Nargin Adası Birinci Dünya Harbi'ne kadar katil ve hırsızların sürgün edildiği, kapatıldığı bir hapishaneydi. Ruslar Sarıkamış'ta esir aldıkları Türk zabitlerini buraya getirdiler. Esir zabitler ilk günden itibaren Bakü'deki zengin aileler tarafından hiç yalnız bırakılmadı.. Korunup kollandılar, bir kısmı da kaçırıldı.Sabir Bey Rüstemhanlı, Bakü'yü sevmez.."Rus verip yerini İngiliz alan,Bir pisin yerini başka pis salan.Kucaksız yaşayabilmeyen Bakü,Karabağ ölende ölmeyen Bakü" der..Karabağ'ın acısını yüreğinde hisseder..Azerbaycan'da bulunduğumuz beş gün 24 saat, yediden yetmişe herkesin yüreğinde, dilinde, fikrinde hep Karabağ vardı.Ama bir gerçek de var ki 15 seneye yakın zamandır Karabağ ile Karabağ'ı Ermenistan'a bağlayan "yeddi rayon"; Azerilerin üçte biri kadar olan Ermenilerin elinde. Azerilerin beşte biri Bakü ve güney sınırında "kaçgın"..3 Mayıs Türkçüler günü için oradaydık..İyi ki de oradaydık..Sen ey millet hiç Türkiye'de 3 Mayıs kutlamalarına devlet protokolünün katıldığını, organizasyon komitesi ve dışarıdan gelen misafirlerin Meclis İkinci başkanı tarafından kabul edildiğini duydun mu?Beş koca gün "Türkiyeli konaklar" olarak yere göğe sığdırılamadık.Sen ey millet, Türkiye'de Nuri Paşa için şimdiye kadar tek satır yazıldığını duydun mu?3 Mayıs 2006 gecesi Bakü "Düğün Evi"ndeki toyda Nuri Paşa için yazılmış şiir, bestelenmiş şarkı-marş dinledik.Nuri Paşa kim mi?Bilen eğer varsa, bilmeyenlere anlatsın..3 Mayıs 2006'nın o yürek dağlayan gecesi daha akşama dönmeden "Reşid Behbudov adına Mahnı Teatrı"nda düzenlenen törende bir şiir dinledik..Bir şiir, bir ağıt ancak böyle okunabilir.Gencecik Azeri kızı, Bakü Türk Anadolu Lisesi 9'uncu sınıf öğrencisi Gülnâre, Ozan Arif'in "YA KARABA?, YA ÖLÜM / BAŞKA YOLU YOK ARTIK" şiirini; öz şairinin bile okuya bilemeyeceği bir tarzda, koca sahnede bin kılığa girerek, sahnede ezilip sahneyi doldurarak, ağlayıp haykırarak, kendini, bizi, salonu ve bütün bir Azerbaycan'ı, bütün bir Türk dünyasını perişan ederek okudu.O küçücük kız büyüdü, kocaman oldu.Turan'a sığmadı.Tenzile Hanım Rüstemhanlı diyor ki;"Türk'e hakkın yerini nişan vermezler, hakk Türk'ün durduğu yerdir." İlâhi Tenzile Hanım?Peki, Türk'ün "durduğu yer" neresidir? Vatandır.O halde Karabağ vatandır.Babek Kalesi vatandır, Settar Han'ın diyarı, Şehriyarın şeheri vatandır.Kerkük-Kıbrıs-Mesta Karasu vatandır.Hakk Türk'ün durduğu yer ise;Karabağ-Kerkük-Kıbrıs-Karasu hakkımızdır.Turan hakkımızdır.Tam da Gökalp'in; "Vatan ne Türkiyedir Türklere ne Türkistan/ Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir Turan" dediği noktadayız.Gazi Mustafa Kemal'in; "Mevzubahis olan vatansa gerisi teferruattır" dediği noktadayız.Bir ay olmadı, Kıbrıs'taydık.. Okuyucu şimdi 70'ini geçmiş TMT'ci Osman Efe'nin, 11 yaşında bir çocukken duyduğu Atatürk'ün; "Ordular İlk hedefiniz Akdeniz'dir.İleri!" sözcüğünü nasıl yorumladığını anlattığımızı hatırlayacaktır."Küçük Osman eve gelir, başını ellerinin arasına alır ve başlar düşünmeye..Nasıl olur? Tera bir köy.. Tera Kıbrıs'ta bir köy. Kıbrıs denizin ortasında.. Kıbrıs Akdeniz'in ortasında.Atatürk nasıl gelecek? Gözünde hep Başkumandan Mustafa Kemal'in Sakarya'da atının üzerindeki fotoğrafı.O halde gelecek..Tera Kıbrıs'ta, Kıbrıs Akdeniz'in ortasında, Ama Atatürk, "Ordular İlk hedefiniz Akdeniz" dediyse, gelecek.Atıyla gelecek.." diye düşünür Osman..Daha bir ay olmadan, Türk dünyasının bir diğer ucunda Bakü'de bir akşam yemeğindeyiz..Şair, yazar, milletvekili, Elçibey'in bakanlarından Sabir "mellim" (Rüstemhanlı) da diyor ki;"Atatürk ölürken son sözü neydi? Saat kaç?Peki neden sordu saati?"Neden sordu ey okuyucu, hiç düşündün mü?Sabir "mellim" devam ediyor."Vatanım, milletim için neler yaptım şimdiye kadar? Daha yapacak neyim kaldı? Onları gerçekleştirecek, bitirecek zamanım var mı? diye düşündü, onun için saati sordu" diyor.Sen ey okuyucu Türkiye'de hiç böyle iki yorum duymuş muydun?Atatürk o rüzgâr gibi atıyla hiç Türkiye'de dolaştı mı? Yoksa her şey bir rüya mıydı?Türkiye'de sorumlular hiç saati merak etmezler mi? Saatleri var mı?Bakü'de "üreğimizi" bırakıp da geldik.İçimiz sızladı, içimiz acıdı. Bakü kuzeyinde Sumgayit'e bir başka dost evine gittik. Sovyet zamanında yapılmış "beş mertebeli" bir evde oturuyorlardı. Apartmanın önünde taştan yapılmış, çiçek ve bayrakla süslenmiş bir "bulak" vardı. Tam orta yerinde de 1994'de Karabağ'da şehit düşmüş bir gencin fotoğrafı..Yarım saatliğine çay içmeye geleceğiz dediğimiz halde sofralar düzenlenmişti.Pervane oldular.Misafirperververlikleriyle bizi ezdiler. Azerbaycan'da ilk defa gördüklerimiz bile kırk yıllık akrabamız gibi davrandı.Mahcup ettiler.Organizasyonu düzenleyen "Azeri-Türk Kadınlar Birliği Başkanı" Tenzile Hanım; "Ne mutlu tesadüf ki "diyor; "Birliğimizin onuncu yılı, 3 Mayıs Türkçüler Günü ile aynı güne denk geldi"..Yapma Tenzile Hanım.."Tesadüf" değil, "Mecburiyet", hâttâ "zaruret"..Hiç Tenzile Hanım'ın Birliği; 3 Mayıs'tan başka bir güne denk çatabiler miydi?Biz bütün kalbimizle Azerbaycan'ın "tamam yanmasını" değil, "ayağa kalkmasını" isteyenlerdeniz.Zaten Şehriyar da, yazının başlığına aldığımız mısralarının devamında; "Azadlıktır sana melhem / Bana derman Azerbaycan" der.Sen "hep" olasan gülüstan, "can" Azerbaycan! Hüseyin Mümtaz / Giresun Işık Gazetesi
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.