Atatürk’ün Müslüman devletlerle hukuku -2-
24 Nisan 1920’de Meclis yeni açıldığında, savaş devam ederken, Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda söylediği sözlerdeki ölçüye, İslam âlemine bakışına dikkat ediniz
01.03.2025 00:15:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





24 Nisan 1920'de Meclis yeni açıldığında, savaş devam ederken, Büyük Millet Meclisi gizli oturumunda söylediği sözlerdeki ölçüye, İslam âlemine bakışına dikkat ediniz:
"... Maddî ve manevî kuvvetler karşısında bütün cihan ve Hıristiyan siyasetinin en şiddetli hırslarla haçlı muharebesi yapmasına karşı sınır haricinde bize yardımcı olacak, birer dayanak noktası teşkile edecek kuvvetleri düşünmek mecburiyeti de pek tabii idi.
İşte haricen ifade etmemekle beraber, hakikatte bu dayanak noktasını aramaktan geri durmadık. Bittabi, selamet ve kurtuluş için yegâne kaynak İslam âleminin kuvvetleri olmuştu.
İslamiyet âlemi birçok bakımdan, milletimizle devletimizin bağımsızlığıyla yakından ve fevkalade bir surette alaka ve dinî bağlılığı olmakla ve bu veçhile bütün İslam âleminin mânen bize yardımcı ve destek olduğunu zaten kabul ediyoruz.
Düşmanların maddî kuvvetleri karşısında biz de bu manevî kuvvetlerin maddî tecelliyatına gelmek zaruretinde idik.
Dolayısıyla evvela, sınırımızla temasta bulunan bölgedeki dindaşlarımızla temasa gelmek lazım geldi.
Onsan sonra doğuda Kafkasya İslam milletleri ve batıda Batı Trakya; bunların hepsiyle muhtelif sûrette münasebetlere girişmiş bulunuyoruz.
(...) Herhalde Suriyeliler, herhangi bir yabancı devlet ile münasebetinin kendileri için neticede esaret olacağına kani oldular.
Dedik ki: Birlik kuvvet teşkil edeceğinden, bütün İslam âleminin mânen olduğu gibi maddeten de, müttefik ve birleşmiş olmasını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde ve millî hakimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler.
Bizimle anlaşmanın veya ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz.
(...) Irak'a gelince: Irak'ta İngilizlerin muameleleri İslam ahaliyi fevkalade gücendirmiş oldu.
Fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık. Ettiğimiz kendi dâhilinizde, kendi kuvvetlerinizle, kendi mevcudiyetinizle bağımsızlığınızın teminine çalışıyoruz. Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mani kalmaz.
(.) Malumunuz Kafkasya; Kuzey Kafkasya, Çerkezistan, Gürcistan ve Ermenistan parçalarından meydana gelmektedir. Çerkezler başından beri fevkalade hassas bulundular, herhalde eskiden beri kendi vatanları olan Kuzey Kafkasya'da bağımsız yaşamak arzusunu, zevkini duymuşlar ve bunun için çalışmakta bulunmuşlardır.
Rusya malum ahvali Kuzey Kafkasya'daki bu emellerin bir an evvel tecelli mevkiine geçmesi için Çerkezleri teşvik etmiştir.
Kendi hayatlarını, kendi mevcudiyetlerini Türkiye'nin kurtuluşu, mevcudiyeti ve bağımsızlığı ile yakından alakadar görmüşler ve buraya gönülden bağlanmışlardır.
Oradaki dindaşlarımıza tavsiyemiz dahi yine kendi dahillerinde yine kendi kuvvetleriyle mevcudiyetlerini göstermek ve ispat etmek ve ondan sonra İslami bölgeler. yapabilecekleri sûrette birleşmek noktası olmuştur."
Atatürk şuurlu, gerçek bir Müslüman'dır

Buradaki İslam birliği fikri Atatürk'ün gizli vasiyetinde bahsi geçen Birleşmiş Milletler benzeri bir yapının hazırlanması ve hilafetin bu devletler arasında sıra ile uygulanması fikrine de uygundur."
