Bütün delillere rağmen Ebu Bekir inanmadı -1-
İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s.) Fedek ile ilgili rivâyeti şöyledir: “Ali (a.s.), Fâtıma’ya (a.s.) dedi ki: ‘Git ve Bana Resûlullah’tan (s.a.v.) Sana kalan mirasını iste.’
29.08.2024 08:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Muhammed Bâkır'ın (a.s.) Fedek ile ilgili rivâyeti şöyledir: "Ali (a.s.), Fâtıma'ya (a.s.) dedi ki: 'Git ve Bana Resûlullah'tan (s.a.v.) Sana kalan mirasını iste.'
Bunun üzerine Fâtıma (a.s.) Ebu Bekir'in yanına geldi ve şöyle dedi: 'Niçin, Babam Resûlullah'ın (s.a.v.) mirasını Bana vermiyorsun? Neden Benim vekilimi Fedek arazisinden çıkardın? Orayı Resûlullah'ın (s.a.v.), Allah'ın emri ile Bana verdiğini bilmiyor musun?'
Hz. Ebu Bekir şöyle dedi: 'Allah dilerse, şüphesiz Sen haktan başka bir şey söylemezsin. Ama bunun için şahitler getirmen gerekiyor.'
Bunun üzerine Ümmü Eymen geldi ve Ebu Bekir'e şöyle dedi: 'Ey Ebu Bekir! Resûlullah'ın (s.a.v.) söylediği bir sözü senin karşına kanıt olarak sunmadıkça şahitlik etmeyeceğim. Allah adına seni yemine veriyorum, Resûlullah'ın (s.a.v.), Ümmü Eymen cennet ehlinden bir kadındır, dediğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir, 'Evet, biliyorum' dedi.
Bunun üzerine Ümmü Eymen şöyle dedi: 'Ben şahitlik ediyorum ki, Yüce Allah, akraban olan kimseye hakkını ver, âyetiyle Resûlü'ne (s.a.v.) tavsiyede bulundu, O da Allah'ın bu emri doğrultusunda Fâtıma'ya (a.s.) Fedek'i verdi.
Sonra İmam Ali (a.s.) geldi, O da aynı şekilde şahitlikte bulundu.
Ebu Bekir, Fedek'in Fâtıma'ya (a.s.) ait olduğunu belirten bir yazı yazarak O'na verdi.
Bu sırada Ömer içeri girdi ve 'Bu yazı nedir?' diye sordu.
Ebu Bekir, 'Fâtıma, Fedek'in kendisine ait olduğunu iddia etti, Ümmü Eymen ve Ali de O'nun lehine tanıklıkta bulundular. Ben de O'na bu yazıyı verdim' dedi.
Ömer yazıyı Fâtıma'dan(a.s.) aldı, içine tükürerek parçaladı. Fâtıma (a.s.) ağlayarak dışarı çıktı." İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi'nde; Ali b. Burhanuddin Şafiî, Tarih-u Siret'il-Halebiyye, c. 3, s. 391'de şöyle rivâyet etmektedir:
"Ebu Bekir Fâtıma'nın (a.s.) konuşmasından etkilendi ve ağladı. (Elbette bu olay birkaç gün sonra Ebu Bekir'in evinde vukû bulmuştur). Sonra Fedek'in Fâtıma'ya (a.s.) geri verilmesi gerektiğini yazdı. Ama bilindiği gibi Ömer bu mektubu alarak yırttı."
Enteresan olan, Ebu Bekir'in yazdığı belgeyi alarak yırtan Ömer, kendi hilafeti sırasında onu, Ali (a.s.) ve Abbas'a bırakmıştır.
Allame Semhudî'nin, Tarih'ul-Medine'sinde; Yakut b. Abdullah Rumî'nin Mu'cem'ul-Buldan'ında şu rivâyet vardır:
"Ebu Bekir, hilafeti zamanında Fedek'e el koydu. Ama Ömer hilafeti zamanında onu Ali'ye ve Abbas'a geri verdi."
