‘Duygu dolu kalp harekete gelir’
Ebu Süleyman der ki: “Güzel sese karşı bir kalpte duygu yoksa onu harekete getirmek zor olur. Ancak duygularla dolu kalp harekete gelir”
02.07.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali hazretleri şöyle buyurdu:
Edebî, mevzun eserler, daima kalbi tahrik eder. Kalbin heyecanını artırır.
Görüşümüze göre, güzel vezinli sözlerde, ruhlar için İlâhî sırlar vardır. Ruhlar o sözleri duyunca derin tesire kapılır. Bu tesirler hep aynı olmaz. Bazen hüzün, bazen ferah; bazen ağlamak, bazen gülmek şeklinde görünür.
Bazen dış duygulara garip tesirler verir. Bu tesirler ve duygular yalnız, manasını anlayan zümrede görülmez. Çok defa bu tesir hayvanatta da görülür. Bilhassa develerde... Konuşma gücü olmayan, söyleneni anlamayan yavrular da aynı tesiri duyarlar.
Develer; uzun yolda yorulduğu ve ağır yükün altında kesilmeye başladığı zaman, güzel sesli biri okumaya başlar. Onlar bunu duyunca başlarını uzatır, yeni bir can bulmuş gibi, çok çevik ve çabuk yürümeye koyulurlar.
Rakî adı ile mâruf Muhammed Dînûrî başından geçen bir vakayı şöyle anlatır:
"Şehir dışına çıkmıştım. Bir köyde Arap kabilelerinden birine uğradım. Beni zatın biri aldı, misafir etti. Eve gidince tuhaf bir manzara ile karşılaştım. İçeride siyah bir köle bağlı duruyordu. Kapı önünde bir deve ölü yatıyordu. Diğer bir deve de can çekişiyordu, ölmek üzere idi.
Bağlı köle beni görünce yalvarmaya başladı: 'Sen misafirsin; kendine has hakkın var. Benim için efendime şefaatçi ol, bu bağdan kurtar. O, misafirin hatırını kırmaz. Herhalde beni çözeceğini umarım.'
Yemek zamanı geldi. Sofra kuruldu; yemek istemedim ve 'şu köle hakkındaki isteğim kabul olmadıktan sonra yemem' dedim.
O zat, sözüm üzerine başından geçen hâdiseyi anlatmaya koyuldu: 'Bu köle bütün malımı telef etti. Güzel bir sesi var. Ben bu develerin sırtından geçinirim. Bu köle onlara çok ağır yük vurduğu halde, üç gecelik yolu bir gecede aldırdı. Develer güzel sesini duyunca çok hızlı yürüdü. Ve yükleri inince şu deveden başka hepsi çatlayıp öldü. Onun bağını çözmezdim ama senin hatırın için çözeceğim.'
Onun güzel sesini dinlemek istedim. Okumaya başladı. Beride bir deve sulanıyordu. Sesi duyunca, heyecana tutuldu, ipini kopardı, sonra da çöktü. Ben de yüzüstü kapandım. Ondan daha güzel ve tatlı bir ses işittiğimi tahmin etmiyorum."
İşte bu hikâye anlatıyor ki, güzel sesin garip tesiri var. Duyulan güzel bir sesten tahrik olmayan zatın aklı kısa ve mizacı kaymıştır. Ruhanî halden uzaktır.
Davud (a.s.)'ın sesini duymak için kuşlar başına konardı.
Ebu Süleyman der ki: "Güzel sese karşı bir kalpte duygu yoksa, onu harekete getirmek zor olur. Ancak duygularla dolu kalp harekete gelir."
Ölülerin ardından ağlayıcı tutup ağlatmak ve çeşitli şeyler okuyup sızlanmak olmaz.
Gelin alayında, çeşitli şenliklerde ve çocuk için kesilen kurbanlarda; güzel seslilere bir şeyler okutmak, dinlemek caizdir. Çünkü bu sevinci artırır, mahzuru yoktur. Peygamberimiz de (s.a.a.) bu gibi şenlikleri severdi.
