Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak, tecellilerine mazhar olmak
Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak, tecellilerine mazhar olmak için çokça zikretmek gerekir
06.12.2024 18:33:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Cenâb-ı Hakk'a yaklaşmak, tecellilerine mazhar olmak için çokça zikretmek gerekir. İnsan yalnız başına kaldığında Şeytan ona Cenâb-ı Hakk'ı unutturmak ister.
İşte bu noktada Allah'ı zikreden samimi, ihlaslı, Allah'ı zikretmeye teşvik eden bir dostla beraber olma ihtiyacı ortaya çıkar.
Nitekim, Hz. Mûsâ da bu dostun önemine binaen Cenâb-ı Hakk'a yalvarmıştı: "Ve bana ailemden bir vezir kıl. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Ve onu işimde ortak kıl. Tâ ki, Seni çokça tesbih edelim. Ve Seni çokça zikireyleyelim."
Kısaca demek isteriz ki; insanların arasında insanların içinden seçilmiş ve sevilmiş, Allah'ın sevdiği bahadır kulları vardır. Onlarla beraber olmak bizi Cenâb-ı Hakk'a yaklaştırır.
Aksi takdirde ise, kalbimiz fitne fücurla dolar. İbâdeti terk ederiz veİslam adına avukatlık yapmış görünür ama Şeytan'la dost-arkadaş oluruz.
Bazıları "insanları sevmek, onlara itaat etmek anlamına gelir" gibi bir iddia ortaya atmışlardır. Buradaki sevgiden maksat; Allah'ı sevmek için insanları sevmektir. Kul Allah için sevince Allah da onu sever.
Ebu Hamza es-Sumalî rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
'Değiştirilmemiş Tevrat'ta yazıldığına göre, Mûsâ (a.s.) Rabb'ine istekte bulundu ve dedik ki: 'Ya Rabbi! Bana yakın mısın ki, Sana fısıldayayım, yoksa uzak mısın ki, Sana sesleneyim.' Allah Azze ve Celle ona şöyle vahyetti: 'Ey Mûsâ! Ben Beni zikredenin meclis arkadaşıyım.'
Musa (a.s.) dedi ki: 'Senin örtünden başka örtünün olmadığı günde kim Senin örtün altındadır?'
Allah Azze ve Celle, 'Beni zikredenler... Ben de onları zikrederim. Benim için sevenleri Ben de severim. İşte yeryüzü halkına kötü bir musibet indirmek istediğim zaman onları hatırlarım ve bu kötülüğü onlar sayesinde yeryüzü halkından uzaklaştırırım' buyurdu."
Şüphesiz Allah kullarının kalbine nazar ediyor. Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de Şeytan'a hitaben şöyle buyuruyor: "Şüphe yok ki, Benim kullarımın üzerinde senin için bir hâkimiyet yoktur, ancak azgınlardan sana uymuş olanlar müstesna." Yani Şeytan'ın asla müdahale edemediği kullar var.
Bir başka âyette ise, yine Şeytan'a hitaben; "Şüphesiz, Benim kullarım var ya, senin için onların üzerinde bir hâkimiyet yoktur. Vekil olarak da Rabbin kâfidir" buyuruyor. Bunlar, Allah tarafından gözetilip kollanılan özel kullardır.
"Rab'lerine, sırf O'nun rızasını ve cemâline kavuşmayı umdukları için, sabah-akşam yalvaranlarla beraber olmakta sebat et! Dünya hayatının süslerini arzulayarak sakın gözlerin onlardan başkasına kaymasın!
Kalbini Bizi zikretmekten gâfil bıraktığımız, hevâ ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!" âyet-i kerimesi ise, "insanlar arasında iyi-kötü, şer-hayır gibi gruplar yoktur" iddiasına verilecek en güzel cevaptır.
Âyette de ifade edildiği gibi iki sınıf insan vardır: Allah'ın rızasını dileyerek ömürlerini geçirenler; bir de kalbi Allah'ı anmaktan gâfil, kötü arzularına uymuş, işi-gücü taşkınlık olanlar...
Bir başka âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: "Artık (seçkin) kullarımın arasına katıl. Ve Cennet'ime giriver."
Seçilmişlerin arasına girmenin tek yolu ubûdiyettir. Kul olmak ne kadar büyük bir şereftir. Her yönüyle kul olmak; sabırda, kanaatte, tevekkülde, tefekkürde, iz'anda, imanda, şerefte, haysiyette, iffette, namusta, fetânette, havfullahta/Allah korkusunda, muhabbetullahta/Allah sevgisinde, zikrullahta/Allah'ı anmada… böyle bir insan olunulursa işte o zaman kul olunur. Onların arasına girildimi de Cennet'e dâhil olunur." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
İşte bu noktada Allah'ı zikreden samimi, ihlaslı, Allah'ı zikretmeye teşvik eden bir dostla beraber olma ihtiyacı ortaya çıkar.