Hz. Ali, Fedek üzerinde o dönemde tasarrufta bulundu. Bu tasarruf Fedek'in O'na ve ailesine Ömer tarafından miras hükümlerine göre bırakıldığını gösterir ki, o taktirde neden Hz. Ebu Bekir, Hz. Fâtıma'nın sağlığında Peygamber'in miras bırakmayacağını şiddetle savunmuş ve Hz. Fâtıma'yı babasının mirasından mahrum bırakmıştır?
Ali b. Burhanuddin Halebî, Siret'ul-Halebiyye kitabının 39. sayfasında bu konu şöyle yazar:
"Hz. Fâtıma ilk önce mülkiyet ve tasarruf sahibi olması unvanıyla, Peygamberin (s.a.v.) Fedek'i kendisine bağışladığı esasında Ebu Bekir ile tartıştı. Şeriatın beğendiği tanıkları olmayınca da miras iddiası ile hakkını aradı."
Yani "miras" iddiası "bağıştır" iddiası reddedildikten sonra gündeme gelmiştir.
İbn-i Hacer, "Savâik'ul-Muhrika" adlı eserinin 21. sayfasında "Râfizîlerin Şüphelerinden 7. Şüphe" başlığında şunları aktarıyor:
"Fâtıma ilk önce Fedek'in bir bağış olduğu iddiasında bulundu. Şahitleri reddedilince üzülerek şöyle buyurdu: Artık sizinle konuşmayacağım."
Sire-i Halebî'de bu olay şöyle aktarılmaktadır: "Resûlullah'ın (s.a.v.) rıhletinden on gün geçmeden Hz. Zehra'ya (a.s.) halifenin memurlarının Fedek'e el koyup, oradaki işçileri dışarı çıkardıkları haberi geldi.
Bunun üzerine Hz. Zehra, Ben-i Hâşim kadınları ile birlikte hakkını onlardan geri alabilmek için halifenin yanına gitti ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Hz. Fâtıma (a.s.), 'Neden Benim işçilerimi Fedek'ten çıkardın ve neden Benin hakkıma el koydun?'
Halife, 'Ben Babandan duyduğum üzere peygamberler kendilerinden miras bırakmazlar' dedi.
Zehra (a.s.), 'Babam hayattayken Fedek'i Bana bağışlamıştı ve Ben O hayattayken Fedek'in sahibi idim' buyurdu.
Halife, 'Bunun için şahitlerin var mı?' dedi.
Hz. Zehra (a.s.), 'Evet şahitlerim Ali ve Ümmü Eymen'dir' buyurdu.
Böylece Ali (a.s.) ve Ümmü Eymen, Peygamber (s.a.v.) hayattayken Hz. Zehra'nın (a.s.) Fedek'in sahibi olduğuna şahitlik ettiler.
Halife, Hz. Zehra'nın (a.s.) iddiasını ispat etmek için getirdiği şahitleri yeterli görmedi ve 'Ben asla bir erkek ve bir kadının şahitliğini kabul etmem. Ya iki erkek ya da bir erkek ve iki kadını şahit getir' dedi."
Sünnî eserlerde, Ebu Bekir'in şer'i hükümlere göre karar verdiği, iki erkek veya dört kadın veya bir erkek ve iki kadının şahitliğinin aranması gereğinin doğru olduğu, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) bu hükmün kapsamında şahitleri olmadığı için Ebu Bekir'in verdiği kararın doğru olduğu savunması yer alır.
Ancak Şii âlimler ise, "Şer'i hükümlere göre hareket edilecekse, şahit istemekle ilgili hükümlere geçilmeden evvel, konunun hangi taraf için şahite ihtiyaç duyduğu tespit edilmeli idi" diyorlar.
Buna göre, İslam fıkhına göre, mal üzerinde tasarrufta bulunandan değil de, tersini iddia eden şahit getirmeli idi.
Yani Ebu Bekir'in yapması gereken, bu malı halen tasarruf edenden değil, Fedek'in Hz. Fâtıma'nın olmadığını iddia eden kendisinin şahit getirmesi gerekirdi.