Bir rivayete göre, Peygamberimiz Mekke'den geldikleri zaman kadınlar tarafından def çalınıyor ve çeşitli şiirler okunuyordu. Onlardan bir tanesi şöyledir: "Ay doğdu üstü- müze/Veda tepelerinden/Şükür gerekir bize/Allah için davetçi geldikten sonra."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Edebî, mevzun eserler, daima kalbi tahrik eder. Kalbin heyecanını artırır.
Görüşümüze göre, güzel vezinli sözlerde, ruhlar için İlâhî sırlar vardır. Ruhlar o sözleri duyunca derin tesire kapılır. Bu tesirler hep aynı olmaz. Bazen hüzün, bazen ferah; bazen ağlamak, bazen gülmek şeklinde görünür.
Bazen dış duygulara garip tesirler verir. Bu tesirler ve duygular yalnız, manasını anlayan zümrede görülmez. Çok defa bu tesir hayvanatta da görülür. Bilhassa develerde... Konuşma gücü olmayan, söyleneni anlamayan yavrular da aynı tesiri duyarlar.
Develer; uzun yolda yorulduğu ve ağır yükün altında kesilmeye başladığı zaman, güzel sesli biri okumaya başlar. Onlar bunu duyunca başlarını uzatır, yeni bir can bulmuş gibi, çok çevik ve çabuk yürümeye koyulurlar.
Rakî adı ile mâruf Muhammed Dînûrî başından geçen bir vakayı şöyle anlatır:
"Şehir dışına çıkmıştım. Bir köyde Arap kabilelerinden birine uğradım. Beni zatın biri aldı, misafir etti. Eve gidince tuhaf bir manzara ile karşılaştım. İçeride siyah bir köle bağlı duruyordu. Kapı önünde bir deve ölü yatıyordu. Diğer bir deve de can çekişiyordu, ölmek üzere idi.
Bağlı köle beni görünce yalvarmaya başladı: 'Sen misafirsin; kendine has hakkın var. Benim için efendime şefaatçi ol, bu bağdan kurtar. O, misafirin hatırını kırmaz. Herhalde beni çözeceğini umarım.'
Yemek zamanı geldi. Sofra kuruldu; yemek istemedim ve 'şu köle hakkındaki isteğim kabul olmadıktan sonra yemem' dedim.
O zat, sözüm üzerine başından geçen hâdiseyi anlatmaya koyuldu: 'Bu köle bütün malımı telef etti. Güzel bir sesi var. Ben bu develerin sırtından geçinirim. Bu köle onlara çok ağır yük vurduğu halde, üç gecelik yolu bir gecede aldırdı. Develer güzel sesini duyunca çok hızlı yürüdü. Ve yükleri inince şu deveden başka hepsi çatlayıp öldü. Onun bağını çözmezdim ama senin hatırın için çözeceğim.'
Onun güzel sesini dinlemek istedim. Okumaya başladı. Beride bir deve sulanıyordu. Sesi duyunca, heyecana tutuldu, ipini kopardı, sonra da çöktü. Ben de yüzüstü kapandım. Ondan daha güzel ve tatlı bir ses işittiğimi tahmin etmiyorum."
İşte bu hikâye anlatıyor ki, güzel sesin garip tesiri var. Duyulan güzel bir sesten tahrik olmayan zatın aklı kısa ve mizacı kaymıştır. Ruhanî halden uzaktır.
Davud (a.s.)'ın sesini duymak için kuşlar başına konardı.
Ebu Süleyman der ki: "Güzel sese karşı bir kalpte duygu yoksa, onu harekete getirmek zor olur. Ancak duygularla dolu kalp harekete gelir."
Ölülerin ardından ağlayıcı tutup ağlatmak ve çeşitli şeyler okuyup sızlanmak olmaz.
Gelin alayında, çeşitli şenliklerde ve çocuk için kesilen kurbanlarda; güzel seslilere bir şeyler okutmak, dinlemek caizdir. Çünkü bu sevinci artırır, mahzuru yoktur. Peygamberimiz de (s.a.a.) bu gibi şenlikleri severdi.
Bir rivayete göre, Peygamberimiz Mekke'den geldikleri zaman kadınlar tarafından def çalınıyor ve çeşitli şiirler okunuyordu. Onlardan bir tanesi şöyledir: "Ay doğdu üstü- müze/Veda tepelerinden/Şükür gerekir bize/Allah için davetçi geldikten sonra."
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.