BTP lideri Baş, Mardin'de düzenlenen Dinlerarası Diyalog toplantılarıyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, bu toplantıların Vatikan'ın misyonerlik çalışmalarının çağdaş versiyonu olduğunu ve bu tür oyunlara karşı dikkatli olunması gerektiğini söyledi
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Mardin'de düzenlenen Dinlerarası Diyalog toplantılarıyla ilgili çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Dinlerarası Diyalog ve hoşgörü adı altında başlatılan çalışmaların amacını ve hangi boyuta vardığını anlatan BTP lideri Baş, hem geçmişten hem de yakın tarihten çok çarpıcı örnekler verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetinin, İçişleri Bakanı, Mardin Valisi ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı nezdinde temsil edildidiği Mardin'deki Dinlerarası Diyalog toplantılarının bir benzerinin Harran'da yapıldığını, bunu Abant toplantılarının takip ettiğini ve nihayet kısa bir müddet sonra organizasyonun ABD'ye taşındığını hatırlatan Baş, tarihi unutan ve hatırlamakta güçlük çekenler için bu organizasyonların ilk etapta kulağa ve göze hoş gelebileceğini söyledi.
Vatikan'ın "1. bin yılda Avrupa'yı, 2. bin yılda Afrika'yı, Hıristiyan yaptık şimdi, 3. bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştıracağız. Bunun için de; çağdaş misyonerlik yöntemi olarak Dinlerarası Diyalog çalışmalarının benimsenmesi gerekir" sözlerini hatırlatan Baş şöyle konuştu:
"Bugün Mardin'de yapılan Dinlerarası Diyalog toplantılarının nereden kaynaklandığını, hedefinin ne olduğunu kamuoyuna hatırlatmak isteriz.
Avrupada Hıristiyanlık, misyonerlik çalışmaları masum görüntülerle dünyanın her ülkesine pazarlanırken; başlangıç olarak gayet samimi bir hava yaratılmaya çalışılır.
Ancak hasıl olan netice, bu başlangıç gibi hoş ve samimi değildir.
Gidilen yerlerde iktisadi çıkarlar ön planda tutularak ve siyasi, iktisadi, hukuki katliamlar yapılarak medeniyetler yok edilir.
Mesela, Amerika'ya keşif adı altında yapılan çıkarma, Hıristiyanlığı hakim kılmak adı altında; İnka, Aztek, Maya medeniyetlerinin yok edilmesiyle, yani Kızılderililerin ortadan kaldırılmasıyla neticelenmiştir.
Endülüs, Avrupa'da asırlar boyu İslam'a mekan olmuş bir yerdir.
800 yıl ömür süren Endülüs İslam İmparatorluğu'nun halini gördükten sonra, bu hazin son, bugün dahi bütün İslam alemini ve Müslümanları düşündürmesi gerektiği muhakkaktır. Endülüs'te hukuki, iktisadi, zirai, siyasi vs. 800 yıl süren bir İslam medeniyetinin ardından bir tek Müslüman kalmaması anlatmak istediğimiz hadisenin çarpıcı bir faturasıdır.
Camiler kiliseye döndürülmüş ve Müslümanlar tamamen katledilmiştir.
Afrika'da da durum bundan farklı olmamıştır.
Gayet masum görüntülerle Afrika'ya uzanan misyonerler, bu bölgelerdeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını elde etmenin projesini hayata geçirmişlerdir.
Ve yine Ortadoğu'da Arap-İslam aleminde faaliyet gösteren İngilizler tarafından yetiştirilip gönderilen binlerce misyonerin asıl gayesi; Osmanlı'nın bu bölgedeki hakimiyetini yok etmek, toprağını ve halkını parçalayarak kendi emellerine ve iktisadi, siyasi gayelerine alet etmektir.
Ve netice de böyle olmuştur."
İnançlar, medeniyetler çarpışıyor
Dünyada misyonerliğin hep bu yüzüyle insanlığa göründüğünü belirten BTP lideri Baş, misyonerliğin şimdi Oryantalizm, Diyalog gibi isimlerle ortaya çıkmasının başka bir tarzda izahının mümkün olmadığını söyledi.
Bugün asıl maksadın Anadolu'yu parçalamak ve bu güzel toprakları kendi tasarrufuna almak olduğunu vurgulayan Baş şöyle devam etti:
"Bütün bunları özetledikten sonra deriz ki; dünyanın neresinde olursa olsun çeşitli maksat ve görüntülerle yapılan savaşlar, siyasi, iktisadi, hukuki boyutlarda da görünse netice itibariyle bu mücadeleler çarpışan inançların, kültürlerin ve medeniyetlerin farklı şekilde tezahürleridir.