Nitekim, Hz. Mûsâ da bu dostun önemine binaen Cenâb-ı Hakk'a yalvarmıştı: "Ve bana ailemden bir vezir kıl. Kardeşim Harun'u. Onunla arkamı kuvvetlendir. Ve onu işimde ortak kıl. Tâ ki, Seni çokça tesbih edelim. Ve Seni çokça zikireyleyelim."
Kısaca demek isteriz ki; insanların arasında insanların içinden seçilmiş ve sevilmiş, Allah'ın sevdiği bahadır kulları vardır. Onlarla beraber olmak bizi Cenâb-ı Hakk'a yaklaştırır.
Aksi takdirde ise, kalbimiz fitne fücurla dolar. İbâdeti terk ederiz veİslam adına avukatlık yapmış görünür ama Şeytan'la dost-arkadaş oluruz.
Bazıları "insanları sevmek, onlara itaat etmek anlamına gelir" gibi bir iddia ortaya atmışlardır. Buradaki sevgiden maksat; Allah'ı sevmek için insanları sevmektir. Kul Allah için sevince Allah da onu sever.
Ebu Hamza es-Sumalî rivâyet eder: "Ebu Abdullah (Ca'fer es-Sâdık aleyhisselâm) şöyle buyurdu:
'Değiştirilmemiş Tevrat'ta yazıldığına göre, Mûsâ (a.s.) Rabb'ine istekte bulundu ve dedik ki: 'Ya Rabbi! Bana yakın mısın ki, Sana fısıldayayım, yoksa uzak mısın ki, Sana sesleneyim.' Allah Azze ve Celle ona şöyle vahyetti: 'Ey Mûsâ! Ben Beni zikredenin meclis arkadaşıyım.'
Musa (a.s.) dedi ki: 'Senin örtünden başka örtünün olmadığı günde kim Senin örtün altındadır?'
Allah Azze ve Celle, 'Beni zikredenler... Ben de onları zikrederim. Benim için sevenleri Ben de severim. İşte yeryüzü halkına kötü bir musibet indirmek istediğim zaman onları hatırlarım ve bu kötülüğü onlar sayesinde yeryüzü halkından uzaklaştırırım' buyurdu."
Şüphesiz Allah kullarının kalbine nazar ediyor. Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de Şeytan'a hitaben şöyle buyuruyor: "Şüphe yok ki, Benim kullarımın üzerinde senin için bir hâkimiyet yoktur, ancak azgınlardan sana uymuş olanlar müstesna." Yani Şeytan'ın asla müdahale edemediği kullar var.
Bir başka âyette ise, yine Şeytan'a hitaben; "Şüphesiz, Benim kullarım var ya, senin için onların üzerinde bir hâkimiyet yoktur. Vekil olarak da Rabbin kâfidir" buyuruyor. Bunlar, Allah tarafından gözetilip kollanılan özel kullardır.
"Rab'lerine, sırf O'nun rızasını ve cemâline kavuşmayı umdukları için, sabah-akşam yalvaranlarla beraber olmakta sebat et! Dünya hayatının süslerini arzulayarak sakın gözlerin onlardan başkasına kaymasın!
Kalbini Bizi zikretmekten gâfil bıraktığımız, hevâ ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!" âyet-i kerimesi ise, "insanlar arasında iyi-kötü, şer-hayır gibi gruplar yoktur" iddiasına verilecek en güzel cevaptır.
Âyette de ifade edildiği gibi iki sınıf insan vardır: Allah'ın rızasını dileyerek ömürlerini geçirenler; bir de kalbi Allah'ı anmaktan gâfil, kötü arzularına uymuş, işi-gücü taşkınlık olanlar...
Bir başka âyet-i kerimede şöyle buyuruluyor: "Artık (seçkin) kullarımın arasına katıl. Ve Cennet'ime giriver."
Seçilmişlerin arasına girmenin tek yolu ubûdiyettir. Kul olmak ne kadar büyük bir şereftir. Her yönüyle kul olmak; sabırda, kanaatte, tevekkülde, tefekkürde, iz'anda, imanda, şerefte, haysiyette, iffette, namusta, fetânette, havfullahta/Allah korkusunda, muhabbetullahta/Allah sevgisinde, zikrullahta/Allah'ı anmada… böyle bir insan olunulursa işte o zaman kul olunur. Onların arasına girildimi de Cennet'e dâhil olunur." (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.