Daha Resûlullah'ın naaşı defnedilmemişti
Hz. Ali (a.s) ile onu izleyen bir avuç sâdık sahabi Resûlullah'ın (s.a.a) mutahhar bedeninin gusül ve kefen işleriyle uğraşırken, çoğunluk denilebilecek kalabalık bir grup, biraz ötede, hilafeti ele geçirebilmek için münakaşalar başlatmış ihtilafa düşmüşlerdi
27.09.2016 00:00:00
Sakife'de hilafet tartışmaları yaşanırken, Resûlullah'ın mübarek naaşı daha toprağa verilmemişti. Resûlullah'ın (s.a.a) rıhletinin pazartesi günü olduğu, temiz naaşlarının ancak çarşamba gecesi toprağa verildiği kayıtlarda geçmektedir. Komşu evler, ancak çarşamba gecesi evden gelen kazma kürek seslerini duyunca Resûlullah'ın (s.a.a) pâk bedeninin toprağa verilmekte olduğunu anlamışlardı. (Taberi Tarihi, c.2, s.452-455).
Sakife'de olan tartışmalarda Habbab bin el-Münzir-i Ensâri'nin ağzına toprak doldurulmuş, tekmeler altında ezilmekten güç bela kurtarılmıştı. Sa'd ve oğlu Kays ile orada bulunanlar arasında çirkin münakaşalar olmuş, şairler Kureyş ve Ensar adına şiirler söylemiş, birbirlerini hicivler atfetmiş ve sert ifadeler kullanarak suçlamışlardı. Ama sonunda Ensar yaptıkları bu işe pek pişman olmuş ve bu oldu-bittiden sonra kendi aralarındaki konuşmalarda sürekli Hz. Ali'nin (a.s) hilafete daha layık olduğunu belirtmiş ve durum giderek değişerek Ebubekir'in düşmesi an meselesi haline gelmişti. (İbn-i Ebil Hadid, c.2, s.2 ve 20; el-Gadir c.7).
Ancak Muhacirler ne yapıp edip, halifeliği Resûlullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin elinden almayı başarmıştı. Bu arada mevcut şartların, onların lehine gelişmiş olduğunu da hatırlatmak gerekir. Yemame, Yemen ve Bahreyn'de ortaya çıkan mürtedler olayı, İslam toplumunu tehdit eden ciddi bir tehlikeye dönüşmüş ve bu tehlikenin boyutlarının farkına varan Hz. Ali (a.s) ve Şia'sı olan sahabiler bu iç ihtilafa -kendi haklarının çiğnenmesi pahasına da olsa- hemen son verilmesi gerektiği noktasında karar almışlardı. Çünkü iç ihtilafın farkına varan İslam düşmanlarının Medine'ye saldırıp İslam'ı tarihten silmeleri çok ciddi bir tehlike olarak ortada dolaşmaktaydı.
Öte yandan Haşimilerin, bu bozuk ortamda direnip kargaşayı bastırarak duruma hakim olabilecek güçleri de yoktu. Bu kargaşa sonucu gelişen olaylar her ne kadar belli bir grubun işine yaramış olsa da bu durumun doğurduğu sonuçlar bütün İslam ümmetini olumsuz yönde etkilemiş birtakım çarpıklıkların doğmasına ve bu çarpıklıkların günümüze kadar devam etmesine sebep olmuştur.
Hz. Ali (a.s) ile onu izleyen bir avuç sâdık sahabi Resûlullah'ın (s.a.a) mutahhar bedeninin gusül ve kefen işleriyle uğraşırken, çoğunluk denilebilecek kalabalık bir grup, biraz ötede, hilafeti ele geçirebilmek için münakaşalar başlatmış ihtilafa düşmüşlerdi.
