Doğruluk, imanın belirtisidir
Hz. Ali şöyle buyurmuştur: “İman; sana zarar vermesine rağmen doğruluğu, sana fayda sağlamasına rağmen yalana tercih etmendir”
28.07.2024 11:06:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
İmam Ali (a.s.), tarihte benzeri olmayan bir mertliğe sahipti. Mertliğini yansıtan olayları, sayılmayacak kadar çoktur. Örneğin -intikam ve öfke pozisyonunda oldukları hâlde- askerlerinin geri çekilmekte olan düşmanları öldürmelerini istememiştir. Askerlerinin herhangi bir ayıbı ortaya çıkarmalarına, ya da birilerinin malını almalarına izin vermemiştir. Kendisini ortadan kaldırmak için fırsat kollayan azılı düşmanlarını mağlup edip onları ele geçirdiği zaman, onları affetmiş, onlara karşı iyi davranmış, arkadaşlarının, bunu yapabilecek güçleri olduğu hâlde, onlara karşı kötü bir uygulamada bulunmalarını istememiştir. (el-Bidaye ve'n-Nihaye, 7 / 276).
Bu üstün nitelikler sonsuza doğru uzayıp giden bir zincir hâlinde birbirine bağlıdır. Bunların bazısı diğer bazısının kanıtıdır. Zincirin en parlak halkalarından biri, doğruluk ve ihlâstır. Doğruluğu o düzeydeydi ki, hilâfeti kaybetmesine mâl olmuştu. Eğer bazı durumlarda doğruluk yerine başka bir tutum sergilemeye razı olsaydı, düşmanları ona karşı bir şey yapmaz, dostlarından bazıları da ona sırt çevirmezlerdi... Nitekim Muaviye'nin görevinde kalmasını bazı davranışlarını onaylamayı kesin bir dille reddetmiş ve şöyle demişti: "Dinimden ödün vermem, işimde de alçaklığa yer yoktur." Muaviye'nin hilesi ortaya çıkınca, tam da büyük ve üstün ahlakının ifadesi olan şu cümleler dilinden dökülmüştü: "Allah'a yemin ederim ki, Muaviye benden daha büyük bir dahi değildir. Fakat o hainlik ediyor, günah işliyor. Eğer hainlik etmek çirkin bir davranış olmasaydı, insanların en dâhisi olurdum." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 200).
Şartlar ne olursa olsun her zaman doğruyu söylemenin gereğini vurgularken şöyle demişti: "İman; sana zarar vermesine rağmen doğruluğu, sana fayda sağlamasına rağmen yalana tercih etmendir." (Nehc'ül-Belâğa, Kısa Sözler: 458).
Bu üstün nitelikler sonsuza doğru uzayıp giden bir zincir hâlinde birbirine bağlıdır. Bunların bazısı diğer bazısının kanıtıdır. Zincirin en parlak halkalarından biri, doğruluk ve ihlâstır. Doğruluğu o düzeydeydi ki, hilâfeti kaybetmesine mâl olmuştu. Eğer bazı durumlarda doğruluk yerine başka bir tutum sergilemeye razı olsaydı, düşmanları ona karşı bir şey yapmaz, dostlarından bazıları da ona sırt çevirmezlerdi... Nitekim Muaviye'nin görevinde kalmasını bazı davranışlarını onaylamayı kesin bir dille reddetmiş ve şöyle demişti: "Dinimden ödün vermem, işimde de alçaklığa yer yoktur." Muaviye'nin hilesi ortaya çıkınca, tam da büyük ve üstün ahlakının ifadesi olan şu cümleler dilinden dökülmüştü: "Allah'a yemin ederim ki, Muaviye benden daha büyük bir dahi değildir. Fakat o hainlik ediyor, günah işliyor. Eğer hainlik etmek çirkin bir davranış olmasaydı, insanların en dâhisi olurdum." (Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 200).
Şartlar ne olursa olsun her zaman doğruyu söylemenin gereğini vurgularken şöyle demişti: "İman; sana zarar vermesine rağmen doğruluğu, sana fayda sağlamasına rağmen yalana tercih etmendir." (Nehc'ül-Belâğa, Kısa Sözler: 458).