Emsalsiz proje ve kaynaklarla Türk milletini dimdik ayağa dikeceklerini söyleyen BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Avrupa kapısında dilencilik ve Avrupa'ya uşaklık zilletine son verileceğini belirtti
2. Kuvay-ı Milliye'nin önderi Prof. Dr. Haydar Baş liderliğindeki Bağımsız Türkiye Partisi'nin, iktidara yürüyüş mitinglerinin Ege'deki ayaklarından birini de Manisa teşkil etti. İşçisi, çiftçisi, memuru, kimsesiz yaşlısı, özürlüsü, şehit ailesi, ev hanımı, öğrencisi, sanayicisi, esnafı, şoförü, nakliyecisi, parasızlıktan evlenemeyen gençleri ile çaresizlik içinde kıvranan Türk milletinin dertlerine hiç kimsenin tahmin etmediği bir süre içinde derman olacak projeleri dinlemek ve BTP'yi iktidar, lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ı başbakan yapmak kararlılığını göstermek isteyen Manisalı on binler, Sultanönü Meydanına akın ettiler. Bu tarihi mekanı, "bu vatan bu millet seni bekliyor" sloganları ile inlettiler. 16 yıldızın ortasında hilal amblemi ile koca bir Türk tarihin özetleyen parti, Bağımsız Türkiye Partisi'ni 3 Kasım'da iktidar yapma sözü verdiler.
Türkiye'nin umuduBTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, burada yaptığı konuşmada, basının gizleme gayretini her gün biraz daha arttırmasına rağmen BTP'nin 3 Kasım'da iktidar olacağını, bundan hiç kimsenin kuşkusu bulunmaması gerektiğini belirterek, "ne kadar gizlerse gizlesinler, yerin kulağı var. Herkes bu büyük hareketin, Türkiye'nin gururu, umudu olduğundan, yani BTP'nin en büyük parti olduğundan haberdardır" açıklamasında bulundu.
Dilencilik zilletine sonİnsanlık ailesinde en büyük yeri işgal etmiş ve tarihi şeref levhalarıyla dolu Türk milletinin elinin uzandığı bütün coğrafyalarda, insanlığa can, mal, namus, din ve vicdan emniyetini doya doya yaşattığını, Türk'ün eli dünya coğrafyasından çekildiği için bugünün insanlığının bu emniyetlerden yoksun kaldığını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Oğuz Kağan'ın, "Gökkubbe çadırım, güneş bayrağımdır" sözünü hatırlattı ve şöyle devam etti: "Bu ideal, bu azim, bu mefkure hangi millette var, hangi liderde var? Bir, bu ideale, mefkureye bak, bir de, 'Avrupa olmadan geçinemeyiz. AB olmadan da karnımızı doyuramayız' diyen bugünün siyasilerine bak. Bir, dünün azametine bak, bir de bugünün zilletine bak. Halbuki AB, kabul etsek de etmesek de bu güzel vatanı parçalamak, bölmek, yutmak istiyor. Aldığı kararlar bunun en açık göstergesidir. Kaldı ki, 'Gidelim, Avrupa'nın kapısında dilenelim. Yalvaralım. Sızlanalım. AB bizi kabul etsin' sözü ne manaya geliyor, biliyor musunuz? 'Biz sizi senelerden beri idare ettik. Ama maalesef karnınızı doyuramadık. İş de bulamadık. Sizin karnınızı Avrupa'nın kapısında uşak yaparak doyuracağım, uşak yaparak' manasına geliyor. Ben ise, Avrupa'ya yalvaran, Avrupa'ya uşak olan değil, Avrupa'nın karşısında dimdik duran, ABD'yi üç senede geçen, büyük bir Türk milleti, Türk devletini kurmaya varım, var mısınız? Bunun için elimizdeki imkanlar çok. Ama irade lazım, güç lazım, feraset lazım, akıl lazım. Akıllı, basiretli, ferasetli insan lazım. Biz elimizdeki imkanlarla hepinize iş bulacağız. Hepinize aş temin edeceğiz. Bu millet dilenci millet olamaz. Bu milleti dilenci durumuna düşürenleri, soyanları hesaba çekecek, 3 Kasım'da dersini verecek misiniz?"