Atatürk'ün devletlerle olan ilişkilerinde inanç esaslarına göre, İslam devletlerini yakın görmesi elbette ondaki Müslümanlık hislerinin kuvveti ile alakalıdır.
Bugün Türk siyaseti, yarım asırdan fazla bir zamandır "bir Hıristiyan birliği" olduğunu defaatle ifade eden Avrupa Birliği'ne girmeye uğraşadursun veya koltuk için önce okyanus ötesinden icazet arasın, Atatürk, Müslüman Türk olduğunu ısrarla her ortamda vurgulamış ve ilişkilerinde bunu ölçü edinmiştir.
Atatürk şuurlu, gerçek bir Müslüman'dır. Onun Bolşevizm'den etkilendiğini uyduranlara kendisi şu konuşmasında nasıl cevap veriyor:
"... Yüksek malumunuz, Bolşeviklerin kendilerine mahsus birtakım esasları görüşleri vardır. Ben şahsen bütün açıklığıyla ve teferruatlarıyla bunlara vâkıf değilim ve yakın zamana kadar Bolşevikler nereye temas ederse, nereye gelirse, daima kendi görüşlerini kabul ettirme azminde idiler.
(...) Milletimizin âdetleri, dinî gelenekleri ve memleketimizin icapları vardır ki; biz her ne yaparsak kendimizi, kendi âdetimizi, dinî gereklerimizi nazarı dikkate tutmak, ona göre kendimize mahsus esaslar koymak mecburiyetindeyiz."
Kendileri dinsiz olanlar, olaylara bakışında böyle bir ölçüye sahip olan Atatürk'ü yıllarca bize "dinsiz" diye yutturdular.
16 Mart 1920'de İstanbul malum işgal edilmiştir.
Mustafa Kemal, 17 Mart 1920'de "İslam âlemine beyanname" adı ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye namına bir beyanname yayınlayarak, Hıristiyan haçlı ittifakı ile gerçekleşen işgale karşı İslam âlemine çağrıda bulunmuştur:
"Mukaddes İslam hilafetinin yüksek merkezi olan İstanbul, Meclis-i Mebusan ve bütün resmi hükûmetmümessillerine de el konulmak sûretiyle, resmen ve cebren işgal edilmiştir. Bu tecavüz Osmanlı saltanatından ziyade, hilafet makamında hürriyet ve bağımsızlıklarının yegâne dayanağını gören bütün İslam âlemine yapılmıştır.
(...) Mısır'ın on bine varan aziz şehitlerine, Suriye ve Irak'ın binlerce fedakâr olan muhterem evladına, Azerbaycan'ın, Kuzey Kafkasya'nın, Türkistan'ın, Afganistan'ın, İran'ın, Hind'in, Çin'in velhasıl bütün Afrika'nın ve bütün doğunun bugün büyük bir birlik heyecanı ve derin bir kurtuluş emeli ile titreyen, ortak fikirlerine havale edilmiş olan bu aşağılayıcı darbe ve tecavüzün, düşmanlar tarafından tahmin edildiği gibi maneviyatı haleldar etmek değil, belki bütün şiddetiyle mucizeler gösterecek bir gelişme kabiliyetine mazhar eylemek neticesini doğuracağına şüphemiz yoktur.
Osmanlı millî kuvvetleri hilafet ve saltanatın uğradığı zincirleme suikastların başladığı günden beri devam eden samimi birlik ve dayanışma içinde vaziyeti bütün vahametine rağmen aziz ve metanetle karşılamakta ve bu son haçlı hücumlarına karşı, bütün dünya İslamlığının ortak mukavemet hissiyatına emin olmaktan doğan bir yardım hissiyle azim ve imanın etken olduğu mücahedede, İlahi inayet ve muvaffakiyete mazhar olacağına itimad eylemektedir.
Cenab-ı Hakk'ın mukaddes mücahedelerimizde cümlemize İlahi yardımlarını göndermesini ve Ruhaniyet-i Peygamberine dayanan birleşik teşkilatımıza yardımcı olmasını niyaz ederiz."
Bütün bu yaklaşımlardan sonra O'nun, Hıristiyan âleminden etkilendiğini nasıl söyleyebilirler?
