“Her ağacın dibinde bir çift var. Sanki yatak odasında gibi hareket ediyorlar." Bu sözler Bursa Emniyet Müdürü Ali Osman Kahya'ya ait. Mahalle muhtarlarıyla toplantı yapan Kahya, şikayetleri dinledikten sonra malumu ilan etti. Sözleri aynen şöyle; "Kültürpark'a gidiyor musunuz bilmiyorum. Her ağacın dibinde bir çift var. Sanki yatak odasındaki gibi hareket ediyorlar. Bu kanıma dokunuyor benim. Yasa buna cevaz vermiş. Yüce Meclis'imiz böyle bir karar çıkarmış. Gönüllü olduğu müddetçe, 'Sizler de yapabilirsiniz' diyor. Yani serbest. Bu kanunlardan kaynaklanan bir şey. Buna polis bir şey yapamıyor." Bursa böyle de diğer yerler farklı mı? Değil elbet! En büyük rezillik İstanbul'da. Mesala, özellikle hafta sonları ailenizle birlikte Gülhane Parkına gitmeniz mümkün değil. Manzarayı edep sınırları içinde tarif edecek kelime bulmak neredeyse imkansız. Benzer görüntülerle otobüslerde, metrobüslerde hatta ve hatta cami avlularında bile karşılaşmak mümkün. Evet, bu rezillik karşısında Bursa Emniyet Müdürünün de ifade ettiği gibi, polisin bir şey yapması mümkün değil. Neden mümkün olmadığını da bizzat kendisi açıklıyor; "Yasa buna cevaz vermiş. Yüce Meclis'imiz böyle bir karar çıkarmış" diyor. Evet... Yüce Meclis'imiz cevaz (izin) vermiş! Bu cevaz ne zaman ve neden verilmiş siz bir araştırın! Avrupa Birliği'ne uyum adına çıkarılan yasalara özellikle dikkatlice bakın. Bakın, bakın ki kim AK kim kara bir kez daha görün! 10 yıldır tek başına iktidarda olan AK parti döneminde yetişen dindar gençlik bu mu? Artık ağaç diplerini mesken tutmuş bir dindar (!) gençliğimiz mi olacak? Bursa Emniyet Müdürünün sözlerine yeniden bakalım: "Yüce Meclis'imiz böyle bir karar çıkarmış. Gönüllü olduğu müddetçe, 'Sizler de yapabilirsiniz' diyor." İstedikleri yasayı istedikleri zaman çıkaran hükümetimiz bu konuda kendini ne kadar mesul görüyor acaba! % 99'u müslüman olan bir milletin evlatlarının bu duruma düşmeleri trajik bir durum. Aslında hepimizin oturup ağlaması gerekiyor, bize ne oldu da böyle olduk diye! Bu durumu ekranları saran iğrençliklerin sokağa yansıması olarak da değerlendirebiliriz. Hemen her kanalda üçer beşer yayınlanan diziler ne yazık ki ahlaki tahribat yapıyor. Koca bir nesil milli ve manevi değerlerinden koparılıyor, haçlı limanına demirleniyor. Adı müslüman adı olan ama yaşantısıyla bir hıristiyandan farkı olmayan, onlar gibi yaşayan, düşünen bir nesil hedefleniyor.
DİNLERARASI DİYALOG FİTNESİNİN ETKİSİ!
