Yaşadığımız pandemi birçok ölüme sebebiyet verirken, covid-19'un iyileşen hastaların bir kısmında kalıcı hasar bırakmakta olduğu da dikkati çekmektedir. Bu yazının amacı pandemi sonrasına bir projeksiyon yapmaktır.
Son günlerde mutasyonları konuşulan, belki 20 veya 21 numaralı pandemileri de gelecek olan ve yeni/yeniden kısıtlamalar getiren Covid-19, bilindiği kadarıyla akut bir hastalık olarak değerlendiriliyordu. Yani kısa sürede bulaşıp, çabuk hasta eden ve ev/hastane/yoğun bakım sürecini tamamladığında ölüm veya iyileşme ile sonuçlanan bir hastalık. Fakat ilk tanımladığından itibaren geçen süre zarfı, sağ kalan kişilerde hastalığın uzun dönem etkilerinin de olduğunu gösterdi.
Yalnızca virüs ve yol açtığı sağlık sorunlardan farklı olarak; tedaviye erişimin geç olması, aşı ve ilaç geliştirilmesinin süre alması, klinikte veya yoğun bakımda kullanılan ilaçlar, hastanede/yoğun bakımda veya solunum makinasına bağlı kalma süresinin yanı sıra Covid üzerine yerleşen diğer hastalıklar gibi birçok faktör ile ilişkili olarak uzun dönemde yeni sorunlar/hastalıklar ortaya çıkabilmektedir.
Daha önceki deneyimlerimizle bazı viral hastalıkların (özellikle kardeşleri olarak sayılan MERS ve SARS izlemleri ile) veya yoğun bakımda entübe/entübesiz kalmanın; uzun dönemde oluşturacağı etkilerden yapılacak çıkarımlara geçmiş bir yıl içinde oluşan vaka gözlemlerini de katarak gelecekte karşımıza çıkabilecek muhtemel sorun senaryoları geliştirmemiz gerekmektedir.
Bu konuda en çok yayının olduğu İtalya'da yapılan bir çalışmada, hastalar ilk Covıd-19 semptomunun başlamasından ortalama 60 gün sonra değerlendirildiğinde, hiçbirinde ateş, akut hastalık belirtisi veya semptomu kalmadığı halde hastaların birçoğunda kötü yaşam kalitesi, yorgunluk, nefes darlığı, eklem ağrısı ve göğüs ağrısının hala devam ettiği görülmüş.
Başka bir gözlemsel çalışmada, %87,3 oranla Covid-19'un uzun süreli hasar bıraktığı sistem nörolojik organlardır. En sık bildirilen semptomlar baş ağrısı, miyalji, değişmiş zihinsel/ruhsal durum ile tat ve koku alma anormallikleridir. Genel durumu kötüleyen hastaların genelde solunum sıkıntısı ile takip edildiği göz önüne alınırsa buzdağının görünen kısmı solunum yetmezliği olduğundan, nörolojik semptomlar eksik bildirilmiş veya gizlenmiş olabilir.
Covid-19'da geniş alveolar hasar, ödem, inflamatuar hücre infiltrasyonu (bağışıklık hücrelerinin birikimi), mikrovasküler tromboz (küçük damar tıkanmaları), mikrovasküler hasar ve kanama ile en çok etkilenen organ akciğerlerdir. Virüs bir çeşit zatürre sonrasında gelişen akciğer hasarından kaynaklanan solunum yetmezliği ve akut solunumsal sıkıntı sendromu (Akut Respiratuar Distress Sendromu-ARDS) olarak adlandırılan, solunum desteği ve yoğun bakım koşullarında tedavi gerektiren ve %40 ölüm riski olan ağır bir tabloya yol açmaktadır. ARDS'nin etkisi akut dönemle sınırlı olmayıp sağ kalanların bir kısmında sağlık durumu hastalık öncesi düzeye ulaşamadığı görülmektedir. Hastalar solunum cihazına bağlı evde, hastanede veya bakım merkezi ortamında bakıcı yardımı ile yaşamak zorunda kalabilmektedirler.
Covid-19'un bir diğer önemli özelliği de hastalığın en sık görülen ve zararlı komplikasyonlarının bazılarından sorumlu olan derin bir pıhtılaşma bozukluğudur. Çok merkezli bir çalışmada, hastaların %88'i aşırı pıhtılaşma durumuna ilişkin kanıtlar ortaya konularak diğer organlara da zarar verebildiği, böbrek, kalp, karaciğer, gastrointestinal sistem ve endokrin organlara verilen hasar ile "sistemik organ yetmezliğine" giderek ölüme veya kalıcı sakatlığa yol açabileceği de gösterilmiştir.
Çalışmalar, ensefalopati/ensefaliti (beyin hasarı/iltehabı) olan hastalarda ölüm sonrası beyinde veya beyin omurilik sıvısında virüs veya RNA'sının varlığını tam olarak gösterilemediği halde koku alma yolu yoluyla beyin sapındaki kalp ve solunum sisteminin yönetildiği merkezlere yayıldığını ve sonuçta büyük akciğer tutulumu olmasa bile ölüme yol açtığını göstermiştir. Hatta bazı deneysel çalışmalar, Covid-19'da ortaya çıkabilen patolojiyle Alzheimer hastalığı arasında bir bağlantı olabileceği de göstermiştir. Bu durumun, beyinin belirli bölgelerinin atrofisi ile bağlantılı olduğu düşünülmektedir. Bu geç belirtilerin, düzelmeyen iltihaplanma ile mi yoksa bir bağışıklık süreci ile ilişkili olup olmadığı henüz belirlenememiştir.
Daha önceki tecrübelerden akut solunum sistemi hastalık etkenlerinin Parkinsonizm, demans, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu ve anksiyete dahil olmak üzere nörolojik ve psikiyatrik bozukluklarla ilişkili olabileceği bilinmekteydi. Ayrıca sistemik organlara da farklı mekanizmalar yoluyla da zarar verebileceği gösterilmiştir. Bu değerlendirmelere dayanarak, covid-19'da, özellikle hastalığı ağır ve şiddetli geçirip kurtulanlarda diğer organ hasarlarının yanında uzun vadeli nörolojik ve psikiyatrik sekeller beklenmelidir.
Günümüzde tedavi konusunda en çok seçenek azlığı ve çözümsüzlüğü barındıran nörolojik hastalıklarda, yeni artışlar görülebileceği gibi yeni tanımlanmamış formlar da olabileceği düşünülmelidir.
(devam edecek…)
- Teknolojik bunama-I / 15.02.2021
- Teknolojik bozukluklar-III / 27.01.2021
- Teknolojik bozukluklar-II / 26.01.2021
- Teknolojik bozukluklar-I / 25.01.2021
- Covid-19 sonrası (hastalıklar)-II / 19.01.2021
- Covid-19 sonrası (hastalıklar)-I / 18.01.2021
- Yeni Covid-19: Yeni canlı mezarlıklar / 23.12.2020
- Karanlık dönem / 10.05.2017
- Demarkasyon hattı / 09.05.2017