Irak'a müdahaleisteğinin arka planı
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Manisa'da da güncel ve önemli bir mesele Irak'a müdahale konusuna da değindi. Irak'a müdahale peşindeki ABD'nin, 1991 senesinde yaptığı müdahaleden önce zamanın idarecilerine, başbakanı Özal'a, gerekli uyarıyı yaptığını, "Hayatınızın yanlışını yapıyorsunuz. Müdahaleye sen imkan tanırsanız, Türkiye bölünür. Elinizdeki dinamiti evinizin içinde patlatıyorsunuz. Milleti öldürecek, imha edeceksiniz" dediğini, raporlar sunduklarını, fakat dinletemediklerini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'a yapılmak istenen müdahalenin gerçek boyutunu şöyle anlattı: "Bugün Irak'ta olan etnik guruplar Suriye'de vardır, İran'da vardır, Türkiye'de vardır. Irak'taki etnik gurupları kışkırtmak isteyenler, onlara güya 'hak vereceğiz' adı ile devlet kurmak isteyenler ne demek istiyorlar biliyor musunuz? 'O bölgedeki bütün etnik güçleri bir araya getireceğiz. Hem Suriye'yi, hem Türkiye'yi, hem İran'ı, hem de Irak'ı dize getireceğiz', demek istiyorlar. Aynı oyun 1800 yıllarında maalesef Hicaz bölgesinde olmuştu. İçimizde on binlerce misyoner ajan yetiştirildi. İngilizler hoca oldular, başlarına sarık taktılar. İngiliz ajanı Hampher'ın anlattığına göre, İngiliz Sömürge Bakanlığının emri üzerine bölgedeki Şiilerle Sünniler arasında bir ihtilaf çıkarılamayınca yeni bir dini hareket başlatılıyor. Yeni bir mezhep kurduruluyor. Abdülvahhab'a bir mezhep kurduruluyor. Güya, Sünnet, Kur'an süzgecinden geçiriliyor. Fetva olarak müslümanların karşısına çıkıyor. Hüseyin Bin Ali de İngilizin oyununa geliyor. Bedevi Arapları İngiliz Lawrence'in arkasında örgütlüyorlar. Düzenli bir ordu kuruyorlar. Ve bizi o coğrafyadan çıkartıyorlar. Şimdi o coğrafyanın haline bakın. Filistin'in halini görüyor musunuz? Irak'ın, Suriye'nin halini görüyor musunuz? Dün işledikleri cinayetin bugün torunları faturasını ödüyor. Şimdi benim ülkemde aynı oyunlar oynanıyor. Hüseyin bin Ali'leri buldular. Abdulvahhab'ları buldular. Memleketimi, doğusunu, güneydoğusunu karıştırmak istiyorlar. Şimdi okyanus ötesinden icazet alıp dününü inkar edenleri çok iyi tanıyın. Allah onların belasını verecek. Bu aziz milleti bölmek isteyenleri Allah kahredecektir. Biz büyük bir milletiz. Bizim içimizde Kürdümüz vardır. Lazımız vardır. Boşnakımız vardır. Çerkezimiz vardır. Ama biz Türk şemsiyesi altında, onun örfüyle, adetiyle, geleneğiyle, maneviyatıyla tek bir millet olduk. Şimdi bu milleti bölüp yutmak istiyorlar. Bende, bu bedende, bu can olduğu müddetçe bunların karşısında dağlar gibi durmaya varım. Şimdi bu büyük milletten çekinenler, 'Bu adam nereden çıktı? Başımıza bela oldu' diyorlar. Beni koruyacak mısınız? Benimle olacak mısınız? Siyaset benim kitabımda yoktu. Ama baktım ki ülkem batıyor. Şimdi hesabınızı veremeyeceğiniz bir hareketi size hatırlatıyorum. Gelin hep beraber bu milleti, bu acziyetten, bu bataklıktan kurtaralım. Ben bunu yaparım. Çünkü, ben milletimle, bilgimle, imanımla geliyorum."
