Bülbül gibi

Hafta başı, Kurtuluş Savaşı denince akla gelen vilayetlerimizden birindeydik, sevgili İbrahim Yıldız, İbrahim Berk ve Muammer hoca.

Kuvayi Milliye ruhunun abideleştiği sembol bir şehri de.

Bazı işlerimiz dolayısıyla

oradaydık.

Bir takım güzel ve yararlı görüşmelerde bulunduk.

Siyasi görüşmelerimiz, BTP'yi insanımıza anlatmak için çaldığımız kapılar büyük bir hüsnü kabul ile açıldı bize.

Ne için kurulduğu, bu kadar siyasi partinin var olduğu ülkemizde bir yenisine neden ihtiyaç duyulduğu?

Ve akla gelebilecek bütün sorulara verdiğimiz cevaplar her muhatabımız tarafından baş göz üstü edildi.

1960'lı yıllardan başlayarak 30-35 yılını Türk siyasetine hizmetle geçiren bir büyüğümüzle yaptığımız sohbet dinlenmeye değerdi.

Ben dedi bu büyüğümüz, sevgili Ekrem Sayan sayesinde takip etmeye başladım Meltem TV'yi.

O gün bu gün, ne zaman "Kuva-i Milliye" mitinglerini izlesem duygulanıyorum, ağlamaktan kendimi alamıyorum.

Gururlanmamak elde değil.

Haydar beyi bu sayede tanıdım, tam bir lider.

Bir fikir adamı, bir dava adamı.

Ben otuz yılımı Türk siyasetine vermiş biriyim, insanları tanırım.

Ekrem'i kendi oğlum gibi severim, onun sayesinde Meltem'le tanıştım, o günden sonra ailecek Meltem'in bağımlısı olduk.

Böyle diyordu Biga'nın sayılı iş adamlarından Ali Bülbül bey.

Doğru diyordu hem de.

Ulaştığımız bütün fertler birer Bülbül'dü, yurdun her köşesinde, her gün, pazartesi, salı ve diğer günler.

Biga'da, Çanakkale'de, her yerde.

"Yenilikçiler" için şu ifadesi de çok güzeldi:

"Nesi yeni bunun? Pazardan bir ceket alıyorsunuz, uzun sure giyiyorsunuz, rengi atıp, solmaya yüz tutunca iç-dış, yani ters yüz yapıyorsunuz, adı oluyor yeni. Hadi canım sen de, bunun neresi yeni? Bal gibi eski, eskiden de eski".