çıkarılması muhtemel savaş ile Irak ve Saddam diskalifiye edilecek se; bölgeyi kasıp kavuran İsrail ve Şaron ne olacak?
Saddam kadar, Molla Ömer kadar Şaron da tehdit değil mi?
1980'lerde Lübnan'da yaptığı katliamlarla Lübnan Kasabı olarak ünlenen Şaron'un her geçen gün ortamını gerdiği bölgeden tecrit edilmesi gerekmez mi?
Toplu katliamları uluslararası insani yardım kuruluşları tarafından da doğrulanan Şaron, apaçık ortadayken Patansiyellerle uğraşmak ne derece inandırıcılıkla bağdaşmakta?
Potansiyel mi yoksa varolan mı daha öncelikli?
ABD'nin en büyük yanlışı da bu aslında.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.