Hz. Fâtıma (a.s.) şahit getirmesine gerek olmadığı halde şahit getirmiş ve Ebu Bekir kabul etmemişse, Ebu Bekir de kendi iddiası için şahit getirmeli idi.
Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 16, s. 274'de Ebu Bekir'in şahidi olarak Ömer ve Ebu Ubeyde'nin yer aldığını da nakledelim.
Bu şahitler, "Peygamber (s.a.v.), kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bu gelirin geri kalanını umumiyetin mesalihi için harcıyordu. Eğer Fedek Hz. Zehra'nın (a.s.) malı ise, neden Peygamber (s.a.v.) bu gelirin bir kısmını diğer şeyler için sarf etmişti?" dediler.
Şahitler arasındaki ihtilaflar sonucu halife ayağa kalktı ve her iki tarafın da sözlerinin sahih olduğunu ilan ederek şöyle dedi: "Her iki tarafın şahitleri de sahih ve doğru söylüyorlar ve ben tüm şahitlerin sözünü kabul ediyorum. Hem Ali, hem Ümmü Eymen, hem Ömer ve Ebu Ubeyde doğru söylüyorlar.
Zira Zehra'nınelinde olan Fedek, Peygamberin (s.a.v.) malı idi ve O buranın geliri ile kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geri kalanını Müslümanlar arasında taksim ediyordu. Ben de bu konuda Peygamberin (s.a.v.) yolunu takip edeceğim."
Hz. Zehra (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben de gelirden geri kalanı İslam'ın mesalihi için harcayacağım."
Ebu Bekir, "Ben Senin yerine bu işi yaparım" dedi.
"Hz. Fâtıma'nın (a.s.) şahitlerinden Hz. Ali'yi (a.s.) O'nun eşi olduğu için, Hasan (a.s.) ve Hüseyin'i (a.s.) evladı olduğu için, Ümmü Eymen'i Hz. Fâtıma'nın (a.s.) cariyesi olduğu için kabul etmediğini söylemiştir. Böylece Fedek gerçek sahibinin elinden alınmış oldu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Bunun üzerine Fâtıma (a.s.) Ebu Bekir'in yanına geldi ve şöyle dedi: 'Niçin, Babam Resûlullah'ın (s.a.v.) mirasını Bana vermiyorsun? Neden Benim vekilimi Fedek arazisinden çıkardın? Orayı Resûlullah'ın (s.a.v.), Allah'ın emri ile Bana verdiğini bilmiyor musun?'
Hz. Ebu Bekir şöyle dedi: 'Allah dilerse, şüphesiz Sen haktan başka bir şey söylemezsin. Ama bunun için şahitler getirmen gerekiyor.'
Bunun üzerine Ümmü Eymen geldi ve Ebu Bekir'e şöyle dedi: 'Ey Ebu Bekir! Resûlullah'ın (s.a.v.) söylediği bir sözü senin karşına kanıt olarak sunmadıkça şahitlik etmeyeceğim. Allah adına seni yemine veriyorum, Resûlullah'ın (s.a.v.), Ümmü Eymen cennet ehlinden bir kadındır, dediğini bilmiyor musun?'
Ebu Bekir, 'Evet, biliyorum' dedi.
Bunun üzerine Ümmü Eymen şöyle dedi: 'Ben şahitlik ediyorum ki, Yüce Allah, akraban olan kimseye hakkını ver, âyetiyle Resûlü'ne (s.a.v.) tavsiyede bulundu, O da Allah'ın bu emri doğrultusunda Fâtıma'ya (a.s.) Fedek'i verdi.
Sonra İmam Ali (a.s.) geldi, O da aynı şekilde şahitlikte bulundu.
Ebu Bekir, Fedek'in Fâtıma'ya (a.s.) ait olduğunu belirten bir yazı yazarak O'na verdi.
Bu sırada Ömer içeri girdi ve 'Bu yazı nedir?' diye sordu.
