Büyük zatların büyük olmalarına bazı şeyler sebep olmuştur. Dostlarının ısrarları karşısında dikkat ettikleri, prensip edindikleri hususlardan birkaçını bildirmişlerdir. İşte onlardan bazıları:
Hz. Ebu Bekir'e sordular: Allah için söyle, bu mertebeye ne ile eriştin. Buyurdu ki: Dinimi dünyaya tercih ettim. Ahiret için, Allah rızasını seçtim. Her zaman Allah'ın hakkını üstün tuttum, her işimde sadece Allah'ın rızasını gözettim ve bunun dışına asla çıkmadım.
Aynı şekilde Hz. Ömer'e sordular. Buyurdu ki: Allah dilerse bir kulunu aziz eder dilerse zelil eder. Bunu hiç unutmadım.
Hz. Osman'a sordular. Buyurdu ki: Kur'an ve Sünnete uydum. Allah'ın her şeyime vakıf olduğunu hiç unutmadım.
Hz. Ali de buyurdu ki: Cihad ile eriştim. 30 yıl mücahede kılıcı ile ve haşyet zırhıyla ve vera kalkanı ile, taat ve ibadet oku ile, gönül kapısında oturdum. Allah'ın rızasından başka hiçbir şeyi, gönlüme koymadım, hatırıma getirmedim.
Hz. Lokman buyurdu ki: Emanete riayet, doğru söylemek ve malayaniyi [faydasız sözü] terk edip, bana gerekmeyeni bırakmakla bu dereceye kavuştum.
Hz. Musa, Hz. Hızır'a, "Ledün ilmine nasıl kavuştun?" diye sordu. O da, Günah işlememeye sabretmekle dedi. Kavmi, Hz. Musa'ya, "Allahü teâlâ neden razı ise, onu yapalım" dediler. Vahiy geldi: "Benden razı olursanız, sizden razı olurum" Allah'tan razı olan, Onun emirlerine uyar ve yasaklarından kaçarak onun takdirine razı olur, böylece yüksek derecelere kavuşur.
İmam-ı Ebu Yusuf'un oğlu ölünce, talebesine, "Defin işini siz yapın. Ben hocamın (İmam-ı Azam Ebu Hanife) dersine gidiyorum dedi. Kendisini vefatından sonra rüyada Cennette muhteşem bir hayat sürerken gördüler. Bu ne ihtişam, nasıl kavuştun dediler. O da, "İlme, ilim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile" buyurdu.
Hz. Musa, Peygamber Efendimizin sahip olduğu makamlardan birinin nurunu görünce, bayılacak hâle geldi, Resulullahın bu dereceye nasıl yükseldiğini sordu. Hak teâlâ buyurdu ki: "Yüksek ahlakı sayesinde bu dereceye kavuştu. Bu ahlak isardır. Ya Musa, ömründe bir kere isar edene, isar ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan hayâ ederim." (İsar, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana vermektir.)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Kıyamette, sorgusuz sualsiz uçarak Cennete gidenlere melekler, bu derece nasıl kavuştunuz, dediler. İki hasletimiz vardı. Yalnız iken de günah işlemeye utanırdık ve Allahü teâlânın verdiği az rızka razı olurduk, dediler."
Bayezid-i Bistami hazretleri de, "Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle bu dereceye kavuştum" buyurdu.
Hz. Musa, salih bir zata imrenip, kim olduğu sorunca, Hak teâlâ buyurdu ki:
"Bu zat, şu üç amel ile bu dereceye ulaştı: Hiç haset etmedi, ana-babasına asi olmadı ve söz taşımadı."
Bahaeddin-i Buhari hazretlerine bu dereceye nasıl kavuştun diye sordular, Resulullah Efendimize tâbi olmakla buyurdu.
Alaaddin-i Attar hazretleri de buyurdu ki: Hocam Bahaeddin-i Buhari'nin bana tek nasihati vardı, Alaaddin beni taklit et, buyurmuştu. Bunu yaptım. Onu taklit ettiğim her hususta onun aslına kavuştum.
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsi hazretleri sohbetlerinde hep; "Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzili buyurdu ki, Hocam şöyle anlattı" şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; "Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz" demesi üzerine buyurdu ki: Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam dergahta kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi "Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki" veya "Ben diyorum ki" diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile, olan hocama karşı edebe riayet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.
