Dünya bir gölgeliğe benzer
Resûlullah (s.a.a.) buyurdu ki: "Dünyanın durumu, gölgesi olan ağacın altına gidip kısa bir süre orada dinlenen, gölge kaybolunca da kalkıp oradan göçüp giden ve orayı terk eden bir yolcunun durumuna benzer"
28.12.2014 00:00:00
Emirü'l-Mü'minîn Hz. Ali (a.s.), İbn-i Mülcem'in eliyle bir kılıç darbesi aldıktan sonra, darbenin şiddetinden dolayı bir müddet bayıldı. Ayıldıktan sonra İmam Hasan (a.s.) bir kapta babasına süt getirdi. İmam Ali (a.s.) sütten biraz içtikten sonra geri kalanı İmam Hasan'a vererek şöyle buyurdu: "Bu sütü esirinize (yani İbn-i Mülcem'e) verin."Daha sonra buyurdular ki: "Oğlum! Sana olan hakkım hürmetine yenilecek ve içeceklerin en iyisinden ona verin. Ben ölünceye kadar ona karşı iyi davranın. Yediğiniz şeylerden ona yedirin, içtiğiniz şeylerden de ona içirin."Daha sonra Hz. Ali (a.s.)'ın verdiği sütü İbn-i Mülcem'e götürdüler ve o lanetli de onu alıp içti. İbn-i Sinan, İmam Sâdık (a.s.)'dan şöyle nakletmektedir:Bir adam (İbn-i Mes'ud) Resûlullah'ın (s.a.a.) yanına geldiğinde O'nun bir hasır üzerinde yatmış olduğunu ve uykudan uyandığında hasır ve liften olan bu yastığın O'nun bedeni ve yüzünde iz bırakmış olduğunu görüyor. Derken elini iz bırakılan yere sürerek şöyle diyor: "Ne Kisra ve ne de Kayser böyle bir duruma razı olmamışlardır. Onlar ipek ve kadife üzerinde yatıyorlardı. Oysa Sen bu hasır üzerinde yatmışsın!"Resûlullah (s.a.a.) onun bu sözüne karşılık şöyle buyuruyor: "Allah'a and olsun ki, Ben onlardan daha üstünüm; Ben onlardan daha değerliyim. Ben nere, dünya nere! (Dünya benim için önemli değildir.) Dünyanın durumu, gölgesi olan ağacın altına gidip kısa bir süre orada dinlenen, gölge kaybolunca da kalkıp oradan göçüp giden ve orayı terk eden bir yolcunun durumuna benzer." (Bihar, c.16, s.282; c.73, s.123 ve 126; c.79, s.322).Ubey b. Halef isminde İslam düşmanlarından biri, çürümüş bir kemik ile (Resûlullah'ın mead hakkındaki sözlerini bâtıl etmek hayaliyle) Peygamberin (s.a.a.) huzuruna geldi. O çürümüş kemiği elinde ezerek havaya serpip şöyle dedi: "Hangi bir kudret, bu çürümüş ve toprak olmuş kemikleri yeniden diriltebilir ve hangi akıl onu kabullenebilir?"Allah-u Teâlâ, Peygambere (s.a.a.) onun cevabında "Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: 'Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecek?' O, her yaratmayı bilir" (Yâsin, 78) buyurmasını vahyetti. (Bihar, c.18, s.202).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.