Bin yıldan beri Anadolu topraklarının sakinleriyiz. Ceddimiz Sultan Alparslan'ın gayretleriyle vatan kılınan bu topraklar bizim "cennet vatanımız". Ne varki, ta o günden beri, bu topraklarda gözü olanlar gözlerini üzerimizden ayırmadılar.
Bu cennet vatanın her köşesinde yankılanan ezan sesleri, semalarında dalgalanan hilal, nazlı hilâl; çan çalmak peşinde olanları hep rahatsız etti. Çanlarına ot tıkamadığımız halde, bizim himayemizde çan çalmalarına devam ettikleri halde bizim nazlı hilalimize kinle, nefretle baktılar, ezanımızı susturmak için her fırsatı değerlendirdiler. Papazlar merkeplerinin sırtında köşe bucak dolaşıp Haçlı Seferleri organize ettiler. Zayıf düştüğümüz, savunmasız kaldığımız cephelerde aç kurtların sürülere saldırması gibi saldırdılar. Yaşlılarımızı, kadınlarımızı, kundaktaki bebeklerimizi hunharca, hayasızca yediler. Karşılarında "Osmanlı yumruğu" gördüklerinde ise sindiler. Pustular ve sadece cinayetlerini ertelediler ama hiç bir zaman vazgeçmediler.
Geride kalan bin yıl, bu anlatılanlardan binlercesi ile doludur.
Tarihimiz, Haç-Hilal kavgası ile doludur da günümüz bundan hali midir? Hayır bütün şiddetiyle sürmektedir.
Bugün soframızda eksilen aşımız, elimizden uçup giden işimiz, taştan taşa çarpan başımız halen devam eden Haçlı Seferlerinin birer sonucudur.
Yakın tarihimizde, istiklâl mücadelesi verdiğimiz yıllarda hemen her cephede katliamlara maruz kaldığımız halde, halen yer yer toplu mezarlara rastlandığı halde, bugün "katliam yaptınız" türünden iftiraların Avrupa başkentlerinde uçuşması, parlementolarında oy çokluğu ile kabul görmesi de Haçlı Seferlerinin sürdüğünün birer belgesi değil midir?
Haçlı Seferleri bütün şiddeti ile, dehşeti ile devam ediyor. O cephede değişen bir şey yok. Kinden, nefretten, hunharlıktan yana azalan hiç bir şey yok. Teknolojinin, bilimin ve envai çeşit filmin desteğinde saldırılar sürüyor. Yani bin yıldır süregelen kavganın Haç cephesi kalelerini yenilemiş güçlendirmiş olarak adım adım ilerliyor. Hilâl cephesinde ise akıl almaz zaafiyetler, gevşemeler, geri adım atmalar, cepheyi terketmeler yaşanıyor.
Hilâl cephesinde, casusların bini bir para. Haberleşme araçlarının desteğinde yaman işler kotarıyorlar. Siperlere kadar sokulup "artık bırakın bu işi" diyorlar, "modern çağ, globalleşme, küreselleşme devri başladı, karşı-taraf silahları çoktan bıraktı, sizi kucaklamak için kollarını açtı bekliyorlar". Bu yalanların, hile ve oyunların oluşturduğu boşluğun, gevşemenin ardından dolu gibi kurşun yağmaya başlıyor ve Hilâl cephesi bu çapraz ateşi belli aralıklarla sürekli yaşıyor. Maddi ve manevi kayıplarının hesabını yaparken, daha yaralar sarılmamışken casuslar tekrar beliriyor, bir yalnış anlamanın, anlaşılmanın sonucu karşı taraftan ateş açıldığını, aslında onların niyetlerinin iyi olduğunu sayıp dökmeye başlıyorlar. Diyalog devrinin başladığını, artık papazların merkep sırtında köşe-bucak dolaşıp Haçlı Seferleri organize etmediklerini fısıldıyorlar. Hatta şimdiki papazların iftar sofralarında dua bile ettiklerini belgelerle, resimlerle ortaya koyuyorlar. Altın tas içinde sunulan bu zehirlerin etkisi ile Hilâl cephesinde meydana gelen gevşeme, hoşgörü rüzgarları kısa süre sonra yerini dolu gibi yağan kurşunlara bırakıyor. İftar sofrasında dua yapan papaz, Ayasofya'nın kilise olarak açılması için kampanya yürütüyor.
Velhasıl bin yıldır devam eden Haç- Hilâl kavgasında, Hilâl cephesinin sık sık oyuna gelmesinin, tuzağa düşürülmesinin dışında değişen bir şey yok.
Dertten kurtulmadı başımız bizim. Aklımızı başımıza toplamazsak kurtulacağı da yok.
