"Birlik unsurlarını ötekileştirmek için kullandılar"
Gazeteci Murat Çabas, Türkiye'deki siyasi durumu değerlendirerek, Türk kimliğini oluşturan ve her bir vatandaşımızda olması gereken temel eğilimlerin Türkiye'deki siyasi partiler tarafından bir ötekileştirme unsuru olarak kullanıldığını belirtti
14.02.2024 14:41:00 / Güncelleme: 14.02.2024 14:44:39
Ahmet Haydar Tarhanlı
Ahmet Haydar Tarhanlı





Yerel seçimler öncesi Gazeteci Murat Çabas'tan kritik bir seçim analizi geldi. Çabas, değerlendirmesinde, milliyetçiliğin, ulusalcılığın, dindarlığın, Atatürkçülüğün her Türk vatandaşında olması gereken ve Türk kimliğini oluşturan eğilimler olduğunu belirterek, "Bütün eğilimleri kendinde barındıran bu kimliği parçalamaya çalışmışlar ve daha sonra ötekileştirerek, sen milliyetçisin, sen ulusalcısın, senin dinin yok, sen şucusun diyerek vatandaşlarımızı bölmeye çalışmışlar" dedi.
Gazeteci Murat Çabas analizinde şunları ifade etti:
"Yerel seçimlere 1,5 ay gibi bir zaman kaldı. Seçim atmosferi hızlandıkça tabi gerek sahalarda gerek söylemlerde tansiyon da artmaya başlıyor. Bu noktada tabii bazı tatsız olaylar da yaşanıyor.
Bir bakıyorsunuz bir adaya silahlı saldırı yapılıyor, başka bir yerde farklı şeyler yaşanıyor, bunlar istenmeyen olaylar, hoş olmayan olaylar. Siyasette bu tarz şeylerin olmamasını bekliyoruz, siyasilerin de bu tür gerilim siyasetini körüklememesini bekliyoruz.
Diğer taraftan bakıyoruz, adaylar, özellikle de devletten seçim yardımı alamayan partilerin adayları bin bir emekle oluşturdukları imkanlarla pankart asıyorlar, birtakım çalışmalar yapıyorlar. Ertesi sabah bir bakıyorlar ki, pankartlar yırtılmış, yerlerine başka pankartlar asılmış. Bunların hepsi antidemokratik uygulamalar. Bu sebeple biz seçimlerin bu yönünü görmek istemiyoruz.
Bu, Türkiye siyasetinde genel olarak gördüğümüz bir şey. Bakın genel seçimlerde de aynı manzarayı yaşıyoruz, yerel seçimlerde de aynı manzarayı yaşıyoruz.
Hani Prof. Dr. Haydar Baş bey zaman zaman siyasetin ne olduğunu anlatırken şu cümleyi kurardı: Siyaset karşıdaki rakibini ekarte etme, demogoji ile, kayıkçı kavgasıyla ekarte etme sanatı değildir, siyaset millete hizmet etme sanatıdır."
Siz eğer siyaseti bu şekilde tanımlarsınız, yani ben milletime hizmet etmek için bu göreve talibim, ben bunun için seçime giriyorum, ben milletimin sorunlarına çözüm üreteceğim, bu mantıkla beraber siyaset yaptığınız zaman bunun neticesi nedir, proje üretmektir, kafa yormaktır, gece gündüz çalışmaktır, çözümler sunmaktır ve liyakatli adaylarla beraber seçimlere girmektir, olması gereken budur.
Fakat Türkiye'de siyasete bakıyorsunuz, maalesef bu şekilde yürümüyor, farklı şekillerde yürüyor. Biraz önce bahsettiğimiz gibi demagoji, kayıtçı kavgaları, cambaza bak oyunları, karşı iki aday birbiriyle çatışıyor, ya ona oy verin ya buna oy verin diye iki seçenek sunuluyor, sanki diğer partiler yokmuş gibi. Yani antidemokratik uygulamaların tamamı uygulanıyor.