Papazlı iftar sofraları, sırat köprüsünden geçirilip cennete konan gayr-ı müslimler ve daha neler neler... Bu tahribatta da başrolü kamuoyunda "dini kanal" olarak bilinen bir kaç televizyon oynuyor. Vatikan'ın İslam dünyasında Hıristiyanlığı yaymak için devreye koyduğu ve şimdilerde ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin de (BOP) en önemli argümanlarından olan Dinlerarası Diyalog, sözde İslami kanalların yayınladığı dizilerde sinsice milletin bilinçaltına yerleştiriliyor. Adeta birer "yalanyolu" haline gelen bu kanallarda "camiye de gittim, kiliseye de, içim huzurla doldu" şeklinde diyaloglar artık sıradan hale geldi. Gençlere "Hıristiyan ya da müslüman olmanız arasında hiçbir fark yok!" mesajı veriliyor. Yıllardır sinsice faaliyetteler! İçi boşaltılan bir İslam inancı hayata geçiriliyor. Bu da ABD'nin Ilımlı İslam'ından başka bir şey değil. Hemen belirtelim Ilımlı İslam'ın bizim yüce dinimiz İslam ile uzaktan yakından bir ilgisi, alakası yok. Bu tamamen ABD çıkarlarına hizmet doğrultusunda yeniden dizayn edilmiş bir din, bir müslüman dünyası demek. Önce insanlarımız dini açıdan cahil bırakıldı, Kur'an'ından, Peygamberinden, Ehl-i Beyt'inden koparıldı. Sonra dakendi çıkarları doğrultusunda geliştirdikleri planı din diye halka sundular. Insanlar da önlerine konanı din sanmaya başladı. Sunum profesyonelce yapıldı, yapılıyor. Içimizden seçtikleri, hocaefendi kılıklıları kullandılar, kullanıyorlar. Bu basit bir plan değil, (Hz. Peygamber Deccal fitnesi diyor) ne yazık ki maya da tuttu! Gelinen noktada Yahudi ve Hristiyanları cennete koyup, Müslümana karşı acımasız olan bir güruh türedi. Ortadoğu'da yaşananlar bunun en kahredici örneği. Ne demek istediğimi anlamanız için başta Irak ve Afganistan olmak üzere bu coğrafyada milyonlarca müslümanın kanına giren ABD'ye derin bir hoşgörü ile bakıp Şiileri kafir, terörist ilan eden insanlara bakmanız yeterli. Netice itibariyle müslüman Türk milleti imanı ile imtihan edilmektedir. Allah (c.c.) hepimizi iman zaafiyetinden, Deccal fitnesinden muhafaza etsin.! . .....
CİNAYETLER, İNTİHARLAR ARTTI!
Toplumu saran ahlaki çöküntünün farklı yansımaları da var. Son yıllarda cinayetlerde, intiharlarda, hırsızlıklarda, alkol ve uyuşturucu kullanımında korkutan bir artış var. Gün geçmiyor ki haber bültenlerinde bir vahşet haberi verilmesin. İnsanları maddi ve manevi yönden rahatlatacak köklü tedbirlerin acilen alınması gerekli görünüyor. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'den umut verici bir açıklama geldi. Adana'da konuşan başkan Görmez, "Müftülük binalarımızı şehrin manevi duruşunu sergileyen yapılar olarak görmeliyiz. İçinde yaşadığımız şehrin sosyal yaralarını sarmayı din hizmetinin ayrılmaz bir parçası olarak görmezsek, işimizi yeterince iyi yapamıyoruz demektir. Herhangi bir şehrimizde sokağa terkedilmiş kaç çocuk var? Bunu bilmek, bizim için en az namaz kadar önemlidir. Kaç tane unutulmuş yaşlımız var? Yoksulluğa düşmüş kaç tane kardeşimiz var? Maneviyattan uzaklaşmış, inancını yitirmiş kaç insanımız var? Bunları bilmek, bir din görevlisi için namaz kadar önemlidir" dedi. Bu sözler güzel sözler. Bin an önce gereğinin yapılması ise en büyük temennimiz.
DİNLERARASI DİYALOG FİTNESİNİN ETKİSİ!