Millî Mücadele'nin temeli, bu zihniyete karşıdır." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 801)
"... Maddî ve manevî kuvvetler karşısında bütün cihan ve Hıristiyan siyasetinin en şiddetli hırslarla haçlı muharebesi yapmasına karşı sınır haricinde bize yardımcı olacak, birer dayanak noktası teşkile edecek kuvvetleri düşünmek mecburiyeti de pek tabii idi.
İşte haricen ifade etmemekle beraber, hakikatte bu dayanak noktasını aramaktan geri durmadık. Bittabi, selamet ve kurtuluş için yegâne kaynak İslam âleminin kuvvetleri olmuştu.
İslamiyet âlemi birçok bakımdan, milletimizle devletimizin bağımsızlığıyla yakından ve fevkalade bir surette alaka ve dinî bağlılığı olmakla ve bu veçhile bütün İslam âleminin mânen bize yardımcı ve destek olduğunu zaten kabul ediyoruz.
Düşmanların maddî kuvvetleri karşısında biz de bu manevî kuvvetlerin maddî tecelliyatına gelmek zaruretinde idik.
Dolayısıyla evvela, sınırımızla temasta bulunan bölgedeki dindaşlarımızla temasa gelmek lazım geldi.
Onsan sonra doğuda Kafkasya İslam milletleri ve batıda Batı Trakya; bunların hepsiyle muhtelif sûrette münasebetlere girişmiş bulunuyoruz.
(...) Herhalde Suriyeliler, herhangi bir yabancı devlet ile münasebetinin kendileri için neticede esaret olacağına kani oldular.
Dedik ki: Birlik kuvvet teşkil edeceğinden, bütün İslam âleminin mânen olduğu gibi maddeten de, müttefik ve birleşmiş olmasını şüphe yok ki büyük memnuniyetle karşılarız ve bunun içindir ki, bizim kendi sınırımız dahilinde ve millî hakimiyet esasına dayanmış olmak üzere serbest ve bağımsız olabilirler.
Bizimle anlaşmanın veya ittifakın üstünde bir şekil, ki federatif yahut konfederatif denilen şekillerden birisiyle irtibat peyda edebiliriz.
(...) Irak'a gelince: Irak'ta İngilizlerin muameleleri İslam ahaliyi fevkalade gücendirmiş oldu.
Fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü söylemekten başka bir şey yapmadık. Ettiğimiz kendi dâhilinizde, kendi kuvvetlerinizle, kendi mevcudiyetinizle bağımsızlığınızın teminine çalışıyoruz. Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir mani kalmaz.
(.) Malumunuz Kafkasya; Kuzey Kafkasya, Çerkezistan, Gürcistan ve Ermenistan parçalarından meydana gelmektedir. Çerkezler başından beri fevkalade hassas bulundular, herhalde eskiden beri kendi vatanları olan Kuzey Kafkasya'da bağımsız yaşamak arzusunu, zevkini duymuşlar ve bunun için çalışmakta bulunmuşlardır.
Rusya malum ahvali Kuzey Kafkasya'daki bu emellerin bir an evvel tecelli mevkiine geçmesi için Çerkezleri teşvik etmiştir.
Kendi hayatlarını, kendi mevcudiyetlerini Türkiye'nin kurtuluşu, mevcudiyeti ve bağımsızlığı ile yakından alakadar görmüşler ve buraya gönülden bağlanmışlardır.
Oradaki dindaşlarımıza tavsiyemiz dahi yine kendi dahillerinde yine kendi kuvvetleriyle mevcudiyetlerini göstermek ve ispat etmek ve ondan sonra İslami bölgeler. yapabilecekleri sûrette birleşmek noktası olmuştur."
Atatürk şuurlu, gerçek bir Müslüman'dır

Buradaki İslam birliği fikri Atatürk'ün gizli vasiyetinde bahsi geçen Birleşmiş Milletler benzeri bir yapının hazırlanması ve hilafetin bu devletler arasında sıra ile uygulanması fikrine de uygundur."
Atatürk'ün devletlerle olan ilişkilerinde inanç esaslarına göre, İslam devletlerini yakın görmesi elbette ondaki Müslümanlık hislerinin kuvveti ile alakalıdır.