Hz. Ebu Bekir'e sordular: Allah için söyle, bu mertebeye ne ile eriştin. Buyurdu ki: Dinimi dünyaya tercih ettim. Ahiret için, Allah rızasını seçtim. Her zaman Allah'ın hakkını üstün tuttum, her işimde sadece Allah'ın rızasını gözettim ve bunun dışına asla çıkmadım.
Aynı şekilde Hz. Ömer'e sordular. Buyurdu ki: Allah dilerse bir kulunu aziz eder dilerse zelil eder. Bunu hiç unutmadım.
Hz. Osman'a sordular. Buyurdu ki: Kur'an ve Sünnete uydum. Allah'ın her şeyime vakıf olduğunu hiç unutmadım.
Hz. Ali de buyurdu ki: Cihad ile eriştim. 30 yıl mücahede kılıcı ile ve haşyet zırhıyla ve vera kalkanı ile, taat ve ibadet oku ile, gönül kapısında oturdum. Allah'ın rızasından başka hiçbir şeyi, gönlüme koymadım, hatırıma getirmedim.
Hz. Lokman buyurdu ki: Emanete riayet, doğru söylemek ve malayaniyi [faydasız sözü] terk edip, bana gerekmeyeni bırakmakla bu dereceye kavuştum.
Hz. Musa, Hz. Hızır'a, "Ledün ilmine nasıl kavuştun?" diye sordu. O da, Günah işlememeye sabretmekle dedi. Kavmi, Hz. Musa'ya, "Allahü teâlâ neden razı ise, onu yapalım" dediler. Vahiy geldi: "Benden razı olursanız, sizden razı olurum" Allah'tan razı olan, Onun emirlerine uyar ve yasaklarından kaçarak onun takdirine razı olur, böylece yüksek derecelere kavuşur.
İmam-ı Ebu Yusuf'un oğlu ölünce, talebesine, "Defin işini siz yapın. Ben hocamın (İmam-ı Azam Ebu Hanife) dersine gidiyorum dedi. Kendisini vefatından sonra rüyada Cennette muhteşem bir hayat sürerken gördüler. Bu ne ihtişam, nasıl kavuştun dediler. O da, "İlme, ilim öğrenmeye ve öğretmeye olan sevgim ile" buyurdu.
Hz. Musa, Peygamber Efendimizin sahip olduğu makamlardan birinin nurunu görünce, bayılacak hâle geldi, Resulullahın bu dereceye nasıl yükseldiğini sordu. Hak teâlâ buyurdu ki: "Yüksek ahlakı sayesinde bu dereceye kavuştu. Bu ahlak isardır. Ya Musa, ömründe bir kere isar edene, isar ahlakı ile bana kavuşana hesap sormaktan hayâ ederim." (İsar, muhtaç olduğu bir şeyi kendi kullanmayıp, muhtaç olana vermektir.)
Hadis-i şerifte buyuruldu ki: "Kıyamette, sorgusuz sualsiz uçarak Cennete gidenlere melekler, bu derece nasıl kavuştunuz, dediler. İki hasletimiz vardı. Yalnız iken de günah işlemeye utanırdık ve Allahü teâlânın verdiği az rızka razı olurduk, dediler."
Bayezid-i Bistami hazretleri de, "Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riayet etmekle bu dereceye kavuştum" buyurdu.
Hz. Musa, salih bir zata imrenip, kim olduğu sorunca, Hak teâlâ buyurdu ki:
"Bu zat, şu üç amel ile bu dereceye ulaştı: Hiç haset etmedi, ana-babasına asi olmadı ve söz taşımadı."
Bahaeddin-i Buhari hazretlerine bu dereceye nasıl kavuştun diye sordular, Resulullah Efendimize tâbi olmakla buyurdu.
Alaaddin-i Attar hazretleri de buyurdu ki: Hocam Bahaeddin-i Buhari'nin bana tek nasihati vardı, Alaaddin beni taklit et, buyurmuştu. Bunu yaptım. Onu taklit ettiğim her hususta onun aslına kavuştum.
Ebü'l-Abbâs-ı Mürsi hazretleri sohbetlerinde hep; "Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzili buyurdu ki, Hocam şöyle anlattı" şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; "Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz" demesi üzerine buyurdu ki: Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam dergahta kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi "Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki" veya "Ben diyorum ki" diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile, olan hocama karşı edebe riayet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.