Türkiye'de özellikle Atatürk'ün vefatından sonraki süreçte yaşanan siyasi tablo bu oldu. 1938'den sonraki süreçten bahsediyoruz. Bir bakıyorsunuz ulusalcı eğilim var, ulusal bir düşünce ulusal bir yapı var, insanlar ne yaptılar, dediler ki biz de ulusalcı bir parti olalım yani ulusal düşünceleri anlatan, cumhuriyetçi düşünceleri anlatan, Atatürkçülüğü anlatan bir parti kuralım yani o eğilimi de farklı bir noktaya taşıdılar.
Birileri de çıktı ve dedi ki biz milliyetçiliği ele alacağız, milliyetçilik üzerine bir parti kuruldu ve yıllarca devam etti, günümüze kadar geldi. Ama geldiğimiz noktada bakıyoruz, aslında şu yanlışın farkına varamadık: Bütün bu eğilimler hepimizde olması gerekiyor.
Ne zamana kadar anlamadık? Bakın Prof. Dr. Haydar Baş bey biliyorsunuz bir açıklama yapmıştı, demişti ki: "Ben milliyetçiyim ama kafatasçı şövenist şeklinde milliyetçi değil, 'Ne mutlu Türküm diyene' anlayışına sahip Atatürk milliyetçisiyim. Ben ulusalcıyım, manda ve himaye kabul etmem -Ki Atatürk'ün duruşudur bu- Manda ve himaye kabul etmem tam bağımsız Türkiye'den yanayım ve bu ülkenin bu ülke içinden yürütülmesini yönetilmesini tercih ederim, isterim. Ben dindarım ama dini siyasete alet eden, şahsi menfaatlerine siyasi menfaatlerine alet eden bir dinci değilim.'
Yani bu aslında Türk vatandaşların hepsinde olması gereken her bir ferdimizde olması gereken, Türk kimliği dediğimiz şeydir. Bütün eğilimleri kendinde barındıran bu kimliği parçalamaya çalışmışlar ve daha sonra ötekileştirerek, sen milliyetçisin, sen ulusalcısın, senin dinin yok, sen şucusun diyerek vatandaşlarımızı bölmeye çalışmışlar, daha sonra bu etnik ayrımcılıklara da dönüşmeye başlamış, buradan ekoller türemeye başlamış.
Zaten bakın Samuel Huntington'ı biliyorsunuz, öldü kendisi, Yahudi asıllıdır ve Amerikalı bir tarihçi, medeniyetler çatışması tezinin de sahibi.
Diyor ki: Biz yönetmek istediğimiz ülkelerdeki eğilimleri tespit ederiz, başına liderler belirleriz ve o ülkeleri avucumuzun içerisine alırız, her bir eğilimin başına bir adam koyarız, ondan sonra onlarla beraber, o liderlerle beraber o ülkenin nabzını elimize tutarız.
Türkiye'de bu eğilimler oluşmuş fakat öyle bir noktaya gelmiş ki şimdi milliyetçiyim diyen adamda milliyetçilikten eser yok, ulusalcıyım diyen adamda ulusalcılıktan eser yok, ben dindarım diye ortaya çıkan adamda da o noktada bir şey yok. Kendi yaşantısında, ortaya koyduğu duruşta, gücü elinde bulundurduğunda bunların hiçbiri yok.
İşte Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş paylaşmış olduğu sosyal medya paylaşımındaki mesajında da buna vurgu yapıyor, buna tepki gösteriyor.
Bakın ne diyor Sayın Baş: 'Kimin kime, niye, nasıl hizmet ettiğini çok iyi biliyoruz. Milliyetçilik adı altında Amerikancılığı, muhafazakarlık adı altında dinsizliği, Atatürkçülük adı altında emperyalizmi pompalayanlar kendilerini gizleyemeyecekler.'"
