ARKA PLAN/ Hüseyin KİBARO?LU
Türkiye yıllardır Avrupa ile bütünleşme çabasındadır.
Bu uğurda dinini, dilini, kültürünü hiç çekinmeden yozlaştırmış; Avrupa'ya benzetme gayretleri neticesi Türk milleti büyük bir kimlik problemine girmiştir.
Oysa Avrupa ile bütünleşmek, Avrupalı Türk olmak gibi bir durum tarihî hakikatler ışığında imkansızdır.
En önemlisi aralarında kan uyuşmazlığı bulunan Türk ve Avrupa halklarının birleşmesi elma ile armudun bir sayılması gibi tabiata aykırı bir uygulama olacaktır.
Böyle bir birleşme için Türklerin tamamen Avrupalı olması gerekir. Zira Avrupalının Türk'e benzemek gibi bir gayreti zaten yoktur.
Düşünce olarak, yaşam tarzı olarak, kültür olarak... topyekün her sahada yapılması gereken bu değişim ise imkânsızdır.
Kültürü Tevhid akidesiyle yoğrulmuş Türk milleti, bu vasıflarını bırakarak, teslis akidesiyle şekillenmiş Avrupalı kimliğini asla kabul edemez.
Bu sebeple benzeşme, birleşme asla gerçekleşmeyecek bir hayaldir.
Kaldı ki, mesele, halklar bazında incelendiğinde de, ne Türklerin tamamen asimile olacağı, böyle bir değişime evet dediği vardır ne de Avrupalı halkları tarih boyunca nefret ettiği, en büyük düşmanı gördüğü Türkleri kabul etmektedir.
AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verhaugen'in "Türkiye Kopenhag Zirvesi'nde tarih beklemesin" ifadesi de bunun göstergesidir.
Bu sebeple ne Kıbrıs meselesinin AB'nin istediği şekilde çözümünü Türkiye'nin kabulü, ne yapılan uyum reformları, ne de bu yasaların uygulamalarının hayata geçirilmesi asla yeterli görülmeyecektir
Türk milletinin de yapılan gerçek anketlerde istemediği bu birleşme, neden ısrarla sağlanmaya çalışılmakta, âdeta bir asimile ve parçalama hareketi sayılacak bu tavizler yerine getirilmektedir?
Ne Türk milletinin, ne Avrupalı halkların, ne de Avrupalı bürokratların istemediği; meselenin aslını gördükleri için istemedikleri bu birlikteliği, ne hazindir ki, sadece Türk siyasileri, hayatî bir mesele olarak değerlendirmekte, sonuna kadar istemektedirler.
Öyle ki, tüm Türk halkını ve vatan bütünlüğümüzü hiçe sayarak, 3 Ağustos'ta meclisten geçirilen tehlikeli kararların dahi üyeliğe yeterli olmadığı Danimarka'dan açıkça ifade edildiği halde, bu durumu bir türlü kabullenemeyen siyasi irademiz hâlâ üyelik müzakerelerinin başlaması için tarih bekleyebilmektedir.
Bu tür teslimiyetçi bir tutum, olmayacak duaya amin demeye uğraşmaktan başka bir şey değildir.
Şu anda AB'nin Türkiye gündemi üyelik değildir. Tek gündem Kıbrıs'tır.
Avrupa için Ortadoğu'ya rahat ulaşılabilecek bir üs olarak çok önemli bir nokta sayılan Kıbrıs'ın Türk egemenliğinden tamamen çıkarılması ilk hedeftir.
Eğer Türk iradesi dikkatli olmazsa, Kıbrıs elden çıkmak üzeredir.
Ve Türk idaresi artık şu hakikatin farkına varmalıdır:
İstenmediğimiz ve Türk halkının da istemediği bu birlikteliğe sadece kendilerince tespit edilen bir hedef olarak girmeye çabalamak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün yok olması ile demektir.
AB'nin, görülmek istemese de gerçek hedefi budur.
Bu hedefine çok yaklaşmıştır.
Böyle bir vebalin altından asla kalkamayacak olan siyasiler, bir an evvel gaflet uykusundan uyanmalı, kendine gelmeli ve Atatürk'ün belirlediği temeli bağımsızlık ve millet egemenliğine dayalı istikamete geri dönmelidir.
Mevcut siyasi iradede ve iktidara talip diğer partilerde ise şu anda bu kararlılık yoktur.
Yalnızca, Bağımsız Türkiye Partisi ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey; AB'nin, Avrupa'nın gerçek niyetini görmüş, milletinin de ne istediğini dikkate alarak bu yanlış politikalara "dur" demektedir.
Vatan bütünlüğü, bir milletin devamı için 'olmazsa olmaz' bir şarttır.
Bunu gerçekleştirebileceğine inandığım tek kadro ise BTP olduğu için onun tek başına iktidarını istiyorum.
Milletimiz de benimle aynı kanıdadır ki, BTP, % 40'ları geçen bir halk desteğiyle, her geçen gün iktidara koşmaktadır.
Günümüz kuşatılmışlığında vatan müdafaası mânâsına gelecek BTP iktidarını millet olarak sabırsızlıkla bekliyoruz.
