Dinlerarası diyalog adı ve faaliyetleri yeni yeni duyulmaya başlamıştı. Vatandaş bunun ne manaya geldiğini, ilerde nelerle karşılaşacağını bilmiyordu. Ve hatta kandırılmış nice Müslüman'ın paraları buraya kanalize ediliyor; Müslüman'ın paralarıyla misyonerlik yapılıyordu.
Adına da hizmet deniliyordu! O yıllarda; bu faaliyetin "Vatikan projesi ve deccal fitnesi olduğunu, nihai hedefinin de dini ve milli bütünlüğümüzü parçalamak suretiyle topraklarımızın işgaline zemin hazırlamak olduğunu" söyleyen bir kutlu ses duyduk. Önceleri bizler bile anlamakta zorlandık. Hatta bir gün bize "benim sözlerimi şu anda siz bile anlamakta zorlanıyorsunuz ama benim işaret ettiğim o günleri siz de göreceksiniz" demişti.
Bu kutlu ses Prof. Dr. Haydar Baş'a aitti. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey daha tehlikenin başlangıcında ciddi ikazlarda bulunmuştu. Dinlerarası diyalog sürecinin nasıl işleyeceğini ve yaşanabilecek tehlikeleri, şöylece dile getirmişti: "Dinlerarası diyalogun asıl maksadı; millî bütünlüğü sarsmaktır, millî bütünlüğü ortadan kaldırmaktır.
Diyalog çalışmaları her ne kadar dinî görülse de esas nedeni millî bütünlüğümüzü, Türk kimliğini tahrip etmektir. Dinlerarası diyalog ülkemizde dinî ve millî bütünlüğümüze öyle zararlar verecek ki, bunu hayal bile edemezsiniz. Tahribat üç aşamalı olacaktır.
Önce, kalplerdeki ehl-i kitaba olan sevgisizlik kırılacak, sonra muhiplik (sevgi, muhabbet) dönemi başlayacak, daha sonra da Hıristiyanlaştırma dönemi başlayacaktır. O zaman tahribatın en hızla yayıldığı dönem olacaktır" cevabını vermişti.
Tahribatın başlangıcı; önce hahamlı, papazlı iftar yemekleri ile başladı. Adını bile duymadığımız Hıristiyan ve Yahudi din adamlarını milletimizin gündemine soktular. İnsanların düşünce ufuklarına zehirli tohumlar böylece ekildi. Gayr-i Müslim akaidine tepkiler kırıldı, sevgi tohumları ekildi. Toplumun "koruma refleksi" böylece tahrip edilmeye başlandı.
Düzenlenen Abant toplantılarıyla insanların gönülleri bulandırıldı, "İbrahim'î din" propagandalarıyla zihinler karıştırıldı. "Ilımlı İslam" dediler, "Ehl-i kitapla ittifak" dediler, yüreklerdeki Tevhit inancını boğmaya çalıştılar. "Akıl-vahiy" polemiği çıkartarak gaybe iman akidesini sarstılar ve böylece batıl düşünceleri kitlelere aşıladılar.
Sonra da yapılan bu tahribatların adına "hizmet" (!) dediler... Nice saf, temiz gönülleri ifsat ettiler, nice imkânları heba ettiler. Adım adım yürüyen süreç öyle bir noktaya geldi ki; ülkemizi yönetenler "milliyetçiliği ayakları altına alıyor", birileri "bu topraklarda yaşayan herkesin etle tırnak gibi olmadığını" söyleyebiliyor; "ben Türk değilim" diyebiliyor. Ben Türk değilim diyenlere Kandil'den tebrik mesajları geliyor! Müslüman Türk çocukları boyunlarında haçla geziyor.
Ortaokul talebesi Müslüman Türk ailesine mensup bir çocuk "ben Hıristiyan oldum" diyebiliyor, okula İncil getirip derste okumaya kalkışabiliyor, itiraz eden öğretmenine "bu benim tercihimdir, istediğim kitabı okurum seni ilgilendirmez" diyebiliyor.
Ve bütün bunlar; dindarlık ve muhafazakârlık iddiasında bulunanların oylarıyla iktidar olan; sözde dindarların zamanında oluyor! Velhasıl bu milletin rüyasında bile görse inanmayacağı ama Prof. Dr. Haydar Baş'ın ısrarla uyardığı günler yaşanıyor. Eğer Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yaptığı uyarılara kulak vermez, tavsiye ettikleri yapılmazsa; bizi çok kötü günler bekliyor. Sözün özü; Türk milleti adım adım dağılma sürecine doğru yol alıyor.
Adına da hizmet deniliyordu! O yıllarda; bu faaliyetin "Vatikan projesi ve deccal fitnesi olduğunu, nihai hedefinin de dini ve milli bütünlüğümüzü parçalamak suretiyle topraklarımızın işgaline zemin hazırlamak olduğunu" söyleyen bir kutlu ses duyduk. Önceleri bizler bile anlamakta zorlandık. Hatta bir gün bize "benim sözlerimi şu anda siz bile anlamakta zorlanıyorsunuz ama benim işaret ettiğim o günleri siz de göreceksiniz" demişti.