O halde çatışan kılıçlar, kalkanlar, bombalar, tüfekler ve bunları kullanan eller haddizatında çarpışan inançların, kültürlerin ve medeniyetlerin sözcülerinden başka bir şey değildir.
İmparatorluk dönemlerimiz de dahil olmak üzere her dönemde hem dostumuz hem de fazla miktarda düşmanlarımız olmuştur.
Milletimizin kimliği ile uğraşıldığı dönemlerde görülmüştür ki Türk milletini zaafiyete uğratmak asıl gayedir.
Onun için her dönem ve devirde bizleri biz yapan değerlerimiz etrafında durmasını çok iyi bildik.
Zaten büyük millet olmanın vasfı da bu kıymetleri korumaya bağlıdır.
Nitekim devrin Fener Patriği Grigoryos'un, Rus Çarı I. Aleksandr'a yazdığı ve Türklerin nasıl mahvedileceğine dair şu tavsiyeler dikkat çekmektedir:
"Türkleri madden ezmek ve yıkmak mümkün değildir.
Çünkü Türkler başka milletleri gurur ve ifrada sevkedecek zaferler önünde olduğu kadar her türlü ümitleri kaybedecekleri mağlubiyetlere ve felaketlere karşı sakin, sabırlı ve mukavemetli insanlardır...
Bu inanışları dinlerine bağlılıklarından, ananelerinin kuvvetinden ve başlarına olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkleri evvela harici telkin ve fikirlerle bu inanç ve ananelerinden nasipsiz kılmak icap eder. Türkleri ancak böyle yıkmak mümkün olacaktır."
Şimdi gelinen nokta nedir? Bunu çok iyi görmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üzerinde doğu, batı, güney, kuzey komşularımızın tamamının hesabı vardır. Sizler her ne kadar şefkât ve merhamet elinizi uzatırsanız uzatın niyetler çok farklı olduğu için istediğiniz cevabı alamayacaksınız.
Bu vaziyet karşısında Türk milletine düşen vazife milli ve manevi bütünlüğünü korumasını bilmek, birbiriyle sataşmadan kavga etmeden riya ve tefrikayı yok ederek, dost ve kardeş olmaktır."
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Mardin'de düzenlenen Dinlerarası Diyalog toplantılarıyla ilgili çok önemli değerlendirmelerde bulundu. Dinlerarası Diyalog ve hoşgörü adı altında başlatılan çalışmaların amacını ve hangi boyuta vardığını anlatan BTP lideri Baş, hem geçmişten hem de yakın tarihten çok çarpıcı örnekler verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetinin, İçişleri Bakanı, Mardin Valisi ve Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı nezdinde temsil edildidiği Mardin'deki Dinlerarası Diyalog toplantılarının bir benzerinin Harran'da yapıldığını, bunu Abant toplantılarının takip ettiğini ve nihayet kısa bir müddet sonra organizasyonun ABD'ye taşındığını hatırlatan Baş, tarihi unutan ve hatırlamakta güçlük çekenler için bu organizasyonların ilk etapta kulağa ve göze hoş gelebileceğini söyledi.
Vatikan'ın "1. bin yılda Avrupa'yı, 2. bin yılda Afrika'yı, Hıristiyan yaptık şimdi, 3. bin yılda Asya'yı Hıristiyanlaştıracağız. Bunun için de; çağdaş misyonerlik yöntemi olarak Dinlerarası Diyalog çalışmalarının benimsenmesi gerekir" sözlerini hatırlatan Baş şöyle konuştu:
"Bugün Mardin'de yapılan Dinlerarası Diyalog toplantılarının nereden kaynaklandığını, hedefinin ne olduğunu kamuoyuna hatırlatmak isteriz.
Avrupada Hıristiyanlık, misyonerlik çalışmaları masum görüntülerle dünyanın her ülkesine pazarlanırken; başlangıç olarak gayet samimi bir hava yaratılmaya çalışılır.
Ancak hasıl olan netice, bu başlangıç gibi hoş ve samimi değildir.
Gidilen yerlerde iktisadi çıkarlar ön planda tutularak ve siyasi, iktisadi, hukuki katliamlar yapılarak medeniyetler yok edilir.
Mesela, Amerika'ya keşif adı altında yapılan çıkarma, Hıristiyanlığı hakim kılmak adı altında; İnka, Aztek, Maya medeniyetlerinin yok edilmesiyle, yani Kızılderililerin ortadan kaldırılmasıyla neticelenmiştir.