Gazeteci Murat Çabas analizinde şunları ifade etti:
"Yerel seçimlere 1,5 ay gibi bir zaman kaldı. Seçim atmosferi hızlandıkça tabi gerek sahalarda gerek söylemlerde tansiyon da artmaya başlıyor. Bu noktada tabii bazı tatsız olaylar da yaşanıyor.
Bir bakıyorsunuz bir adaya silahlı saldırı yapılıyor, başka bir yerde farklı şeyler yaşanıyor, bunlar istenmeyen olaylar, hoş olmayan olaylar. Siyasette bu tarz şeylerin olmamasını bekliyoruz, siyasilerin de bu tür gerilim siyasetini körüklememesini bekliyoruz.
Diğer taraftan bakıyoruz, adaylar, özellikle de devletten seçim yardımı alamayan partilerin adayları bin bir emekle oluşturdukları imkanlarla pankart asıyorlar, birtakım çalışmalar yapıyorlar. Ertesi sabah bir bakıyorlar ki, pankartlar yırtılmış, yerlerine başka pankartlar asılmış. Bunların hepsi antidemokratik uygulamalar. Bu sebeple biz seçimlerin bu yönünü görmek istemiyoruz.
Seçimlerde fikirler, projeler yarışmalı
Seçimlerde herkes fikirleriyle, projeleriyle, çözümleriyle, adaylarıyla yarışsın ve hak eden kazansın. Bu tarz bir sonuç bekliyoruz, bu tarz bir çalışma, bu tarz bir siyaset bekliyoruz.Bu, Türkiye siyasetinde genel olarak gördüğümüz bir şey. Bakın genel seçimlerde de aynı manzarayı yaşıyoruz, yerel seçimlerde de aynı manzarayı yaşıyoruz.
Hani Prof. Dr. Haydar Baş bey zaman zaman siyasetin ne olduğunu anlatırken şu cümleyi kurardı: Siyaset karşıdaki rakibini ekarte etme, demogoji ile, kayıkçı kavgasıyla ekarte etme sanatı değildir, siyaset millete hizmet etme sanatıdır."
Siz eğer siyaseti bu şekilde tanımlarsınız, yani ben milletime hizmet etmek için bu göreve talibim, ben bunun için seçime giriyorum, ben milletimin sorunlarına çözüm üreteceğim, bu mantıkla beraber siyaset yaptığınız zaman bunun neticesi nedir, proje üretmektir, kafa yormaktır, gece gündüz çalışmaktır, çözümler sunmaktır ve liyakatli adaylarla beraber seçimlere girmektir, olması gereken budur.
Fakat Türkiye'de siyasete bakıyorsunuz, maalesef bu şekilde yürümüyor, farklı şekillerde yürüyor. Biraz önce bahsettiğimiz gibi demagoji, kayıtçı kavgaları, cambaza bak oyunları, karşı iki aday birbiriyle çatışıyor, ya ona oy verin ya buna oy verin diye iki seçenek sunuluyor, sanki diğer partiler yokmuş gibi. Yani antidemokratik uygulamaların tamamı uygulanıyor.
Milletin eğilimleri siyaset malzemesi yapılıyor
Bir de genel olarak şöyle bir hadise var, ideolojik eğilimler tespit edilerek insanlar oralara yönlendiriliyor. Yani bir çözüm üretme, bir proje üretme gibi bir dertleri yok. İdeolojilerle beraber insanların oylarını toplamaya çalışıyorlar.Türkiye'de özellikle Atatürk'ün vefatından sonraki süreçte yaşanan siyasi tablo bu oldu. 1938'den sonraki süreçten bahsediyoruz. Bir bakıyorsunuz ulusalcı eğilim var, ulusal bir düşünce ulusal bir yapı var, insanlar ne yaptılar, dediler ki biz de ulusalcı bir parti olalım yani ulusal düşünceleri anlatan, cumhuriyetçi düşünceleri anlatan, Atatürkçülüğü anlatan bir parti kuralım yani o eğilimi de farklı bir noktaya taşıdılar.