Bu olaylar neticesinde oldu-bittiyle karşı karşıya bırakılan Hz. Ali'yle onu izleyenler, söz konusu çoğunluğa karşı gerekli mücadele imkanlarına sahip olmadıkları ve İslam dünyasını tehdit etmeye başlayan mevcut şartların bir iç ihtilafa hiç mi hiç izin vermeyen böylesine bir ortamda meseleyi karşılıklı görüşmeler ve tebliğ yoluyla halletmeyi tercih edip Müslümanları bu aceleci, zamansız eylemleri noktasında uyararak bu yaptıklarının ileride çok kötü sonuçlar doğuracağına dair nasihatlerde bulundular.
Sakife'de olan tartışmalarda Habbab bin el-Münzir-i Ensâri'nin ağzına toprak doldurulmuş, tekmeler altında ezilmekten güç bela kurtarılmıştı. Sa'd ve oğlu Kays ile orada bulunanlar arasında çirkin münakaşalar olmuş, şairler Kureyş ve Ensar adına şiirler söylemiş, birbirlerini hicivler atfetmiş ve sert ifadeler kullanarak suçlamışlardı. Ama sonunda Ensar yaptıkları bu işe pek pişman olmuş ve bu oldu-bittiden sonra kendi aralarındaki konuşmalarda sürekli Hz. Ali'nin (a.s) hilafete daha layık olduğunu belirtmiş ve durum giderek değişerek Ebubekir'in düşmesi an meselesi haline gelmişti. (İbn-i Ebil Hadid, c.2, s.2 ve 20; el-Gadir c.7).
Ancak Muhacirler ne yapıp edip, halifeliği Resûlullah'ın (s.a.a) Ehl-i Beyt'inin elinden almayı başarmıştı. Bu arada mevcut şartların, onların lehine gelişmiş olduğunu da hatırlatmak gerekir. Yemame, Yemen ve Bahreyn'de ortaya çıkan mürtedler olayı, İslam toplumunu tehdit eden ciddi bir tehlikeye dönüşmüş ve bu tehlikenin boyutlarının farkına varan Hz. Ali (a.s) ve Şia'sı olan sahabiler bu iç ihtilafa -kendi haklarının çiğnenmesi pahasına da olsa- hemen son verilmesi gerektiği noktasında karar almışlardı. Çünkü iç ihtilafın farkına varan İslam düşmanlarının Medine'ye saldırıp İslam'ı tarihten silmeleri çok ciddi bir tehlike olarak ortada dolaşmaktaydı.
Öte yandan Haşimilerin, bu bozuk ortamda direnip kargaşayı bastırarak duruma hakim olabilecek güçleri de yoktu. Bu kargaşa sonucu gelişen olaylar her ne kadar belli bir grubun işine yaramış olsa da bu durumun doğurduğu sonuçlar bütün İslam ümmetini olumsuz yönde etkilemiş birtakım çarpıklıkların doğmasına ve bu çarpıklıkların günümüze kadar devam etmesine sebep olmuştur.
Hz. Ali (a.s) ile onu izleyen bir avuç sâdık sahabi Resûlullah'ın (s.a.a) mutahhar bedeninin gusül ve kefen işleriyle uğraşırken, çoğunluk denilebilecek kalabalık bir grup, biraz ötede, hilafeti ele geçirebilmek için münakaşalar başlatmış ihtilafa düşmüşlerdi.
Bu olaylar neticesinde oldu-bittiyle karşı karşıya bırakılan Hz. Ali'yle onu izleyenler, söz konusu çoğunluğa karşı gerekli mücadele imkanlarına sahip olmadıkları ve İslam dünyasını tehdit etmeye başlayan mevcut şartların bir iç ihtilafa hiç mi hiç izin vermeyen böylesine bir ortamda meseleyi karşılıklı görüşmeler ve tebliğ yoluyla halletmeyi tercih edip Müslümanları bu aceleci, zamansız eylemleri noktasında uyararak bu yaptıklarının ileride çok kötü sonuçlar doğuracağına dair nasihatlerde bulundular.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.