Endülüs, Avrupa'da asırlar boyu İslam'a mekan olmuş bir yerdir.
800 yıl ömür süren Endülüs İslam İmparatorluğu'nun halini gördükten sonra, bu hazin son, bugün dahi bütün İslam alemini ve Müslümanları düşündürmesi gerektiği muhakkaktır. Endülüs'te hukuki, iktisadi, zirai, siyasi vs. 800 yıl süren bir İslam medeniyetinin ardından bir tek Müslüman kalmaması anlatmak istediğimiz hadisenin çarpıcı bir faturasıdır.
Camiler kiliseye döndürülmüş ve Müslümanlar tamamen katledilmiştir.
Afrika'da da durum bundan farklı olmamıştır.
Gayet masum görüntülerle Afrika'ya uzanan misyonerler, bu bölgelerdeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını elde etmenin projesini hayata geçirmişlerdir.
Ve yine Ortadoğu'da Arap-İslam aleminde faaliyet gösteren İngilizler tarafından yetiştirilip gönderilen binlerce misyonerin asıl gayesi; Osmanlı'nın bu bölgedeki hakimiyetini yok etmek, toprağını ve halkını parçalayarak kendi emellerine ve iktisadi, siyasi gayelerine alet etmektir.
Ve netice de böyle olmuştur."
İnançlar, medeniyetler çarpışıyor
Dünyada misyonerliğin hep bu yüzüyle insanlığa göründüğünü belirten BTP lideri Baş, misyonerliğin şimdi Oryantalizm, Diyalog gibi isimlerle ortaya çıkmasının başka bir tarzda izahının mümkün olmadığını söyledi.
Bugün asıl maksadın Anadolu'yu parçalamak ve bu güzel toprakları kendi tasarrufuna almak olduğunu vurgulayan Baş şöyle devam etti:
"Bütün bunları özetledikten sonra deriz ki; dünyanın neresinde olursa olsun çeşitli maksat ve görüntülerle yapılan savaşlar, siyasi, iktisadi, hukuki boyutlarda da görünse netice itibariyle bu mücadeleler çarpışan inançların, kültürlerin ve medeniyetlerin farklı şekilde tezahürleridir.
O halde çatışan kılıçlar, kalkanlar, bombalar, tüfekler ve bunları kullanan eller haddizatında çarpışan inançların, kültürlerin ve medeniyetlerin sözcülerinden başka bir şey değildir.
İmparatorluk dönemlerimiz de dahil olmak üzere her dönemde hem dostumuz hem de fazla miktarda düşmanlarımız olmuştur.
Milletimizin kimliği ile uğraşıldığı dönemlerde görülmüştür ki Türk milletini zaafiyete uğratmak asıl gayedir.
Onun için her dönem ve devirde bizleri biz yapan değerlerimiz etrafında durmasını çok iyi bildik.
Zaten büyük millet olmanın vasfı da bu kıymetleri korumaya bağlıdır.
Nitekim devrin Fener Patriği Grigoryos'un, Rus Çarı I. Aleksandr'a yazdığı ve Türklerin nasıl mahvedileceğine dair şu tavsiyeler dikkat çekmektedir:
"Türkleri madden ezmek ve yıkmak mümkün değildir.
Çünkü Türkler başka milletleri gurur ve ifrada sevkedecek zaferler önünde olduğu kadar her türlü ümitleri kaybedecekleri mağlubiyetlere ve felaketlere karşı sakin, sabırlı ve mukavemetli insanlardır...
Bu inanışları dinlerine bağlılıklarından, ananelerinin kuvvetinden ve başlarına olan itaat duygularından gelmektedir.
Türkleri evvela harici telkin ve fikirlerle bu inanç ve ananelerinden nasipsiz kılmak icap eder. Türkleri ancak böyle yıkmak mümkün olacaktır."
Şimdi gelinen nokta nedir? Bunu çok iyi görmeliyiz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üzerinde doğu, batı, güney, kuzey komşularımızın tamamının hesabı vardır. Sizler her ne kadar şefkât ve merhamet elinizi uzatırsanız uzatın niyetler çok farklı olduğu için istediğiniz cevabı alamayacaksınız.
Bu vaziyet karşısında Türk milletine düşen vazife milli ve manevi bütünlüğünü korumasını bilmek, birbiriyle sataşmadan kavga etmeden riya ve tefrikayı yok ederek, dost ve kardeş olmaktır."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.