Bu kutlu ses Prof. Dr. Haydar Baş'a aitti. Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey daha tehlikenin başlangıcında ciddi ikazlarda bulunmuştu. Dinlerarası diyalog sürecinin nasıl işleyeceğini ve yaşanabilecek tehlikeleri, şöylece dile getirmişti: "Dinlerarası diyalogun asıl maksadı; millî bütünlüğü sarsmaktır, millî bütünlüğü ortadan kaldırmaktır.
Diyalog çalışmaları her ne kadar dinî görülse de esas nedeni millî bütünlüğümüzü, Türk kimliğini tahrip etmektir. Dinlerarası diyalog ülkemizde dinî ve millî bütünlüğümüze öyle zararlar verecek ki, bunu hayal bile edemezsiniz. Tahribat üç aşamalı olacaktır.
Önce, kalplerdeki ehl-i kitaba olan sevgisizlik kırılacak, sonra muhiplik (sevgi, muhabbet) dönemi başlayacak, daha sonra da Hıristiyanlaştırma dönemi başlayacaktır. O zaman tahribatın en hızla yayıldığı dönem olacaktır" cevabını vermişti.
Tahribatın başlangıcı; önce hahamlı, papazlı iftar yemekleri ile başladı. Adını bile duymadığımız Hıristiyan ve Yahudi din adamlarını milletimizin gündemine soktular. İnsanların düşünce ufuklarına zehirli tohumlar böylece ekildi. Gayr-i Müslim akaidine tepkiler kırıldı, sevgi tohumları ekildi. Toplumun "koruma refleksi" böylece tahrip edilmeye başlandı.
Düzenlenen Abant toplantılarıyla insanların gönülleri bulandırıldı, "İbrahim'î din" propagandalarıyla zihinler karıştırıldı. "Ilımlı İslam" dediler, "Ehl-i kitapla ittifak" dediler, yüreklerdeki Tevhit inancını boğmaya çalıştılar. "Akıl-vahiy" polemiği çıkartarak gaybe iman akidesini sarstılar ve böylece batıl düşünceleri kitlelere aşıladılar.
Sonra da yapılan bu tahribatların adına "hizmet" (!) dediler... Nice saf, temiz gönülleri ifsat ettiler, nice imkânları heba ettiler. Adım adım yürüyen süreç öyle bir noktaya geldi ki; ülkemizi yönetenler "milliyetçiliği ayakları altına alıyor", birileri "bu topraklarda yaşayan herkesin etle tırnak gibi olmadığını" söyleyebiliyor; "ben Türk değilim" diyebiliyor. Ben Türk değilim diyenlere Kandil'den tebrik mesajları geliyor! Müslüman Türk çocukları boyunlarında haçla geziyor.
Ortaokul talebesi Müslüman Türk ailesine mensup bir çocuk "ben Hıristiyan oldum" diyebiliyor, okula İncil getirip derste okumaya kalkışabiliyor, itiraz eden öğretmenine "bu benim tercihimdir, istediğim kitabı okurum seni ilgilendirmez" diyebiliyor.
Ve bütün bunlar; dindarlık ve muhafazakârlık iddiasında bulunanların oylarıyla iktidar olan; sözde dindarların zamanında oluyor! Velhasıl bu milletin rüyasında bile görse inanmayacağı ama Prof. Dr. Haydar Baş'ın ısrarla uyardığı günler yaşanıyor. Eğer Prof. Dr. Haydar Baş hocamızın yaptığı uyarılara kulak vermez, tavsiye ettikleri yapılmazsa; bizi çok kötü günler bekliyor. Sözün özü; Türk milleti adım adım dağılma sürecine doğru yol alıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Uğur Kepekçi / diğer yazıları
- Asgari ücret tartışmaları ve görmezden gelinen gerçek / 20.12.2025
- Haset, iyiliği yakan gizli ateştir / 19.12.2025
- Münafığın vasıfları ve tehlikeleri / 18.12.2025
- İbadet ve güzel ahlâk kulluğun ayrılmaz parçalarıdır / 17.12.2025
- Kokuşmuşluk algısı ve demokrasi tartışması / 16.12.2025
- Mümin iki kanatlı kuş gibidir / 15.12.2025
- Yalan toplumu çürütüyor / 14.12.2025
- 7 Aralık BTP Kongresiyle siyasette değişen denge / 13.12.2025
- Hüseyin Baş geleceğe yürüyor / 12.12.2025
- Atatürk’ten Haydar Baş’a, Haydar Baş’tan Hüseyin Baş’a uzanan vizyon / 11.12.2025
- Haset, iyiliği yakan gizli ateştir / 19.12.2025
- Münafığın vasıfları ve tehlikeleri / 18.12.2025
- İbadet ve güzel ahlâk kulluğun ayrılmaz parçalarıdır / 17.12.2025
- Kokuşmuşluk algısı ve demokrasi tartışması / 16.12.2025
- Mümin iki kanatlı kuş gibidir / 15.12.2025
- Yalan toplumu çürütüyor / 14.12.2025
- 7 Aralık BTP Kongresiyle siyasette değişen denge / 13.12.2025
- Hüseyin Baş geleceğe yürüyor / 12.12.2025
- Atatürk’ten Haydar Baş’a, Haydar Baş’tan Hüseyin Baş’a uzanan vizyon / 11.12.2025

















































































