Ergenekon ve darbe iddiaları hakkında savcıların başlattığı, yüzlerce asker, sivil, gazeteci vesaire insanın tutuklandığı, aylarca hatta yıllarca süren iddianame hazırlanma süreçleri ve bu insanların haklarında daha iddianame bile yokken tutuklu bulunmaları artı siyasetin bu davalarda taraf olması, yandaş veya karşıt tutum sergilemeleri bu sürecin bir hukuk, bir adalet süreci olmadığını, tam aksine siyasi iktidarın gücünü ispat süreci olduğu kanaatini ortaya çıkarmıştır. Çok şeyler yazıldı, çizildi. İktidar hep hukuktan, adaletten dem vurdu. Bu sürecin temiz toplum süreci olduğu iddiasını millete anlatmaya kalktı. Ama "Deniz Feneri" davası başına dert oldu. Çünkü çuval delindi, mızrak düpedüz ortaya çıktı. İktidar inandırıcılığını kaybetti. Çünkü görülüyor ki, hukuk herkese eşit uygulanmıyor, istenilene istenildiği şekilde uygulanıyor. Çok basit bir kıyas yapalım: Bahsettiğimiz Ergenekon ve diğer davalarla ilgili insanlar bir bir gece baskınlarıyla içeri alındı. En çok arkasına sığınılan görüş "delilleri karartma şüphesi" idi. Ama 2.5 yıl önce Deniz Feneri soruşturması başlatıldı. Haklarında iddialar bulunan şahıslar bulundukları görevlere aynen devam ettiler. Seçim oldu, AKP tekrar iktidar. Artık nerden estiyse savcılar Deniz Feneri davasındaki 2.5 yıllık suskunluklarını bir anda bozdular. Peş peşe gözaltılar, tutuklamalar... Tabi başta Zahit Akman (RTÜK üyesi ve eski Başkanı) Şaşırdım haliyle. Allah, Allah. Yoksa iktidar herkese eşit adalet ve temiz toplum atağına mı geçti diye zanna kapıldım ki, gerçekten de zanna kapıldığımı çok geçmeden anladım. Zaten zan da iyi bir şey değil biliyorsunuz.Neydi bu "Deniz Feneri" davası bir hatırlayalım: Almanya'da başlamıştı ve Alman savcılar bilgi ve belgelerle olayı mahkemelerine götürmüş, mahkemede kendi hukuk kurallarına göre hükmünü vermiş. Dernek yöneticilerine dolandırıcılık ve haksız kazanç elde etmek suçundan Mehmet Gürhan'a 5 yıl 10 ay, Mehmet Taşkan'a 2 yıl 9 ay, Firdevsi Ermiş ise 1 yıl 10 ay hapis cezası verilmişti. Ayrıca mahkeme toplanan 41 milyon Euronun 17 milyonu Türkiye'ye gönderilmiş olduğu, bunun 8 milyon Euroluk kısmı Türkiye'deki Deniz Feneri Derneği'ne verilmiş, geri kalanının ise akıbeti tespit edilememiş, hükmüne varmıştı. Mahkeme derneğin malvarlığına kamu adına el koyarak, malvarlıklarının yönetimini kayyuma devretti. Kayyumlar derneğin borçlarını ödedikten sonra geriye kalan paraları almaları için bağış sahiplerine çağrı yapacak, geriye kalan para ve malvarlıkları ise Kızılhaç'a devredilecek.İlginç dimi! Müslümanlardan birileri ayet-hadis okuyarak, onların manevi duygularını galeyana getirerek yardım topluyor. Bu insanlara inanıp, Türkiye diğer yerlerdeki Müslüman kardeşlerime, benimde Allah rızası için bir katkım olsun, diye vatandaşım yardımını esirgemiyor. Süreci yukarıda anlattık. Sonuç olarak müslümanın müslümana yardım için verdiği para "Kızıl Haç'a" devrediliyor. Bu işin illaki birde manevi mahkemesi kurulacaktır elbet bir gün. Deniz Feneri davasının Türkiye ayağı ise tam