İngiltere AB'den çıkmak için 23 Haziran'da referanduma gidiyor. Biz hâlâ AB'ye girebilmek için çırpınaduralım. Bu işin bir esprisi kalmadı artık. Bu yeni bilinen bir şey de değil üstelik. Herkesin bildiği gibi Prof. Dr. Haydar Baş bunu 2000 yılında Almanya'da şöyle dile getirmişti: "Ortak para birimi Euro'ya geçiş, AB için sonun başlangıcıdır. Buna bağlı olarak AB dağılmaya mahkûmdur ve 15 sene içinde dağılacaktır." Bakınız yıllar öncesinden günümüzü görmek işte bu oluyor. Biz buna ebu'l-vakt diyoruz yani vaktinin hakimi, çağına yön veren?
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmak için referanduma gitmesi bu birliğin ayaklarının sarsıldığına ilk ve tek örnek de değil. Daha açıklayıcı olmak adına şu örnekleri vermek istiyorum: İzlanda geçen yıl üyeliğini tamamlamadan bu birliğe katılmaktan vazgeçmişti. Geçen aylarda Lüksemburg Dışişleri Bakanı Asselborn AB'nin dağılma tehlikesine karşı uyarılarda bulunmuştu. Son olarak da ABD'nin düşünce kuruluşu olan Statfor'un yayınladığı raporda Avrupa Birliği'nin yıkılacağı öngörülmekte. Bu örnekler AB'nin zorla devam ettirildiğini gözler önüne seriyor. Hal bu iken bu birliğe girmekte niçin bu kadar ısrarcı olduğumuzu bir türlü anlayabilmiş değilim. Müslüman coğrafyası kan ağlıyorken ve tarihimiz boyunca haçlılardan bir kez dahi fayda görmemişken bu kadar ısrarcı olmayı nasıl izah edebiliriz inanın bilmiyorum.
Manzara bu haldeyken, bir Türk insanının tek bir duruşu olmalıdır o da "Ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye!" Peki bu duruşu günümüzde kim gösteriyor? Tabii ki Prof. Dr. Haydar Baş Hoca. Artık kendi evladımıza, Türkiye'nin öz oğluna güvenme vakti gelmiştir. AB'ye, emperyalizme çanak tutan insanları ayırt etmeli ve bunlardan vazgeçmeliyiz. Bu yanlışı sürdürmeyi ne kadar uzatırsak vatanın bir bütün olmaktan ve 'bizim' vatanımız olmaktan çıkması o kadar kısalacaktır.
Koltuk sevdası uğruna siyaset yapanları senelerdir seyretmekteyiz. Bu siyaset sadece bizi değil aynı zamanda tüm İslam coğrafyasını da ateşe atmaktadır. Üstelik bunu yapan insanlar da İslam adına siyaset yaptıklarını söylemektedirler fakat bugün görüyoruz ki bütün dostlarımız yüzyıllardır İslam'a düşmanlık yapmış hâlâ da yapmaya devam etmektedirler.
Bugün Türkiye'nin Suriye'ye karşı izlediği politikayı neyle açıklayabiliriz? Türkler tarihlerinin her safhasında zalimin karşısında durmuştur. Bugün de açıkça görülüyor ki zalim, emperyalizm kusan devletlerdir ve maalesef ki Türkiye de bu ülkelerin yanında olmakta bir beis görmüyor.
Gün Haydar Hoca'yı dinleme günüdür. Gün Atatürk'ün tam bağımsızlık ilkesini gönlüne koymuş, Batı'dan zerre medet ummayan Hoca Atatürk'ün izinden gitme günüdür. Umuyorum ki şu an işgal altında olan makam en kısa zamanda siyasetini Allah için yapan ve tam bağımsız Türkiye'yi gönlüne koymuş olan Prof. Dr. Haydar Baş'a teslim edilir. Yoksa bu zifiri karanlıktan kurtulmak mümkün görünmüyor.
İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden çıkmak için referanduma gitmesi bu birliğin ayaklarının sarsıldığına ilk ve tek örnek de değil. Daha açıklayıcı olmak adına şu örnekleri vermek istiyorum: İzlanda geçen yıl üyeliğini tamamlamadan bu birliğe katılmaktan vazgeçmişti. Geçen aylarda Lüksemburg Dışişleri Bakanı Asselborn AB'nin dağılma tehlikesine karşı uyarılarda bulunmuştu. Son olarak da ABD'nin düşünce kuruluşu olan Statfor'un yayınladığı raporda Avrupa Birliği'nin yıkılacağı öngörülmekte. Bu örnekler AB'nin zorla devam ettirildiğini gözler önüne seriyor. Hal bu iken bu birliğe girmekte niçin bu kadar ısrarcı olduğumuzu bir türlü anlayabilmiş değilim. Müslüman coğrafyası kan ağlıyorken ve tarihimiz boyunca haçlılardan bir kez dahi fayda görmemişken bu kadar ısrarcı olmayı nasıl izah edebiliriz inanın bilmiyorum.
Manzara bu haldeyken, bir Türk insanının tek bir duruşu olmalıdır o da "Ne AB ne ABD, tam bağımsız Türkiye!" Peki bu duruşu günümüzde kim gösteriyor? Tabii ki Prof. Dr. Haydar Baş Hoca. Artık kendi evladımıza, Türkiye'nin öz oğluna güvenme vakti gelmiştir. AB'ye, emperyalizme çanak tutan insanları ayırt etmeli ve bunlardan vazgeçmeliyiz. Bu yanlışı sürdürmeyi ne kadar uzatırsak vatanın bir bütün olmaktan ve 'bizim' vatanımız olmaktan çıkması o kadar kısalacaktır.
Koltuk sevdası uğruna siyaset yapanları senelerdir seyretmekteyiz. Bu siyaset sadece bizi değil aynı zamanda tüm İslam coğrafyasını da ateşe atmaktadır. Üstelik bunu yapan insanlar da İslam adına siyaset yaptıklarını söylemektedirler fakat bugün görüyoruz ki bütün dostlarımız yüzyıllardır İslam'a düşmanlık yapmış hâlâ da yapmaya devam etmektedirler.
Bugün Türkiye'nin Suriye'ye karşı izlediği politikayı neyle açıklayabiliriz? Türkler tarihlerinin her safhasında zalimin karşısında durmuştur. Bugün de açıkça görülüyor ki zalim, emperyalizm kusan devletlerdir ve maalesef ki Türkiye de bu ülkelerin yanında olmakta bir beis görmüyor.
Gün Haydar Hoca'yı dinleme günüdür. Gün Atatürk'ün tam bağımsızlık ilkesini gönlüne koymuş, Batı'dan zerre medet ummayan Hoca Atatürk'ün izinden gitme günüdür. Umuyorum ki şu an işgal altında olan makam en kısa zamanda siyasetini Allah için yapan ve tam bağımsız Türkiye'yi gönlüne koymuş olan Prof. Dr. Haydar Baş'a teslim edilir. Yoksa bu zifiri karanlıktan kurtulmak mümkün görünmüyor.
Mehmet Can Sevinç / diğer yazıları
- Hak ettik mi? / 28.04.2016
- Hak ettik mi? / 26.04.2016
- Öyle dindar nesil yetiştirilmez! / 01.03.2016
- Ebu'l-vakt / 26.02.2016
- Hak ettik mi? / 26.04.2016
- Öyle dindar nesil yetiştirilmez! / 01.03.2016
- Ebu'l-vakt / 26.02.2016