FASL-I MUHABBET / Ümit KAYAÇELEBİ
Daha dev rotatiflerin Türkiye'ye gelmediği, modern ofset makinalarının olmadığı 60'lı yıllarda teknoloji bu kadar gelişmemişti ve bugünkü kâğıtlar yoktu, varsa da bulmak zordu. Ancak ne var ki daha Türkiye nüfusunun 10-15 milyon arasında seyrettiği o yıllarda belki de inanmayacaksınız, tuhafınıza gidecek ama toplam gazetelerin trajı da 3,5 milyon civarındaydı.
Yani şöyle bir düşünün ki her beş insandan birisi gazete okuyor. Şimdi ise nüfusumuz 70 milyonu bulmuş ve şu anda gazetelerin toplam trajı yine 3,5 milyon civarında. Demek ki gazete okuyucusunda bir artış yok. Orantıya vurduğumuz zaman her 17 insandan birisi gazete alıp okurken, diğerleri gazeteye iltifat etmiyor.
Aradan 40 yıl geçmesine rağmen gazete okuyucunda azalma var artma yok. Geriye dönüp baktığımda Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Akşam, Ulus, İstanbul, Bab-ı Ali'de Sabah, Dünya, Son Havadis, Tasvir, Bizim Anadolu, gibi gazetelerin çıktığını görüyorum. Bu gazetelerin öyle lüks kağıda baskısı olmadığı gibi, sayfa adedi de bazıları hariç en kabadayısı 12 sayfayı geçmezdi.
Tercüman Gazetesi ta ki 70'li yılların başlarında "İnci" adlı magazin ekini çıkarıncaya kadar hiç bir gazetede ek falan yoktu. Promosyon hiç mi hiç yoktu. Tek çekilişle ev, araba, (sonraları) veren (O da 45 kupon mukabilinde) yalnız ve yalnız Tercüman Gazetesi idi. Bugünkü Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet bilahare bu işe girdiler.
İşte gazeteler hiç bir şey vermedikleri halde o günün insanları sırf gazete okumak için gazete alırlardı. Gazete adeta su, ekmek ve hava gibi ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi. Akşamları işinden evine giden her kesimden insanın koltuğunun altında veya elinde bir değil bir kaç gazete ile evinin yolunu tutardı.
Ve o gazetenin içinde kadın-erkek, yaşlı-genç, çocuk herkese hitap eden köşeler, sayfalar vardı. Biz gazeteyi elimize aldığımız zaman ilk sayfadan son sayfaya kadar her sayfayı didik didik edip adeta ekmek yiyip, su içer gibi gazete okurduk. Ve gazete günlük gelmezdi. Bilhassa kara kışın yoğun olduğu yerlerde öyle zaman olurdu yollar kapanır ve belki bir hafta gazete gelmezdi. Ve geldiği zaman da, şimdiki gibi gün geçti hükmü kalmadı deyip bir kenara atmaz yine yeni gelmiş gibi okurduk.
Türkiye'de yine o yıllarda magazinle uğraşan dergiler varsa da Ses, Hayat ve Hayat Resimli Romanları Şevket Rado çıkarırdı ancak magazin gazeteciliğini Türkiye'ye getiren ve o gün milliyetçilik bayrağını açan rahmetli Kemal Ilıcak'ın gazetesi Tercüman olup "İnci" ekiyle de magazin gazeteciliği furyası başlamıştı.
Ancak o günkü insaların dünyaya bakış açıları ne olursa olsun gazete okuyucularının en çok okudukları köşeler makale ve fıkra yazarlarımızın köşeleri olurdu. Ve gazeteyi şimdiki gibi spor sayfasından başlayıp okumazlardı. Önce ilk sayfadan başlayıp son sayfaya kadar okunurdu.
Çocuklar, Fatoş, Zehir Hafiye, Sihirbaz gibi çizgi romanlara dalarken, gençler de Malkaçoğlu, Kara Murat, Karaoğlan gibi tarihi kahramanların konu edildiği çizgi romanları takip ederlerdi. Ayrıca başta Koca Yusuf olmak üzere, Kurtdereli Mehmet, Koca Ahmet gibi eski cihan pehlivanlarını canlandıran pehlivan tefrikalarını yaşlı-genç herkes ilgi ile takip ederdi.
Ne bileyim o günleri ve o günkü gazeteleri bir yazıda teferruatlı bir şekilde anlatmak kolay değil. Her ne olursa olsun televizyonun olmadığı o yıllarda gazetenin bizim hayatımızdaki yeri ve ehemniyeti bir başkaydı.
Bugün ise aslı ile eki ile hediyesi ile promosyonu ile her kafaya her zihniyete göre gazeteler çıkmakta ise de almak bir yana dursun para verip almadığımız gazeteyi bile okumuyoruz. Doğrusu ne okumayı seviyoruz, ne de gazete okumayı. Bir paket "Maltepe", "Samsun" kadar da gazeteye ehemmiyet vermiyoruz.
O kadar abur cubur şeye para verirken hesap kitap yapmayız da gazeteye para verdiğimizde elimiz ayağımız neden titrer acaba?
Yoksa bu kadar gazete içinde sizin hissiyatınıza tercüman olan gazete mi yok "gazete okumayan" dostlarım...