2. Kuvay-ı Milliye'nin önderi Prof. Dr. Haydar Baş liderliğindeki Bağımsız Türkiye Partisi'nin, iktidara yürüyüş mitinglerinin Ege'deki ayaklarından birini de Manisa teşkil etti. İşçisi, çiftçisi, memuru, kimsesiz yaşlısı, özürlüsü, şehit ailesi, ev hanımı, öğrencisi, sanayicisi, esnafı, şoförü, nakliyecisi, parasızlıktan evlenemeyen gençleri ile çaresizlik içinde kıvranan Türk milletinin dertlerine hiç kimsenin tahmin etmediği bir süre içinde derman olacak projeleri dinlemek ve BTP'yi iktidar, lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ı başbakan yapmak kararlılığını göstermek isteyen Manisalı on binler, Sultanönü Meydanına akın ettiler. Bu tarihi mekanı, "bu vatan bu millet seni bekliyor" sloganları ile inlettiler. 16 yıldızın ortasında hilal amblemi ile koca bir Türk tarihin özetleyen parti, Bağımsız Türkiye Partisi'ni 3 Kasım'da iktidar yapma sözü verdiler.
Türkiye'nin umuduBTP lideri Prof. Dr. Haydar Baş, burada yaptığı konuşmada, basının gizleme gayretini her gün biraz daha arttırmasına rağmen BTP'nin 3 Kasım'da iktidar olacağını, bundan hiç kimsenin kuşkusu bulunmaması gerektiğini belirterek, "ne kadar gizlerse gizlesinler, yerin kulağı var. Herkes bu büyük hareketin, Türkiye'nin gururu, umudu olduğundan, yani BTP'nin en büyük parti olduğundan haberdardır" açıklamasında bulundu.
Dilencilik zilletine sonİnsanlık ailesinde en büyük yeri işgal etmiş ve tarihi şeref levhalarıyla dolu Türk milletinin elinin uzandığı bütün coğrafyalarda, insanlığa can, mal, namus, din ve vicdan emniyetini doya doya yaşattığını, Türk'ün eli dünya coğrafyasından çekildiği için bugünün insanlığının bu emniyetlerden yoksun kaldığını söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Oğuz Kağan'ın, "Gökkubbe çadırım, güneş bayrağımdır" sözünü hatırlattı ve şöyle devam etti: "Bu ideal, bu azim, bu mefkure hangi millette var, hangi liderde var? Bir, bu ideale, mefkureye bak, bir de, 'Avrupa olmadan geçinemeyiz. AB olmadan da karnımızı doyuramayız' diyen bugünün siyasilerine bak. Bir, dünün azametine bak, bir de bugünün zilletine bak. Halbuki AB, kabul etsek de etmesek de bu güzel vatanı parçalamak, bölmek, yutmak istiyor. Aldığı kararlar bunun en açık göstergesidir. Kaldı ki, 'Gidelim, Avrupa'nın kapısında dilenelim. Yalvaralım. Sızlanalım. AB bizi kabul etsin' sözü ne manaya geliyor, biliyor musunuz? 'Biz sizi senelerden beri idare ettik. Ama maalesef karnınızı doyuramadık. İş de bulamadık. Sizin karnınızı Avrupa'nın kapısında uşak yaparak doyuracağım, uşak yaparak' manasına geliyor. Ben ise, Avrupa'ya yalvaran, Avrupa'ya uşak olan değil, Avrupa'nın karşısında dimdik duran, ABD'yi üç senede geçen, büyük bir Türk milleti, Türk devletini kurmaya varım, var mısınız? Bunun için elimizdeki imkanlar çok. Ama irade lazım, güç lazım, feraset lazım, akıl lazım. Akıllı, basiretli, ferasetli insan lazım. Biz elimizdeki imkanlarla hepinize iş bulacağız. Hepinize aş temin edeceğiz. Bu millet dilenci millet olamaz. Bu milleti dilenci durumuna düşürenleri, soyanları hesaba çekecek, 3 Kasım'da dersini verecek misiniz?"
