Diğer imamların ve İmam Rıza’nın takip ettiği metot -1-
İmam Rıza şöyle buyururdu: “Bir mü’min şu üç haslete sahip olmadıkça gerçek mü’min olamaz...
27.01.2024 20:16:00
Hasan Parlak
Hasan Parlak





İmam Rıza şöyle buyururdu: "Bir mü'min şu üç haslete sahip olmadıkça gerçek mü'min olamaz: Rabbinden bir sünnet, Peygamberinden bir sünnet ve Velisinden bir sünnet.
Rabbinin sünneti, işini gizlemesidir. Peygamberinin sünneti, insanlarla iyi geçinmesidir, Velisinin sünneti darlıkta ve genişlikte sabretmesidir."
İmam Rıza, tevazuu da şöyle tanımlar: "Tevazuun dereceleri vardır. Bu derecelerin bazıları şunlardır: Kişinin yerini bilmesi ve selim bir kalple kendisini bu yere indirmesi.
Sadece kendisine yapılmasını istediği şeyi başkasına yapması. Bir kötülük gördüğünde onu iyilikle savması. Öfkeyi yutması. İnsanları affetmesi... Ve Allah, ihsan sahiplerini sever."
İmam Rıza, zaman zaman sâlih kimselerin kıssalarını da anlatırdı:
"İsrailoğulları'ndan bir adam Allah'a kırk sene ibadet etti. Ama Allah, ibadetini kabul etmedi. Bunun üzerine adam nefsine şöyle dedi: 'Başıma ne geldiyse senin yüzündendir. Bütün günahlar sana aittir.'
Allah ona şöyle vahyetti: Senin kendi nefsini kötüleyip yermen, kırk senelik ibadetten daha üstündür."
İmam Rıza'nın imamlık vazifesini yerine getirirken izlediği metodu anlamak için diğer Ehl-i Beyt imamlarının kendi dönemlerinde takip ettikleri yolu ve imamın aslî vazifelerinin neler olduğunu anlamak gerekir.
Ehl-i Beyt imamlarının hareket yöntemlerini belirleyen etkenler özetle şunlardır:
1. İslam'ın genel çıkarlarını gözetmek
2. İnsanları ıslah etme vazifesi...
İşte Ehl-i Beyt imamlarının tamamı vazifelerini yerine getirirken bu temel esaslar doğrultusunda hareket ediyorlardı.
Yani, imamlar gereğinde silahlı ayaklanmaları da içeren her faaliyeti yakından takip etmek ve gerekirse destek vermek durumundaydılar. Bu noktada esas olan gizlilik ilkesine riayet edilmesidir. Ki daha imamlığının başında olan imam öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasın.
Zira, imamlardan herhangi biri herhangi bir silahlı direniş hareketine fiilen önderlik etmiş olsaydı, öldürülmesi kaçınılmaz olacaktı. O takdirde, ümmeti yetiştirmek ve bilinçlendirmek vazifesini yerine getiremezlerdi. Yani, Ehl-i Beyt imamları bu noktada iki yol takip etmekteydiler.
Birincisi, iyiliği emredip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmek; ikincisi, zâlim yöneticilere karşı koyma vazifesi.
Bu karşı koyma vazifesinin yerine getirilmesinde İmam Zeynelâbidin'den başlayarak şu örnekleri sayabiliriz:
İmam Hüseyin'in şehadetinden sonra, Ehl-i Beyt hareketinin halk tabanı genişlemiş, Ehl-i Beyt'e destek veren kitleler etkin bir hale gelmişti.
Mesela, o dönemde Tevvabûn Hareketi ortaya çıktı. Bu hareketi geniş olarak "İmam Zeynelâbidin" adlı eserimizde ortaya koymuştuk. İmam Zeynelâbidin döneminde meydana gelen bu olayla ilgili olarak Emevi hükümeti, İmam'ın Tevvabûn Hareketi ile hiçbir şekilde bağlantısı olduğuna dair bir delil elde edememişlerdi.
Yine Muhtar, İmam Zeynelâbidin döneminde isyan etmişti. İmam'ın amcası Muhammed Hanefiyye bu harekete destek vermek konusunda İmam'a fikrini sordu.
O, buyurdu ki: "Ey amca! Bir zenci köle dahi bizim adımıza, bizim tarafımızı tutmak adına harekete geçerse, insanların ona destek olmaları gerekir. Seni bu işle görevlendirdim, dilediğini yapabilirsin."
Ardından, bir topluluk Muhammed Hanefiyye'nin yanına gelmişti. Muhammed, onları Muhtar'ın hareketine destek vermeye çağırdı ve İbrahim Eşter'e bir mektup göndererek bu harekete destek olmasını istedi.
Nitekim Abdullah b. Zübeyr, Muhammed b. Hanefiyye'yi muhasara altına alıp yakmak veya öldürmekle tehdit edince, Muhammed, Muhtar'a bir mektup yazarak yardım istedi. Muhtar da bir ordu göndermek suretiyle onu kurtardı.
