Allah'ın malını talan edecekler
İmam Ali (a.s.) bir hutbesinde Beytü'l-mal ile ilgili olarak şöyle buyuruyor: "... Ama beni üzen şudur ki bu ümmetin yönetiminin akılsız ve fasit insanların eline düşüp Allah'ın malını kendilerine alıp elden ele dolaştırmalarından korkuyorum"
20.03.2016 00:00:00
Abdurrahman bin Af öldüğünde geride büyük bir servet bırakmıştı. Kâ'b, onun hakkında olumlu konuşup, "Allah ona dünya ve âhiret hayrını vermiştir" deyince, Hz. Ebuzer, ona şöyle dedi: "Ey Yahudi tohumu! Bu kadar mal ve servet miras bırakan birisini rahmetle anıyor ve Allah'ın ona, dünya ve ahiret saadeti vereceğini mi sanıyorsun ki onun için bu kadar ümitleniyorsun?"
Şüphesiz Hz. Ebuzer'in itirazı Abdurrahman ve onun gibi hiçbir şeye sahip olmazken onca mal mülkü nasıl topladıklarınaydı; öyle ki öldükten sonra külçe altınları baltayla parçalayıp, vârislerin arasında taksim etmekten baltacıların elleri kabarmıştı! Servetinin sekizde biri dört hanımı arasında taksim edildiğinde, her birine seksen bin dinar düştü!
O, bu serveti ticaret, ziraat veya fabrikalarından elde etmemişti. Müslümanların Beytü'l-malından alınan, halife tarafından bağışlanan mallar idi bunlar. Hz. Ebuzer'in itirazı böyle servetler içindi. Bu, bütün mal sahipleri hakkında aynı görüşü benimsediğine delil teşkil etmez.
Hz. Ebuzer, sadece Beytü'l-malı "Allah'ın malı" biliyordu ve şahsi mülkiyetleri kabul ediyordu. Muaviye, saray yaptırdığında Hz. Ebuzer ona şöyle dedi: "Bu saray eğer Beytü'l-maldan yapılmışsa, Müslümanlara hıyânet etmişsin ve eğer kendi şahsi malından yaptırmış isen israf etmişsin." O, bu sözüyle malı açıkça ikiye ayırmıştır ve de hıyanet ve israftan men etmiştir; asıl tasarruf hakkından değil. Buna ilaveten, Muaviye ona üç yüz dinar yolladığında şöyle dedi: "Eğer bu para bu yıl benim Beytü'l-maldan kesilen hakkım ise kabul ediyorum. Yok, eğer hediye ise benim ona ihtiyacım yoktur."
Hz. Ebuzer'in Beytü'l-mala "Allah'ın malı" demesi Resulullah'a (s.a.a) uyduğundandır. Öyle ki Resûlullah da şöyle buyurmuştur: "As'ın çocukları otuz tane olduğunda Allah'ın malını kendilerine çekip, birbirlerine devredecekler."
Ömer bin Hattab da Beytü'l-malı Allah'ın malı diye adlandırıyordu. Ebu Hureyre, Bahreyn valiliğinden ayrılıp, aşırı servetle Medine'ye geldiğinde Ömer, ona şöyle dedi: "Ey Allah'ın ve Kitabının düşmanı, Allah'ın malını çaldın değil mi?" (el-Emval-u Ebi Ubeyd, s.269).
Emirü'l-Müminin Ali (a.s) da defalarca hutbelerinde Beytü'l-malı, Allah'ın malı diye adlandırmıştır. Örneğin Nehcü'l-Belağa'nın Şıkşıkıye hutbesi diye meşhur hutbesinde şöyle buyuruyor: "Osman'ın yakınları elele vererek bahar otları yiyen develer gibi Allah'ın malını yediler." (Nehcü'l-Belağa 3. Hutbe).
Diğer bir hutbede de şöyle buyurmuştur: "Eğer Beytü'l-mal benim şahsi malım olsaydı, onu Müslümanların arasında eşit bir şekilde taksim ederdim ve kimseyi birbirinden ayırt etmezdim, kaldı ki bu mal, Allah'ın malıdır." (a.g.e., 126. Hutbe).