Bu cennet vatanın her köşesinde yankılanan ezan sesleri, semalarında dalgalanan hilal, nazlı hilâl; çan çalmak peşinde olanları hep rahatsız etti. Çanlarına ot tıkamadığımız halde, bizim himayemizde çan çalmalarına devam ettikleri halde bizim nazlı hilalimize kinle, nefretle baktılar, ezanımızı susturmak için her fırsatı değerlendirdiler. Papazlar merkeplerinin sırtında köşe bucak dolaşıp Haçlı Seferleri organize ettiler. Zayıf düştüğümüz, savunmasız kaldığımız cephelerde aç kurtların sürülere saldırması gibi saldırdılar. Yaşlılarımızı, kadınlarımızı, kundaktaki bebeklerimizi hunharca, hayasızca yediler. Karşılarında "Osmanlı yumruğu" gördüklerinde ise sindiler. Pustular ve sadece cinayetlerini ertelediler ama hiç bir zaman vazgeçmediler.
Geride kalan bin yıl, bu anlatılanlardan binlercesi ile doludur.
Tarihimiz, Haç-Hilal kavgası ile doludur da günümüz bundan hali midir? Hayır bütün şiddetiyle sürmektedir.
Bugün soframızda eksilen aşımız, elimizden uçup giden işimiz, taştan taşa çarpan başımız halen devam eden Haçlı Seferlerinin birer sonucudur.
Yakın tarihimizde, istiklâl mücadelesi verdiğimiz yıllarda hemen her cephede katliamlara maruz kaldığımız halde, halen yer yer toplu mezarlara rastlandığı halde, bugün "katliam yaptınız" türünden iftiraların Avrupa başkentlerinde uçuşması, parlementolarında oy çokluğu ile kabul görmesi de Haçlı Seferlerinin sürdüğünün birer belgesi değil midir?
Haçlı Seferleri bütün şiddeti ile, dehşeti ile devam ediyor. O cephede değişen bir şey yok. Kinden, nefretten, hunharlıktan yana azalan hiç bir şey yok. Teknolojinin, bilimin ve envai çeşit filmin desteğinde saldırılar sürüyor. Yani bin yıldır süregelen kavganın Haç cephesi kalelerini yenilemiş güçlendirmiş olarak adım adım ilerliyor. Hilâl cephesinde ise akıl almaz zaafiyetler, gevşemeler, geri adım atmalar, cepheyi terketmeler yaşanıyor.
Hilâl cephesinde, casusların bini bir para. Haberleşme araçlarının desteğinde yaman işler kotarıyorlar. Siperlere kadar sokulup "artık bırakın bu işi" diyorlar, "modern çağ, globalleşme, küreselleşme devri başladı, karşı-taraf silahları çoktan bıraktı, sizi kucaklamak için kollarını açtı bekliyorlar". Bu yalanların, hile ve oyunların oluşturduğu boşluğun, gevşemenin ardından dolu gibi kurşun yağmaya başlıyor ve Hilâl cephesi bu çapraz ateşi belli aralıklarla sürekli yaşıyor. Maddi ve manevi kayıplarının hesabını yaparken, daha yaralar sarılmamışken casuslar tekrar beliriyor, bir yalnış anlamanın, anlaşılmanın sonucu karşı taraftan ateş açıldığını, aslında onların niyetlerinin iyi olduğunu sayıp dökmeye başlıyorlar. Diyalog devrinin başladığını, artık papazların merkep sırtında köşe-bucak dolaşıp Haçlı Seferleri organize etmediklerini fısıldıyorlar. Hatta şimdiki papazların iftar sofralarında dua bile ettiklerini belgelerle, resimlerle ortaya koyuyorlar. Altın tas içinde sunulan bu zehirlerin etkisi ile Hilâl cephesinde meydana gelen gevşeme, hoşgörü rüzgarları kısa süre sonra yerini dolu gibi yağan kurşunlara bırakıyor. İftar sofrasında dua yapan papaz, Ayasofya'nın kilise olarak açılması için kampanya yürütüyor.
Velhasıl bin yıldır devam eden Haç- Hilâl kavgasında, Hilâl cephesinin sık sık oyuna gelmesinin, tuzağa düşürülmesinin dışında değişen bir şey yok.
Dertten kurtulmadı başımız bizim. Aklımızı başımıza toplamazsak kurtulacağı da yok.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Bir yolsuzluk bir yoksulluk bir yasak / 26.12.2024
- 2025 yılı dahi emekliler yılı ilan edilsin / 22.12.2024
- İmtiyaza mazhar niceleri var / 21.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024
- 2025 yılı dahi emekliler yılı ilan edilsin / 22.12.2024
- İmtiyaza mazhar niceleri var / 21.12.2024
- Soykırım ekibi Suriye’den selamlıyor dünyayı / 20.12.2024
- Barınma, bürünme ve beslenme / 19.12.2024
- Yapma hacım, ters köşeye yatma hacım / 17.12.2024
- Yalanın para etmediği güne kadar… / 16.12.2024
- Soykırımcı İsrail’e Suriye ödülü / 13.12.2024
- Dumura uğratılmış duygular yüzünden… / 12.12.2024
- Hanım yaparsa kaza hizmetçi yaparsa ceza / 07.12.2024