Türkiye yıllardır Avrupa ile bütünleşme çabasındadır.
Bu uğurda dinini, dilini, kültürünü hiç çekinmeden yozlaştırmış; Avrupa'ya benzetme gayretleri neticesi Türk milleti büyük bir kimlik problemine girmiştir.
Oysa Avrupa ile bütünleşmek, Avrupalı Türk olmak gibi bir durum tarihî hakikatler ışığında imkansızdır.
En önemlisi aralarında kan uyuşmazlığı bulunan Türk ve Avrupa halklarının birleşmesi elma ile armudun bir sayılması gibi tabiata aykırı bir uygulama olacaktır.
Böyle bir birleşme için Türklerin tamamen Avrupalı olması gerekir. Zira Avrupalının Türk'e benzemek gibi bir gayreti zaten yoktur.
Düşünce olarak, yaşam tarzı olarak, kültür olarak... topyekün her sahada yapılması gereken bu değişim ise imkânsızdır.
Kültürü Tevhid akidesiyle yoğrulmuş Türk milleti, bu vasıflarını bırakarak, teslis akidesiyle şekillenmiş Avrupalı kimliğini asla kabul edemez.
Bu sebeple benzeşme, birleşme asla gerçekleşmeyecek bir hayaldir.
Kaldı ki, mesele, halklar bazında incelendiğinde de, ne Türklerin tamamen asimile olacağı, böyle bir değişime evet dediği vardır ne de Avrupalı halkları tarih boyunca nefret ettiği, en büyük düşmanı gördüğü Türkleri kabul etmektedir.
AB'nin genişlemeden sorumlu üyesi Günter Verhaugen'in "Türkiye Kopenhag Zirvesi'nde tarih beklemesin" ifadesi de bunun göstergesidir.
Bu sebeple ne Kıbrıs meselesinin AB'nin istediği şekilde çözümünü Türkiye'nin kabulü, ne yapılan uyum reformları, ne de bu yasaların uygulamalarının hayata geçirilmesi asla yeterli görülmeyecektir
Türk milletinin de yapılan gerçek anketlerde istemediği bu birleşme, neden ısrarla sağlanmaya çalışılmakta, âdeta bir asimile ve parçalama hareketi sayılacak bu tavizler yerine getirilmektedir?
Ne Türk milletinin, ne Avrupalı halkların, ne de Avrupalı bürokratların istemediği; meselenin aslını gördükleri için istemedikleri bu birlikteliği, ne hazindir ki, sadece Türk siyasileri, hayatî bir mesele olarak değerlendirmekte, sonuna kadar istemektedirler.
Öyle ki, tüm Türk halkını ve vatan bütünlüğümüzü hiçe sayarak, 3 Ağustos'ta meclisten geçirilen tehlikeli kararların dahi üyeliğe yeterli olmadığı Danimarka'dan açıkça ifade edildiği halde, bu durumu bir türlü kabullenemeyen siyasi irademiz hâlâ üyelik müzakerelerinin başlaması için tarih bekleyebilmektedir.
Bu tür teslimiyetçi bir tutum, olmayacak duaya amin demeye uğraşmaktan başka bir şey değildir.
Şu anda AB'nin Türkiye gündemi üyelik değildir. Tek gündem Kıbrıs'tır.
Avrupa için Ortadoğu'ya rahat ulaşılabilecek bir üs olarak çok önemli bir nokta sayılan Kıbrıs'ın Türk egemenliğinden tamamen çıkarılması ilk hedeftir.
Eğer Türk iradesi dikkatli olmazsa, Kıbrıs elden çıkmak üzeredir.
Ve Türk idaresi artık şu hakikatin farkına varmalıdır:
İstenmediğimiz ve Türk halkının da istemediği bu birlikteliğe sadece kendilerince tespit edilen bir hedef olarak girmeye çabalamak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, devleti ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün yok olması ile demektir.
AB'nin, görülmek istemese de gerçek hedefi budur.
Bu hedefine çok yaklaşmıştır.
Böyle bir vebalin altından asla kalkamayacak olan siyasiler, bir an evvel gaflet uykusundan uyanmalı, kendine gelmeli ve Atatürk'ün belirlediği temeli bağımsızlık ve millet egemenliğine dayalı istikamete geri dönmelidir.
Mevcut siyasi iradede ve iktidara talip diğer partilerde ise şu anda bu kararlılık yoktur.
Yalnızca, Bağımsız Türkiye Partisi ve Prof. Dr. Haydar Baş Bey; AB'nin, Avrupa'nın gerçek niyetini görmüş, milletinin de ne istediğini dikkate alarak bu yanlış politikalara "dur" demektedir.
Vatan bütünlüğü, bir milletin devamı için 'olmazsa olmaz' bir şarttır.
Bunu gerçekleştirebileceğine inandığım tek kadro ise BTP olduğu için onun tek başına iktidarını istiyorum.
Milletimiz de benimle aynı kanıdadır ki, BTP, % 40'ları geçen bir halk desteğiyle, her geçen gün iktidara koşmaktadır.
Günümüz kuşatılmışlığında vatan müdafaası mânâsına gelecek BTP iktidarını millet olarak sabırsızlıkla bekliyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.