Papazlı iftar sofraları, sırat köprüsünden geçirilip cennete konan gayr-ı müslimler ve daha neler neler... Bu tahribatta da başrolü kamuoyunda "dini kanal" olarak bilinen bir kaç televizyon oynuyor. Vatikan'ın İslam dünyasında Hıristiyanlığı yaymak için devreye koyduğu ve şimdilerde ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin de (BOP) en önemli argümanlarından olan Dinlerarası Diyalog, sözde İslami kanalların yayınladığı dizilerde sinsice milletin bilinçaltına yerleştiriliyor. Adeta birer "yalanyolu" haline gelen bu kanallarda "camiye de gittim, kiliseye de, içim huzurla doldu" şeklinde diyaloglar artık sıradan hale geldi. Gençlere "Hıristiyan ya da müslüman olmanız arasında hiçbir fark yok!" mesajı veriliyor. Yıllardır sinsice faaliyetteler! İçi boşaltılan bir İslam inancı hayata geçiriliyor. Bu da ABD'nin Ilımlı İslam'ından başka bir şey değil. Hemen belirtelim Ilımlı İslam'ın bizim yüce dinimiz İslam ile uzaktan yakından bir ilgisi, alakası yok. Bu tamamen ABD çıkarlarına hizmet doğrultusunda yeniden dizayn edilmiş bir din, bir müslüman dünyası demek. Önce insanlarımız dini açıdan cahil bırakıldı, Kur'an'ından, Peygamberinden, Ehl-i Beyt'inden koparıldı. Sonra dakendi çıkarları doğrultusunda geliştirdikleri planı din diye halka sundular. Insanlar da önlerine konanı din sanmaya başladı. Sunum profesyonelce yapıldı, yapılıyor. Içimizden seçtikleri, hocaefendi kılıklıları kullandılar, kullanıyorlar. Bu basit bir plan değil, (Hz. Peygamber Deccal fitnesi diyor) ne yazık ki maya da tuttu! Gelinen noktada Yahudi ve Hristiyanları cennete koyup, Müslümana karşı acımasız olan bir güruh türedi. Ortadoğu'da yaşananlar bunun en kahredici örneği. Ne demek istediğimi anlamanız için başta Irak ve Afganistan olmak üzere bu coğrafyada milyonlarca müslümanın kanına giren ABD'ye derin bir hoşgörü ile bakıp Şiileri kafir, terörist ilan eden insanlara bakmanız yeterli. Netice itibariyle müslüman Türk milleti imanı ile imtihan edilmektedir. Allah (c.c.) hepimizi iman zaafiyetinden, Deccal fitnesinden muhafaza etsin.! . .....
CİNAYETLER, İNTİHARLAR ARTTI!
Toplumu saran ahlaki çöküntünün farklı yansımaları da var. Son yıllarda cinayetlerde, intiharlarda, hırsızlıklarda, alkol ve uyuşturucu kullanımında korkutan bir artış var. Gün geçmiyor ki haber bültenlerinde bir vahşet haberi verilmesin. İnsanları maddi ve manevi yönden rahatlatacak köklü tedbirlerin acilen alınması gerekli görünüyor. Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez'den umut verici bir açıklama geldi. Adana'da konuşan başkan Görmez, "Müftülük binalarımızı şehrin manevi duruşunu sergileyen yapılar olarak görmeliyiz. İçinde yaşadığımız şehrin sosyal yaralarını sarmayı din hizmetinin ayrılmaz bir parçası olarak görmezsek, işimizi yeterince iyi yapamıyoruz demektir. Herhangi bir şehrimizde sokağa terkedilmiş kaç çocuk var? Bunu bilmek, bizim için en az namaz kadar önemlidir. Kaç tane unutulmuş yaşlımız var? Yoksulluğa düşmüş kaç tane kardeşimiz var? Maneviyattan uzaklaşmış, inancını yitirmiş kaç insanımız var? Bunları bilmek, bir din görevlisi için namaz kadar önemlidir" dedi. Bu sözler güzel sözler. Bin an önce gereğinin yapılması ise en büyük temennimiz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Bayram Çoşgun / diğer yazıları
- Teröriste kravat taktırınca! / 01.03.2025
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024
- Sosyal medyada İslam’a alçak saldırılar / 22.02.2025
- Artık bu işin suyu çıktı! / 13.02.2025
- CHP, Erdoğan ne isterse veriyor! / 05.02.2025
- Futbol üzerine / 30.01.2025
- SMA hastası çocuklar ve aileleri / 24.01.2025
- Haklı çıkmaya devam ediyor / 16.01.2025
- Ne günlere kaldık! / 06.01.2025
- BOP ve Türkiye / 01.01.2025
- Suriye’de mezhep çatışması çıkarmak istiyorlar / 28.12.2024


















































