Daha dev rotatiflerin Türkiye'ye gelmediği, modern ofset makinalarının olmadığı 60'lı yıllarda teknoloji bu kadar gelişmemişti ve bugünkü kâğıtlar yoktu, varsa da bulmak zordu. Ancak ne var ki daha Türkiye nüfusunun 10-15 milyon arasında seyrettiği o yıllarda belki de inanmayacaksınız, tuhafınıza gidecek ama toplam gazetelerin trajı da 3,5 milyon civarındaydı.
Yani şöyle bir düşünün ki her beş insandan birisi gazete okuyor. Şimdi ise nüfusumuz 70 milyonu bulmuş ve şu anda gazetelerin toplam trajı yine 3,5 milyon civarında. Demek ki gazete okuyucusunda bir artış yok. Orantıya vurduğumuz zaman her 17 insandan birisi gazete alıp okurken, diğerleri gazeteye iltifat etmiyor.
Aradan 40 yıl geçmesine rağmen gazete okuyucunda azalma var artma yok. Geriye dönüp baktığımda Hürriyet, Milliyet, Tercüman, Cumhuriyet, Akşam, Ulus, İstanbul, Bab-ı Ali'de Sabah, Dünya, Son Havadis, Tasvir, Bizim Anadolu, gibi gazetelerin çıktığını görüyorum. Bu gazetelerin öyle lüks kağıda baskısı olmadığı gibi, sayfa adedi de bazıları hariç en kabadayısı 12 sayfayı geçmezdi.
Tercüman Gazetesi ta ki 70'li yılların başlarında "İnci" adlı magazin ekini çıkarıncaya kadar hiç bir gazetede ek falan yoktu. Promosyon hiç mi hiç yoktu. Tek çekilişle ev, araba, (sonraları) veren (O da 45 kupon mukabilinde) yalnız ve yalnız Tercüman Gazetesi idi. Bugünkü Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet bilahare bu işe girdiler.
İşte gazeteler hiç bir şey vermedikleri halde o günün insanları sırf gazete okumak için gazete alırlardı. Gazete adeta su, ekmek ve hava gibi ihtiyaç duyduğumuz bir şeydi. Akşamları işinden evine giden her kesimden insanın koltuğunun altında veya elinde bir değil bir kaç gazete ile evinin yolunu tutardı.
Ve o gazetenin içinde kadın-erkek, yaşlı-genç, çocuk herkese hitap eden köşeler, sayfalar vardı. Biz gazeteyi elimize aldığımız zaman ilk sayfadan son sayfaya kadar her sayfayı didik didik edip adeta ekmek yiyip, su içer gibi gazete okurduk. Ve gazete günlük gelmezdi. Bilhassa kara kışın yoğun olduğu yerlerde öyle zaman olurdu yollar kapanır ve belki bir hafta gazete gelmezdi. Ve geldiği zaman da, şimdiki gibi gün geçti hükmü kalmadı deyip bir kenara atmaz yine yeni gelmiş gibi okurduk.
Türkiye'de yine o yıllarda magazinle uğraşan dergiler varsa da Ses, Hayat ve Hayat Resimli Romanları Şevket Rado çıkarırdı ancak magazin gazeteciliğini Türkiye'ye getiren ve o gün milliyetçilik bayrağını açan rahmetli Kemal Ilıcak'ın gazetesi Tercüman olup "İnci" ekiyle de magazin gazeteciliği furyası başlamıştı.
Ancak o günkü insaların dünyaya bakış açıları ne olursa olsun gazete okuyucularının en çok okudukları köşeler makale ve fıkra yazarlarımızın köşeleri olurdu. Ve gazeteyi şimdiki gibi spor sayfasından başlayıp okumazlardı. Önce ilk sayfadan başlayıp son sayfaya kadar okunurdu.
Çocuklar, Fatoş, Zehir Hafiye, Sihirbaz gibi çizgi romanlara dalarken, gençler de Malkaçoğlu, Kara Murat, Karaoğlan gibi tarihi kahramanların konu edildiği çizgi romanları takip ederlerdi. Ayrıca başta Koca Yusuf olmak üzere, Kurtdereli Mehmet, Koca Ahmet gibi eski cihan pehlivanlarını canlandıran pehlivan tefrikalarını yaşlı-genç herkes ilgi ile takip ederdi.
Ne bileyim o günleri ve o günkü gazeteleri bir yazıda teferruatlı bir şekilde anlatmak kolay değil. Her ne olursa olsun televizyonun olmadığı o yıllarda gazetenin bizim hayatımızdaki yeri ve ehemniyeti bir başkaydı.
Bugün ise aslı ile eki ile hediyesi ile promosyonu ile her kafaya her zihniyete göre gazeteler çıkmakta ise de almak bir yana dursun para verip almadığımız gazeteyi bile okumuyoruz. Doğrusu ne okumayı seviyoruz, ne de gazete okumayı. Bir paket "Maltepe", "Samsun" kadar da gazeteye ehemmiyet vermiyoruz.
O kadar abur cubur şeye para verirken hesap kitap yapmayız da gazeteye para verdiğimizde elimiz ayağımız neden titrer acaba?
Yoksa bu kadar gazete içinde sizin hissiyatınıza tercüman olan gazete mi yok "gazete okumayan" dostlarım...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.