Buradan şunu anlıyoruz ki, İmam, Muhammed Hanefiyye'yi askerî lider tayin etmiş ve emirleri ona verdirmişti. Bizzat kendisi bu işi üstlenmemişti.
Öte yandan, Muhtar, Kûfe'yi ele geçirdiğinde ve Emevilerin Hicaz, Irak ve diğer bazı bölgelerdeki egemenlikleri son bulduğunda, İmam, Muhtar'ı övmüş ve şöyle demişti: "Düşmanlarımızdan intikamımızı alan Allah'a hamd olsun. Allah, Muhtar'ı hayırla ödüllendirsin."
Aynı esnada İmam Zeynelâbidin sâlih insanlar yetiştirme görevini yerine getiriyordu. Ümmete pek çok fakih ve râvi kazandırmıştı. Bunlar arasında Abdulah b. Hasan, Zührî, Amr b. Dinar, Ali b. Zeyd b. Ced'an, Yahya b. Ümmü'l-Tavil sayılabilir.
Aynı şekilde İmam Zeynelâbidin bir sonraki nesil için oğlu Muhammed Bâkır'ı yetiştirmekteydi. Öte yandan, diğer oğlu Zeyd de Emevilere karşı bir hareketin içine girmişti. Zeyd harekete geçmeye karar verince, Muhammed Bâkır'a gelerek isyana katılmasını istedi. İmam Bâkır ona şu cevabı verdi: "Yapma ey Zeyd! Ben senin öldürülüp Kûfe sırtlarında darağacına asılmandan korkuyorum."
Nitekim Zeyd, bu sözlere binaen İmam Bâkır zamanında baş kaldırmadı. Zeyd, İmam Bâkır'ın ve ondan sonra İmam Câfer'in imamlığını kabul ediyordu. Bunu Zeyd'in aşağıdaki şiirinden anlamamız mümkündür:
"Geniş ilim sahibi (el-Bâkır) vefat etti.
Kainatın imamı ve kutlu doğumlu
Ondan sonra benim için Câfer'den başka kim olabilir?
Kainatın biricik ve ulu imamı..."
İmam Bâkır'ın, Zeyd'in hareketine destek verdiğini açıklaması, imamların hak arama hareketleri ile ilgilendiklerinin işaretidir.
İmam Bâkır şöyle der: "Kardeşim Zeyd, başkaldıracak ve hak üzere iken öldürülecektir. Ona yardım etmeyenlere yazıklar olsun! Ona karşı savaşanlara yazıklar olsun! Onu öldürenlere yazıklar olsun!"
İmam Sâdık zamanında da Zeyd'in başkaldırısından önce İmam'a gelip, Zeyd'e biat etme hususunda fikrini sordular, "Ona biat edin" diye cevap verdi. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Rabbinin sünneti, işini gizlemesidir. Peygamberinin sünneti, insanlarla iyi geçinmesidir, Velisinin sünneti darlıkta ve genişlikte sabretmesidir."
İmam Rıza, tevazuu da şöyle tanımlar: "Tevazuun dereceleri vardır. Bu derecelerin bazıları şunlardır: Kişinin yerini bilmesi ve selim bir kalple kendisini bu yere indirmesi.
Sadece kendisine yapılmasını istediği şeyi başkasına yapması. Bir kötülük gördüğünde onu iyilikle savması. Öfkeyi yutması. İnsanları affetmesi... Ve Allah, ihsan sahiplerini sever."
İmam Rıza, zaman zaman sâlih kimselerin kıssalarını da anlatırdı:
"İsrailoğulları'ndan bir adam Allah'a kırk sene ibadet etti. Ama Allah, ibadetini kabul etmedi. Bunun üzerine adam nefsine şöyle dedi: 'Başıma ne geldiyse senin yüzündendir. Bütün günahlar sana aittir.'
Allah ona şöyle vahyetti: Senin kendi nefsini kötüleyip yermen, kırk senelik ibadetten daha üstündür."
İmam Rıza'nın imamlık vazifesini yerine getirirken izlediği metodu anlamak için diğer Ehl-i Beyt imamlarının kendi dönemlerinde takip ettikleri yolu ve imamın aslî vazifelerinin neler olduğunu anlamak gerekir.
Ehl-i Beyt imamlarının hareket yöntemlerini belirleyen etkenler özetle şunlardır:
1. İslam'ın genel çıkarlarını gözetmek
2. İnsanları ıslah etme vazifesi...
İşte Ehl-i Beyt imamlarının tamamı vazifelerini yerine getirirken bu temel esaslar doğrultusunda hareket ediyorlardı.
Yani, imamlar gereğinde silahlı ayaklanmaları da içeren her faaliyeti yakından takip etmek ve gerekirse destek vermek durumundaydılar. Bu noktada esas olan gizlilik ilkesine riayet edilmesidir. Ki daha imamlığının başında olan imam öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasın.