Birileri de çıktı ve dedi ki biz milliyetçiliği ele alacağız, milliyetçilik üzerine bir parti kuruldu ve yıllarca devam etti, günümüze kadar geldi. Ama geldiğimiz noktada bakıyoruz, aslında şu yanlışın farkına varamadık: Bütün bu eğilimler hepimizde olması gerekiyor.
Ne zamana kadar anlamadık? Bakın Prof. Dr. Haydar Baş bey biliyorsunuz bir açıklama yapmıştı, demişti ki: "Ben milliyetçiyim ama kafatasçı şövenist şeklinde milliyetçi değil, 'Ne mutlu Türküm diyene' anlayışına sahip Atatürk milliyetçisiyim. Ben ulusalcıyım, manda ve himaye kabul etmem -Ki Atatürk'ün duruşudur bu- Manda ve himaye kabul etmem tam bağımsız Türkiye'den yanayım ve bu ülkenin bu ülke içinden yürütülmesini yönetilmesini tercih ederim, isterim. Ben dindarım ama dini siyasete alet eden, şahsi menfaatlerine siyasi menfaatlerine alet eden bir dinci değilim.'
Atatürk milliyetçidir, Atatürk dindardır, Atatürk ulusalcıdır
Prof. Dr. Haydar Baş Bey bunu ifade ederdi. Aslında Haydar Baş bey bize neyi anlatıyordu biliyor musunuz? Aynı özellikler Atatürk'te de var. Atatürk milliyetçidir, Atatürk dindardır, Atatürk ulusalcıdır. Atatürk tam bağımsızlık yanlısıdır.Yani bu aslında Türk vatandaşların hepsinde olması gereken her bir ferdimizde olması gereken, Türk kimliği dediğimiz şeydir. Bütün eğilimleri kendinde barındıran bu kimliği parçalamaya çalışmışlar ve daha sonra ötekileştirerek, sen milliyetçisin, sen ulusalcısın, senin dinin yok, sen şucusun diyerek vatandaşlarımızı bölmeye çalışmışlar, daha sonra bu etnik ayrımcılıklara da dönüşmeye başlamış, buradan ekoller türemeye başlamış.
Zaten bakın Samuel Huntington'ı biliyorsunuz, öldü kendisi, Yahudi asıllıdır ve Amerikalı bir tarihçi, medeniyetler çatışması tezinin de sahibi.
Diyor ki: Biz yönetmek istediğimiz ülkelerdeki eğilimleri tespit ederiz, başına liderler belirleriz ve o ülkeleri avucumuzun içerisine alırız, her bir eğilimin başına bir adam koyarız, ondan sonra onlarla beraber, o liderlerle beraber o ülkenin nabzını elimize tutarız.
Türkiye'de bu eğilimler oluşmuş fakat öyle bir noktaya gelmiş ki şimdi milliyetçiyim diyen adamda milliyetçilikten eser yok, ulusalcıyım diyen adamda ulusalcılıktan eser yok, ben dindarım diye ortaya çıkan adamda da o noktada bir şey yok. Kendi yaşantısında, ortaya koyduğu duruşta, gücü elinde bulundurduğunda bunların hiçbiri yok.
İşte Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş paylaşmış olduğu sosyal medya paylaşımındaki mesajında da buna vurgu yapıyor, buna tepki gösteriyor.
Bakın ne diyor Sayın Baş: 'Kimin kime, niye, nasıl hizmet ettiğini çok iyi biliyoruz. Milliyetçilik adı altında Amerikancılığı, muhafazakarlık adı altında dinsizliği, Atatürkçülük adı altında emperyalizmi pompalayanlar kendilerini gizleyemeyecekler.'"
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.