Irak'a müdahaleisteğinin arka planı
BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, Manisa'da da güncel ve önemli bir mesele Irak'a müdahale konusuna da değindi. Irak'a müdahale peşindeki ABD'nin, 1991 senesinde yaptığı müdahaleden önce zamanın idarecilerine, başbakanı Özal'a, gerekli uyarıyı yaptığını, "Hayatınızın yanlışını yapıyorsunuz. Müdahaleye sen imkan tanırsanız, Türkiye bölünür. Elinizdeki dinamiti evinizin içinde patlatıyorsunuz. Milleti öldürecek, imha edeceksiniz" dediğini, raporlar sunduklarını, fakat dinletemediklerini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Irak'a yapılmak istenen müdahalenin gerçek boyutunu şöyle anlattı: "Bugün Irak'ta olan etnik guruplar Suriye'de vardır, İran'da vardır, Türkiye'de vardır. Irak'taki etnik gurupları kışkırtmak isteyenler, onlara güya 'hak vereceğiz' adı ile devlet kurmak isteyenler ne demek istiyorlar biliyor musunuz? 'O bölgedeki bütün etnik güçleri bir araya getireceğiz. Hem Suriye'yi, hem Türkiye'yi, hem İran'ı, hem de Irak'ı dize getireceğiz', demek istiyorlar. Aynı oyun 1800 yıllarında maalesef Hicaz bölgesinde olmuştu. İçimizde on binlerce misyoner ajan yetiştirildi. İngilizler hoca oldular, başlarına sarık taktılar. İngiliz ajanı Hampher'ın anlattığına göre, İngiliz Sömürge Bakanlığının emri üzerine bölgedeki Şiilerle Sünniler arasında bir ihtilaf çıkarılamayınca yeni bir dini hareket başlatılıyor. Yeni bir mezhep kurduruluyor. Abdülvahhab'a bir mezhep kurduruluyor. Güya, Sünnet, Kur'an süzgecinden geçiriliyor. Fetva olarak müslümanların karşısına çıkıyor. Hüseyin Bin Ali de İngilizin oyununa geliyor. Bedevi Arapları İngiliz Lawrence'in arkasında örgütlüyorlar. Düzenli bir ordu kuruyorlar. Ve bizi o coğrafyadan çıkartıyorlar. Şimdi o coğrafyanın haline bakın. Filistin'in halini görüyor musunuz? Irak'ın, Suriye'nin halini görüyor musunuz? Dün işledikleri cinayetin bugün torunları faturasını ödüyor. Şimdi benim ülkemde aynı oyunlar oynanıyor. Hüseyin bin Ali'leri buldular. Abdulvahhab'ları buldular. Memleketimi, doğusunu, güneydoğusunu karıştırmak istiyorlar. Şimdi okyanus ötesinden icazet alıp dününü inkar edenleri çok iyi tanıyın. Allah onların belasını verecek. Bu aziz milleti bölmek isteyenleri Allah kahredecektir. Biz büyük bir milletiz. Bizim içimizde Kürdümüz vardır. Lazımız vardır. Boşnakımız vardır. Çerkezimiz vardır. Ama biz Türk şemsiyesi altında, onun örfüyle, adetiyle, geleneğiyle, maneviyatıyla tek bir millet olduk. Şimdi bu milleti bölüp yutmak istiyorlar. Bende, bu bedende, bu can olduğu müddetçe bunların karşısında dağlar gibi durmaya varım. Şimdi bu büyük milletten çekinenler, 'Bu adam nereden çıktı? Başımıza bela oldu' diyorlar. Beni koruyacak mısınız? Benimle olacak mısınız? Siyaset benim kitabımda yoktu. Ama baktım ki ülkem batıyor. Şimdi hesabınızı veremeyeceğiniz bir hareketi size hatırlatıyorum. Gelin hep beraber bu milleti, bu acziyetten, bu bataklıktan kurtaralım. Ben bunu yaparım. Çünkü, ben milletimle, bilgimle, imanımla geliyorum."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.