Ebu Bekir, 'Fâtıma, Fedek'in kendisine ait olduğunu iddia etti, Ümmü Eymen ve Ali de O'nun lehine tanıklıkta bulundular. Ben de O'na bu yazıyı verdim' dedi.
Ömer yazıyı Fâtıma'dan(a.s.) aldı, içine tükürerek parçaladı. Fâtıma (a.s.) ağlayarak dışarı çıktı." İbn-i Ebi'l-Hadid, Nehc'ül-Belağa Şerhi'nde; Ali b. Burhanuddin Şafiî, Tarih-u Siret'il-Halebiyye, c. 3, s. 391'de şöyle rivâyet etmektedir:
"Ebu Bekir Fâtıma'nın (a.s.) konuşmasından etkilendi ve ağladı. (Elbette bu olay birkaç gün sonra Ebu Bekir'in evinde vukû bulmuştur). Sonra Fedek'in Fâtıma'ya (a.s.) geri verilmesi gerektiğini yazdı. Ama bilindiği gibi Ömer bu mektubu alarak yırttı."
Enteresan olan, Ebu Bekir'in yazdığı belgeyi alarak yırtan Ömer, kendi hilafeti sırasında onu, Ali (a.s.) ve Abbas'a bırakmıştır.
Allame Semhudî'nin, Tarih'ul-Medine'sinde; Yakut b. Abdullah Rumî'nin Mu'cem'ul-Buldan'ında şu rivâyet vardır:
"Ebu Bekir, hilafeti zamanında Fedek'e el koydu. Ama Ömer hilafeti zamanında onu Ali'ye ve Abbas'a geri verdi."
Hz. Ali, Fedek üzerinde o dönemde tasarrufta bulundu. Bu tasarruf Fedek'in O'na ve ailesine Ömer tarafından miras hükümlerine göre bırakıldığını gösterir ki, o taktirde neden Hz. Ebu Bekir, Hz. Fâtıma'nın sağlığında Peygamber'in miras bırakmayacağını şiddetle savunmuş ve Hz. Fâtıma'yı babasının mirasından mahrum bırakmıştır?
Ali b. Burhanuddin Halebî, Siret'ul-Halebiyye kitabının 39. sayfasında bu konu şöyle yazar:
"Hz. Fâtıma ilk önce mülkiyet ve tasarruf sahibi olması unvanıyla, Peygamberin (s.a.v.) Fedek'i kendisine bağışladığı esasında Ebu Bekir ile tartıştı. Şeriatın beğendiği tanıkları olmayınca da miras iddiası ile hakkını aradı."
Yani "miras" iddiası "bağıştır" iddiası reddedildikten sonra gündeme gelmiştir.
İbn-i Hacer, "Savâik'ul-Muhrika" adlı eserinin 21. sayfasında "Râfizîlerin Şüphelerinden 7. Şüphe" başlığında şunları aktarıyor:
"Fâtıma ilk önce Fedek'in bir bağış olduğu iddiasında bulundu. Şahitleri reddedilince üzülerek şöyle buyurdu: Artık sizinle konuşmayacağım."
Sire-i Halebî'de bu olay şöyle aktarılmaktadır: "Resûlullah'ın (s.a.v.) rıhletinden on gün geçmeden Hz. Zehra'ya (a.s.) halifenin memurlarının Fedek'e el koyup, oradaki işçileri dışarı çıkardıkları haberi geldi.
Bunun üzerine Hz. Zehra, Ben-i Hâşim kadınları ile birlikte hakkını onlardan geri alabilmek için halifenin yanına gitti ve aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Hz. Fâtıma (a.s.), 'Neden Benim işçilerimi Fedek'ten çıkardın ve neden Benin hakkıma el koydun?'
Halife, 'Ben Babandan duyduğum üzere peygamberler kendilerinden miras bırakmazlar' dedi.
Zehra (a.s.), 'Babam hayattayken Fedek'i Bana bağışlamıştı ve Ben O hayattayken Fedek'in sahibi idim' buyurdu.