Yine diğer bir hutbede şöyle buyuruyor: "... Ama beni üzen şudur ki bu ümmetin yönetiminin akılsız ve fasit insanların eline düşüp Allah'ın malını kendilerine alıp elden ele dolaştırmalarından korkuyorum." (Nehcü'l-Belağa, 62. Mektup).
Görüldüğü üzere Beytü'l-mala "Allah'ın malı" denmesi sadece Hz. Ebuzer'in icadı olan bir şey değildi ve bizzat Allah Resulü'nün zamanından beri İslam toplumunda yaygın bir tabirdi.
Şüphesiz Hz. Ebuzer'in itirazı Abdurrahman ve onun gibi hiçbir şeye sahip olmazken onca mal mülkü nasıl topladıklarınaydı; öyle ki öldükten sonra külçe altınları baltayla parçalayıp, vârislerin arasında taksim etmekten baltacıların elleri kabarmıştı! Servetinin sekizde biri dört hanımı arasında taksim edildiğinde, her birine seksen bin dinar düştü!
O, bu serveti ticaret, ziraat veya fabrikalarından elde etmemişti. Müslümanların Beytü'l-malından alınan, halife tarafından bağışlanan mallar idi bunlar. Hz. Ebuzer'in itirazı böyle servetler içindi. Bu, bütün mal sahipleri hakkında aynı görüşü benimsediğine delil teşkil etmez.
Hz. Ebuzer, sadece Beytü'l-malı "Allah'ın malı" biliyordu ve şahsi mülkiyetleri kabul ediyordu. Muaviye, saray yaptırdığında Hz. Ebuzer ona şöyle dedi: "Bu saray eğer Beytü'l-maldan yapılmışsa, Müslümanlara hıyânet etmişsin ve eğer kendi şahsi malından yaptırmış isen israf etmişsin." O, bu sözüyle malı açıkça ikiye ayırmıştır ve de hıyanet ve israftan men etmiştir; asıl tasarruf hakkından değil. Buna ilaveten, Muaviye ona üç yüz dinar yolladığında şöyle dedi: "Eğer bu para bu yıl benim Beytü'l-maldan kesilen hakkım ise kabul ediyorum. Yok, eğer hediye ise benim ona ihtiyacım yoktur."
Hz. Ebuzer'in Beytü'l-mala "Allah'ın malı" demesi Resulullah'a (s.a.a) uyduğundandır. Öyle ki Resûlullah da şöyle buyurmuştur: "As'ın çocukları otuz tane olduğunda Allah'ın malını kendilerine çekip, birbirlerine devredecekler."
Ömer bin Hattab da Beytü'l-malı Allah'ın malı diye adlandırıyordu. Ebu Hureyre, Bahreyn valiliğinden ayrılıp, aşırı servetle Medine'ye geldiğinde Ömer, ona şöyle dedi: "Ey Allah'ın ve Kitabının düşmanı, Allah'ın malını çaldın değil mi?" (el-Emval-u Ebi Ubeyd, s.269).
Emirü'l-Müminin Ali (a.s) da defalarca hutbelerinde Beytü'l-malı, Allah'ın malı diye adlandırmıştır. Örneğin Nehcü'l-Belağa'nın Şıkşıkıye hutbesi diye meşhur hutbesinde şöyle buyuruyor: "Osman'ın yakınları elele vererek bahar otları yiyen develer gibi Allah'ın malını yediler." (Nehcü'l-Belağa 3. Hutbe).
Diğer bir hutbede de şöyle buyurmuştur: "Eğer Beytü'l-mal benim şahsi malım olsaydı, onu Müslümanların arasında eşit bir şekilde taksim ederdim ve kimseyi birbirinden ayırt etmezdim, kaldı ki bu mal, Allah'ın malıdır." (a.g.e., 126. Hutbe).
Yine diğer bir hutbede şöyle buyuruyor: "... Ama beni üzen şudur ki bu ümmetin yönetiminin akılsız ve fasit insanların eline düşüp Allah'ın malını kendilerine alıp elden ele dolaştırmalarından korkuyorum." (Nehcü'l-Belağa, 62. Mektup).
Görüldüğü üzere Beytü'l-mala "Allah'ın malı" denmesi sadece Hz. Ebuzer'in icadı olan bir şey değildi ve bizzat Allah Resulü'nün zamanından beri İslam toplumunda yaygın bir tabirdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.