Son bir yıl içinde finansal piyasalarımızı etkileyen dalgalanmalara baktığımızda ilginç bir durumla karşılaşıyoruz: Ekonomi, siyaset ve sosyal dengeler üzerinde yabancı sermayenin etkisi büyük bir hızla artarken, bu ülkede yaşayan büyük çoğunluğunki sıfıra doğru koşuyor! Yabancı sermayenin tepki verdiği gelişmeler önemli, tepki vermedikleri ise önemsiz sayılıyor... Ekonomi politikaları adına önemli değişkenler, dış politika ve içerideki diğer parametreler büyük ölçüde yabancı yatırımcıların tercihi doğrultusunda şekilleniyor. Yabancı sermaye geliyor ise döviz kuru geriliyor, enflasyon beklentileri daha aşağıya geliyor, faizlerin gerilemesi mümkün olurken, menkul ve gayimenkul şeklindeki varlık değerleri yükseliyor. Tüm siyasi tercihler buna göre şekilleniyor; zira yabancı sermaye çıkmaya aşlarsa döviz kuru, enflasyon ve faizlerin yükseleceği, bilançoların yıpranmasıyla birlikte çok ciddi bir krize girileceği biliniyor! Durumu böyle algılayan ve Türkiye'yi pazarlamaya çalışanların tercihi de netleşiyor: siyasi irade yabancı sermayenin veya onları yönlendirenlerin taleplerini karşılamak için her şeyi yapacak, çelişmesi durumunda geniş kesimlerin hassasiyeti ciddiye alınmayacak ve görmezden gelinecek... Dış kökenli tehdit ve teşvik mekanizması bu ülkedeki siyasi iradeyi ipotek altında tutmaya devam edecek... Bu gerçeği kamufle etmek için bir sürü masal anlatılacak! AB paravanı arkasına saklanılacak veya hükümet olduk ama iktidar olamadık diyenler yabancı sermayeyi değil de, onların taleplerine direnen kesimleri suçlayacak... Kendisini dindar olarak niteleyenler ise bu teslimiyetten hiç rahatsız olmayacak! Bu olup bitenlere rağmen demokrasinin geliştiği, Türkiye'nin büyük bir dönüşüm geçirdiği iddia edilecek! Piyasa mekanizmasının mantığı ve döviz kuru, faiz ve vergi oranları gibi ekonomi politikasının temel değişkenlerinin farklı güçler tarafından belirlenmesini gerektiriyor. Aksi takdirde etkinliğin kaybolması ve sorunların ağırlaşması kaçınılmaz hale geliyor. Faiz oranlarını özerk Merkez Bankası'nın, vergi oranlarını geniş kesimleri temsil etmesi gereken siyasi iradenin ve döviz kurunu ise rekabet ortamına sahip piyasanın belirlemesi gerekiyor. Türkiye'deki durum bu şekle uygun, fakat özünde durum oldukça farklı. Bu üç temel değişkende doğrudan veya dolaylı olarak yabancı sermaye tarafından belirleniyor. Merkez Bankası'nın özekliği, hükümetin halkı temsil etmesi, piyasaın rekabetçi olması lafta kalmaktan öteye gidemiyor. Yabancı sermayeye bağımlılığın düzenli olarak artması, doğal olarak iradesizliği ve ilkesizliği de beraberinde getiriyor. Hatırlayın geçen sene haziran ayında kısa vadeli faizler neden yükseldi? Döviz kuru yükselip, enflasyon beklentileri bozulmasaydı, Merkez Bankası faizleri yükseltmek durumunda kalır mıydı? Bu durumda faizler üzerinde belirleyici olan özerk Merkez Bankası mı, yoksa yabancı sermaye mi? Vergi oranları konusunda son sözü hükümet mi, yoksa yabancı sermaye mi söylüyor? IMF destekli ekonomi programın yapısı, yabancı sermayeyi memnun etmek ve çekmek amacına yönelik değil mi? Vergi konusunda geniş kesimlerin yükü ile yabancı sermayeninki arasında bir adalet var mı? Bu çelişkilere, ne yapalım küreselleşiyoruz, geçiş döneminde bunlar olur diyerek geçiştirebilirsiniz. Ancak, sıkıntısı dayanılmaz boyutlara ulaşan geniş kesimlerin bu duruma ilelebet kayıtsız kalacağını düşünmeyin! Eninde sonunda geniş kesimler bir gün uyanır, ve tercihini bu çarpıklığı değiştirecek korumacı önlemleri telaffuz edenler lehine çevirir. Kriz korkusu veya medya yoluyla uyanmalarını engellemek bir gün imkânsız hale gelir, tavırlar ulus-devleti güçlendirmek amacına kilitlenir. Büyüyen küresel dengesizlikler şimdilik güçlü gibi görünen küresel sermayeye de büyük hatalar yaptırıyor, kaybedecek bir şeyi kalmayanların sayısı artarken, öfkesi büyüyor. Korumacılık, küreselcileri tehdit etmeye başlıyor. Bu yeni kutuplaşma her iki kesimi de körleştiriyor; bir taraf geniş kesimlerin yaşadığı olumsuzlukları görmezden gelirken, diğer kesim bu oyunu oynamak yerine dengesizliğin yön değiştirdiği başka bir oyun kurma yönünde kafa yormak zorunda kalıyor. Döviz kurunun gerilemesi finansal piyasaları coşturabilir, fakat bu durumdan olumsuz etkilenen geniş kesimler de eninde sonunda kendi çıkarlarını korumanın bir yolunu bulur! Yabancı sermaye ile toplumun çıkarlarının çatıştığı kanaati güçlendikçe, seçim meydanlarındaki heyecan da yükselecek... Zira krizi zaten yaşayanların krizden korkması mümkün olamaz...Uğur Civelek
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.