Halife, 'Bunun için şahitlerin var mı?' dedi.
Hz. Zehra (a.s.), 'Evet şahitlerim Ali ve Ümmü Eymen'dir' buyurdu.
Böylece Ali (a.s.) ve Ümmü Eymen, Peygamber (s.a.v.) hayattayken Hz. Zehra'nın (a.s.) Fedek'in sahibi olduğuna şahitlik ettiler.
Halife, Hz. Zehra'nın (a.s.) iddiasını ispat etmek için getirdiği şahitleri yeterli görmedi ve 'Ben asla bir erkek ve bir kadının şahitliğini kabul etmem. Ya iki erkek ya da bir erkek ve iki kadını şahit getir' dedi."
Sünnî eserlerde, Ebu Bekir'in şer'i hükümlere göre karar verdiği, iki erkek veya dört kadın veya bir erkek ve iki kadının şahitliğinin aranması gereğinin doğru olduğu, Hz. Fâtıma'nın (a.s.) bu hükmün kapsamında şahitleri olmadığı için Ebu Bekir'in verdiği kararın doğru olduğu savunması yer alır.
Ancak Şii âlimler ise, "Şer'i hükümlere göre hareket edilecekse, şahit istemekle ilgili hükümlere geçilmeden evvel, konunun hangi taraf için şahite ihtiyaç duyduğu tespit edilmeli idi" diyorlar.
Buna göre, İslam fıkhına göre, mal üzerinde tasarrufta bulunandan değil de, tersini iddia eden şahit getirmeli idi.
Yani Ebu Bekir'in yapması gereken, bu malı halen tasarruf edenden değil, Fedek'in Hz. Fâtıma'nın olmadığını iddia eden kendisinin şahit getirmesi gerekirdi.
Hz. Fâtıma (a.s.) şahit getirmesine gerek olmadığı halde şahit getirmiş ve Ebu Bekir kabul etmemişse, Ebu Bekir de kendi iddiası için şahit getirmeli idi.
Şerh-i Nehc'ül-Belağa, c. 16, s. 274'de Ebu Bekir'in şahidi olarak Ömer ve Ebu Ubeyde'nin yer aldığını da nakledelim.
Bu şahitler, "Peygamber (s.a.v.), kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra bu gelirin geri kalanını umumiyetin mesalihi için harcıyordu. Eğer Fedek Hz. Zehra'nın (a.s.) malı ise, neden Peygamber (s.a.v.) bu gelirin bir kısmını diğer şeyler için sarf etmişti?" dediler.
Şahitler arasındaki ihtilaflar sonucu halife ayağa kalktı ve her iki tarafın da sözlerinin sahih olduğunu ilan ederek şöyle dedi: "Her iki tarafın şahitleri de sahih ve doğru söylüyorlar ve ben tüm şahitlerin sözünü kabul ediyorum. Hem Ali, hem Ümmü Eymen, hem Ömer ve Ebu Ubeyde doğru söylüyorlar.
Zira Zehra'nınelinde olan Fedek, Peygamberin (s.a.v.) malı idi ve O buranın geliri ile kendi ailesinin zaruri ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra geri kalanını Müslümanlar arasında taksim ediyordu. Ben de bu konuda Peygamberin (s.a.v.) yolunu takip edeceğim."
Hz. Zehra (a.s.) şöyle buyurdu: "Ben de gelirden geri kalanı İslam'ın mesalihi için harcayacağım."
Ebu Bekir, "Ben Senin yerine bu işi yaparım" dedi.
"Hz. Fâtıma'nın (a.s.) şahitlerinden Hz. Ali'yi (a.s.) O'nun eşi olduğu için, Hasan (a.s.) ve Hüseyin'i (a.s.) evladı olduğu için, Ümmü Eymen'i Hz. Fâtıma'nın (a.s.) cariyesi olduğu için kabul etmediğini söylemiştir. Böylece Fedek gerçek sahibinin elinden alınmış oldu." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Zeynep ve Hz. Masume eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.