TBMM'NİN açılışında Cumhurbaşkanı'nın konuşması ve onunkinden daha mühim diyebileceğimiz, akşamki kokteylde Genelkurmay Başkanı'nın sarf ettiği bir cümle, karışık manzarayı aydınlatacak bir mana taşımaktadır. Bu cümleye pazartesi günkü yazımı yazdıktan sonra muttali oldum. Bu yazımı da pazar akşamı henüz Lüksemburg'dan kati bir haber gelmemişken yazıyorum. Aynı şamata devam ediyor. TBMM Başkanı'nın, iki gün önce Ermeni konferansını destekler sözlerinden sonra, şimdi o sözleri hiç söylememiş gibi, Meclis'te hamasi bir konuşma yapması ve Avrupa Parlamentosu'na çatması, kim, kime, niçin, ne rolü yapıyor, diye düşündürecek cinsten bir jestti. Rol değil, demokrasi icabı denirse, demokrasinin Türkiye'deki bu son günlerde en zaruri icabı, başta Sayın Başbakan, AKP'li milletvekillerinin Meclis'te yıllardır bekleyen, yolsuzluk iddialı adl" dosyalarının üzerinden dokunulmazlık zırhının kaldırılmasıdır. Bu benim fikrim ve teklifim de değildir. Ama TBMM Başkanı'nın vazifesidir. Kendi seçim bildirgelerinde millete vaad ettikleri bir husustur. Gerekeni demediGelelim, Sayın Başbakan'ın Kızılcahamam'da AKP'li milletvekillerine yaptığı hamasi konuşmaya ve Eğer bizi almazsa, AB, bir Hıristiyan Kulübü olarak kalır ve küresel bir aktör olamaz, bizi almak bizden çok onun menfaatinedir sözlerine. Kendi hesabıma acı acı güldüm. Çünkü bir tek milletvekili çıkıp da öyleyse üç yıldır onlar kedi, biz fare olduk. Bu sözleri onlara söyleyip ikna edeceğine, hep bir adım önde işi götürmeye kalktın, milletin cebinden bu kadar fedakarlığı, AB'yi küresel aktör yapmak için mi göze aldın? Çocuk muyuz biz kanacak? diyemedi. Çünkü hepsinin seçim kaderi Tayyip demokrasisine göre Başbakan'ın ellerinde idi. Bu iş olmazEvet, şu anda yazımı yazarken 3 Ekim için Lüksemburg'da ne karar verilecek? Meselesi beni hiç ilgilendirmiyor. Çünkü, ülkemin medyası işi o hale getirmiş ki sanki Türkiye'nin üyelik yolu açılacak ve hemen üye olacak. Halbuki haklarını yemeyelim. Avrupalılar, anlayan için her şeyi apaçık söylediler, altmış yetmiş başlık var, her birisi için yirmibeş ülkenin evet demesi lazım. Bu iş 2016'dan önce olmaz, olsa ve siz her şeyi yapsanız bile biz yine de son anda sizi almayabiliriz. Yahut alsak bile, serbest dolaşımı değil, vizesiz gelmeyi unutun. Hele mali bakımdan sizi hazmedecek hale gelmemiz gerek, müzakerenin ucu açık dediler. Böyle beş para etmez bir müzakere açılması için bizimkiler neler feda etmediler ki? En nihayet Ermeni soykırımı iftirasını bile ecdadın ruhundan sıkılmadan demokrasi içine sokmaya çalıştılar. Anlaşıldı ki, AKP de demokrasiyi milletin başına bir çuval gibi geçirmek niyetinde. 1969'dan beri AB'ye karşıyım. Sebeplerini açıkladım. Bu sefer sadece AB'ye değil, bu beş para etmez müzakere için yapılan fedakarlıklara daha çok karşıyım. Eğer diplomatsan, iktidarsan, hükumetsen, onların sana muhtaç olduğuna kani isen fedakarlığı onlara yaptır da görelim ve sana teşekkür edelim. Yörük sırtından kurban kesme açıkgözlülüğünü diplomasi diye yutturma.Yıllarca önce yazdım... Bir tek şartı kabul ettir, ben bütün itirazlarımı geriye alayım. Yarın serbest dolaşımı kabul edeceklerse bugün Kıbrıs'ı da verelim dedim. Fakat bu acemi kadro, başarı değil başarı gibi görünen bir şeye muhtaçtı. Ama bir de Türkiye'nin güvenliği ve mill" haysiyeti vardı. İşte o noktada o cümle imdada geldi. (Ergun Göze / Tercüman)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.