Zira, imamlardan herhangi biri herhangi bir silahlı direniş hareketine fiilen önderlik etmiş olsaydı, öldürülmesi kaçınılmaz olacaktı. O takdirde, ümmeti yetiştirmek ve bilinçlendirmek vazifesini yerine getiremezlerdi. Yani, Ehl-i Beyt imamları bu noktada iki yol takip etmekteydiler.
Birincisi, iyiliği emredip kötülükten sakındırma vazifesini yerine getirmek; ikincisi, zâlim yöneticilere karşı koyma vazifesi.
Bu karşı koyma vazifesinin yerine getirilmesinde İmam Zeynelâbidin'den başlayarak şu örnekleri sayabiliriz:
İmam Hüseyin'in şehadetinden sonra, Ehl-i Beyt hareketinin halk tabanı genişlemiş, Ehl-i Beyt'e destek veren kitleler etkin bir hale gelmişti.
Mesela, o dönemde Tevvabûn Hareketi ortaya çıktı. Bu hareketi geniş olarak "İmam Zeynelâbidin" adlı eserimizde ortaya koymuştuk. İmam Zeynelâbidin döneminde meydana gelen bu olayla ilgili olarak Emevi hükümeti, İmam'ın Tevvabûn Hareketi ile hiçbir şekilde bağlantısı olduğuna dair bir delil elde edememişlerdi.
Yine Muhtar, İmam Zeynelâbidin döneminde isyan etmişti. İmam'ın amcası Muhammed Hanefiyye bu harekete destek vermek konusunda İmam'a fikrini sordu.
O, buyurdu ki: "Ey amca! Bir zenci köle dahi bizim adımıza, bizim tarafımızı tutmak adına harekete geçerse, insanların ona destek olmaları gerekir. Seni bu işle görevlendirdim, dilediğini yapabilirsin."
Ardından, bir topluluk Muhammed Hanefiyye'nin yanına gelmişti. Muhammed, onları Muhtar'ın hareketine destek vermeye çağırdı ve İbrahim Eşter'e bir mektup göndererek bu harekete destek olmasını istedi.
Nitekim Abdullah b. Zübeyr, Muhammed b. Hanefiyye'yi muhasara altına alıp yakmak veya öldürmekle tehdit edince, Muhammed, Muhtar'a bir mektup yazarak yardım istedi. Muhtar da bir ordu göndermek suretiyle onu kurtardı.
Buradan şunu anlıyoruz ki, İmam, Muhammed Hanefiyye'yi askerî lider tayin etmiş ve emirleri ona verdirmişti. Bizzat kendisi bu işi üstlenmemişti.
Öte yandan, Muhtar, Kûfe'yi ele geçirdiğinde ve Emevilerin Hicaz, Irak ve diğer bazı bölgelerdeki egemenlikleri son bulduğunda, İmam, Muhtar'ı övmüş ve şöyle demişti: "Düşmanlarımızdan intikamımızı alan Allah'a hamd olsun. Allah, Muhtar'ı hayırla ödüllendirsin."
Aynı esnada İmam Zeynelâbidin sâlih insanlar yetiştirme görevini yerine getiriyordu. Ümmete pek çok fakih ve râvi kazandırmıştı. Bunlar arasında Abdulah b. Hasan, Zührî, Amr b. Dinar, Ali b. Zeyd b. Ced'an, Yahya b. Ümmü'l-Tavil sayılabilir.
Aynı şekilde İmam Zeynelâbidin bir sonraki nesil için oğlu Muhammed Bâkır'ı yetiştirmekteydi. Öte yandan, diğer oğlu Zeyd de Emevilere karşı bir hareketin içine girmişti. Zeyd harekete geçmeye karar verince, Muhammed Bâkır'a gelerek isyana katılmasını istedi. İmam Bâkır ona şu cevabı verdi: "Yapma ey Zeyd! Ben senin öldürülüp Kûfe sırtlarında darağacına asılmandan korkuyorum."
Nitekim Zeyd, bu sözlere binaen İmam Bâkır zamanında baş kaldırmadı. Zeyd, İmam Bâkır'ın ve ondan sonra İmam Câfer'in imamlığını kabul ediyordu. Bunu Zeyd'in aşağıdaki şiirinden anlamamız mümkündür:
"Geniş ilim sahibi (el-Bâkır) vefat etti.
Kainatın imamı ve kutlu doğumlu
Ondan sonra benim için Câfer'den başka kim olabilir?
Kainatın biricik ve ulu imamı..."
İmam Bâkır'ın, Zeyd'in hareketine destek verdiğini açıklaması, imamların hak arama hareketleri ile ilgilendiklerinin işaretidir.
İmam Bâkır şöyle der: "Kardeşim Zeyd, başkaldıracak ve hak üzere iken öldürülecektir. Ona yardım etmeyenlere yazıklar olsun! Ona karşı savaşanlara yazıklar olsun! Onu öldürenlere yazıklar olsun!"
İmam Sâdık zamanında da Zeyd'in başkaldırısından önce İmam'a gelip, Zeyd'e biat etme hususunda fikrini sordular, "Ona biat edin" diye cevap verdi. (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali Rıza eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.