Bugün Türk siyaseti, yarım asırdan fazla bir zamandır "bir Hıristiyan birliği" olduğunu defaatle ifade eden Avrupa Birliği'ne girmeye uğraşadursun veya koltuk için önce okyanus ötesinden icazet arasın, Atatürk, Müslüman Türk olduğunu ısrarla her ortamda vurgulamış ve ilişkilerinde bunu ölçü edinmiştir.
Atatürk şuurlu, gerçek bir Müslüman'dır. Onun Bolşevizm'den etkilendiğini uyduranlara kendisi şu konuşmasında nasıl cevap veriyor:
"... Yüksek malumunuz, Bolşeviklerin kendilerine mahsus birtakım esasları görüşleri vardır. Ben şahsen bütün açıklığıyla ve teferruatlarıyla bunlara vâkıf değilim ve yakın zamana kadar Bolşevikler nereye temas ederse, nereye gelirse, daima kendi görüşlerini kabul ettirme azminde idiler.
(...) Milletimizin âdetleri, dinî gelenekleri ve memleketimizin icapları vardır ki; biz her ne yaparsak kendimizi, kendi âdetimizi, dinî gereklerimizi nazarı dikkate tutmak, ona göre kendimize mahsus esaslar koymak mecburiyetindeyiz."
Kendileri dinsiz olanlar, olaylara bakışında böyle bir ölçüye sahip olan Atatürk'ü yıllarca bize "dinsiz" diye yutturdular.
16 Mart 1920'de İstanbul malum işgal edilmiştir.
Mustafa Kemal, 17 Mart 1920'de "İslam âlemine beyanname" adı ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye namına bir beyanname yayınlayarak, Hıristiyan haçlı ittifakı ile gerçekleşen işgale karşı İslam âlemine çağrıda bulunmuştur:
"Mukaddes İslam hilafetinin yüksek merkezi olan İstanbul, Meclis-i Mebusan ve bütün resmi hükûmetmümessillerine de el konulmak sûretiyle, resmen ve cebren işgal edilmiştir. Bu tecavüz Osmanlı saltanatından ziyade, hilafet makamında hürriyet ve bağımsızlıklarının yegâne dayanağını gören bütün İslam âlemine yapılmıştır.
(...) Mısır'ın on bine varan aziz şehitlerine, Suriye ve Irak'ın binlerce fedakâr olan muhterem evladına, Azerbaycan'ın, Kuzey Kafkasya'nın, Türkistan'ın, Afganistan'ın, İran'ın, Hind'in, Çin'in velhasıl bütün Afrika'nın ve bütün doğunun bugün büyük bir birlik heyecanı ve derin bir kurtuluş emeli ile titreyen, ortak fikirlerine havale edilmiş olan bu aşağılayıcı darbe ve tecavüzün, düşmanlar tarafından tahmin edildiği gibi maneviyatı haleldar etmek değil, belki bütün şiddetiyle mucizeler gösterecek bir gelişme kabiliyetine mazhar eylemek neticesini doğuracağına şüphemiz yoktur.
Osmanlı millî kuvvetleri hilafet ve saltanatın uğradığı zincirleme suikastların başladığı günden beri devam eden samimi birlik ve dayanışma içinde vaziyeti bütün vahametine rağmen aziz ve metanetle karşılamakta ve bu son haçlı hücumlarına karşı, bütün dünya İslamlığının ortak mukavemet hissiyatına emin olmaktan doğan bir yardım hissiyle azim ve imanın etken olduğu mücahedede, İlahi inayet ve muvaffakiyete mazhar olacağına itimad eylemektedir.
Cenab-ı Hakk'ın mukaddes mücahedelerimizde cümlemize İlahi yardımlarını göndermesini ve Ruhaniyet-i Peygamberine dayanan birleşik teşkilatımıza yardımcı olmasını niyaz ederiz."
Bütün bu yaklaşımlardan sonra O'nun, Hıristiyan âleminden etkilendiğini nasıl söyleyebilirler?
Millî Mücadele'nin temeli, bu zihniyete karşıdır." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş Hoş Geldin Atatürk eseri sh: 801)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.