bir "hukuk ucubesine" dönüştü. Tabi bu hukuk sürecinde siyaset ya da AKP yine ön plana çıktı. Ergenekon sürecinde savcılığa soyunan başbakan, Deniz Feneri davasında avukatlığa soyundu. Açıkça taraf oldu. Haklarında iddialar olan şahıslara sahip çıktı. Mahkeme kararını beklemeden bir anlamda beratlarını kamuoyuna açıkladı. Bu süreçte göze çarpan 2.5 yıllık çalışmalarının neticelenmesine ramak kala bu dava savcılarının aniden görevden alınmaları. Hatta medyada yer alan iddialara göre bayramdan sonra yeni tutuklamaların olacağını, işin iktidara kadar uzanacağına yer verildi. Bir firmada yok edilmesi unutulan belgelere savcıların ulaştığı, köstebekler vasıtasıyla gerekli birimlere bilgi aktarıldığı vs. iddiaları gündeme düştü. HSYK savcıları tutuklu sanıkların başvurusuna binaen görevden aldığını açıkladı! Görevden alınan savcılar, başsavcıya "Biz soruşturmanın sonuna doğru geldik. Yaklaşık iki ay içinde iddianameyi de mahkemeye sunmuş olacağız ve soruşturmayı bırakmalarını gerektirecek bir durum olmadığını ifade ettiler. Başsavcı çalışmalarından ötürü kendilerine teşekkür ediyor. Yaklaşık 2 saat sonra bu savcılara gönderdiği yazıda; "Deniz Feneri e.V soruşturmasından alındınız, soruşturmanın bundan sonraki bölümü Savcılar Veli Dalgalı ve Hakan Pektaş tarafından yürütülecek. Dosyaların yeni savcılara teslim edilmesi gerekir." Bu süreçte görevden alınan savcılar yerine atanan savcılardan birinin ismi dikkat çekiyor. Harun Kodalak. Peki, Harun Kodalak kimdir? Harun Kodalak, hem hükümete hem de Deniz Feneri e.v soruşturmasına yabancı olan biri değil. Harun Kodalak, 12 Eylül referandumunun ardından yapılan HSYK seçimlerinde, Adalet Bakanlığı'nın listesinden seçime girmiş ve en yüksek oyu alan isimlerden biri olmuştu.Görevden alınan Savcı Mehmet Tamöz'ün "Mesleğini kimseye yaranmak için yapmadığını, yaranmak yerine limon satmayı tercih edeceğini" açıklaması ise yaşanılan süreci özetler nitelikte.
Akın Aydın / diğer yazıları
- ‘Men Atatürk’ün esgeriyem’ / 08.09.2024
- Peygamberimiz ve İmam Ali aynasında liderlik -2- / 07.09.2024
- Peygamberimiz ve İmam Ali aynasında liderlik -1- / 06.09.2024
- Büyüdük mü, büyüttük mü? / 05.09.2024
- AKP ve CHP’nin sürtünme kuvveti / 04.09.2024
- Mescid-i Aksa’yı ‘sinagoga’ çevirseler ne olur? / 02.09.2024
- Tarımdaki bitişe ‘manipülasyon’ kılıfı / 01.09.2024
- Hüseyin Baş’ın şahitleri Saray’da / 31.08.2024
- O gün Anadolu’daki soykırım Filistin’den daha vahşiceydi / 30.08.2024
- Peygamber Efendimiz ve Yahudiler -2- / 29.08.2024
- Peygamberimiz ve İmam Ali aynasında liderlik -2- / 07.09.2024
- Peygamberimiz ve İmam Ali aynasında liderlik -1- / 06.09.2024
- Büyüdük mü, büyüttük mü? / 05.09.2024
- AKP ve CHP’nin sürtünme kuvveti / 04.09.2024
- Mescid-i Aksa’yı ‘sinagoga’ çevirseler ne olur? / 02.09.2024
- Tarımdaki bitişe ‘manipülasyon’ kılıfı / 01.09.2024
- Hüseyin Baş’ın şahitleri Saray’da / 31.08.2024
- O gün Anadolu’daki soykırım Filistin’den daha vahşiceydi / 30.08.2024
- Peygamber Efendimiz ve Yahudiler -2- / 29.08.2024