AB'nin yeni ortak anayasası için yapılan referandumlarda, önce Fransa, sonra da Hollanda Türkiye'ye 'naniiik - ceeee' yaptı. Hollanda'daki, Türkiye karşıtı kampanyanın lideri de hiç yüksünmeden yüzde 60 'Hayır' çıkan referandum sonucuyla 'Türkleri durdurduk!' dedi. Şimdi, Fransa kendi kamuoyunu rahatlatmak, gelecek yılki seçimlerde de yine 'Türkiye ve Türkler malzemesini' kullanabilmek için, yeni koşullar, yeni yaptırımlar peşinde. Öncelikle3 Ekim'de müzakerelere başlanmasının 'ertelenmesi', Türkiye'nin tarımsal destek fonlarından yararlanmasının geciktirilmesi, sürecin uzatılması ve yeni koşullara bağlanması düşünülen iki yeni önlem. Üçüncüsü de zaten bilinen ve ta baştan beri Mösyö Şirak tarafından hep söylenen 'imtiyazlı üyeliğe razı olun' politikası.AB'nin 'siyasal bütünleşmesinin ve birleşik tek devletleşmesinin' yolunu açacak ortak anayasa, referandumlarda art arda 'ret' edilince, netice bence BMC! Yani bozulma, dağılma. İtalya'ya bakarsanız, AB'nin 'ekonomik ve parasal bütünleşmesini' de oylamaya hazırlanıyor. Tek paraya, yuroya geçişi referanduma sunup, İtalyanlara 'Kendi ulusal paramıza, Liret'e dönelim mi?' diye sormayı planlıyor.Aklımızı başımıza alma zamanı. Türkiye'nin 'Mevcut ve bugünkü AB'ye tam üyeliği' için öngörülen süre-süreç, 10 - 20 yıl arasında telaffuz ediliyor. O da, o zaman 'bugünkü AB' hala varsa, hayattaysa, yaşıyorsa! Muhtemelen de olmayacak! Kendi kendimize eziyet etmenin anlamı yok. Gelecek 20 yılı daha boş ümitlerin, hayallerin peşinde koşarak geçirmenin hiç faydası yok.Bakmayın siz içerideki kimi AB'cilerin ya da 'Önce AB - ABD, sonra Ermenistan ve Patrikhane, seni gidi soykırımcı özür dile, Kıbrıs'ta bedel öde, hem işgaliye, hem duhuliye' diyenlerin dediklerine. Onlar 'kendilerine verilen, görev ve talimatları' yerine getiriyorlar. Bütün kusuru, kabahati Türkiye'ye yükleyip, AB adına kükreyip, 'hariçten' istendiği şekilde, 'ülkeyi sindirme, dolmuşa bindirme' vazifesini, 'politik, akademik, psikolojik ve medyatik' yollarla icra ediyorlar. Onları da kınamayın, varlık nedenleri bu. Hariç'ten geliyor, yedikleri ekmek, içtikleri su!Bu yolun sonu yok. Karanlık, aydınlıktan çok.AB diye hayallenip, 20 yıl daha debelenip, bekleyeceksen eğer,Ol bir devekuşu, kafanı kuma sok!Zülfikar Doğan / AkşamSinek küçük, mide bulandırdıKara sinek, sivrisinek, çeçe sineği, at sineği, Akdeniz sineği. Sinek deyip geçmeyin. Kimisi ısırdımı tifo, tifüs, dizanteri yapar. Kimisi koltuk devirir iktidar, bakan yıkar. Siyaseten 'en güçlü' sinek, Akdeniz sineği. Bakan devirdi! Tarım Bakanı Sami Güçlü, bundan sonra hayatı boyunca elinden filiti, DDT'yi, Şeltoks ve Raid sineksavarı düşürmez. Sineklerin yaklaşmasına izin vermez. Belki de Ana Muhalefet CHP'nin lideri Deniz Baykal'ın lakabı, 'domates' olduğu için, domateste Akdeniz sineğine göz yumup, siyasi rakibini yok etmek, partisi AKP'ye, hizmet etmek istedi. Ama tarladaki domates ile siyasetteki domates karışınca böyle oldu. Hem domatesler sinek doldu, hem de kendisi bakan koltuğundan oldu. Siyasi tarihimizde artık bir de 'Bakan deviren sinek' vücut buldu!Aman dikkat! Bir de 'İspanyol sineği' var! Rivayete göre, içeceğine İspanyol sineği konulan kadını 'saldırgan, cüretkar' yapar. Ancak ne malum, bir bakarsınız sinekten 'medet' uman erkeğin 'iktidarını' yıkar? Bakın bir sinek, hem bakan yıktı. Hem domates ihracatını yaktı. Hem de domatesi tarlada bırakıp, çiftçiyi '10 yeni kuruşa muhtaç' bıraktı! Bundan böyle diğer bakanlar, bakanlık umanlar, siyasete girmeyi planlayanlar, dikkatli olmalı. Enflasyonla, açlıkla, yokluk, yoksullukla, işsizlikle, terörle, IMF'yle, eğitimsizlikle ve diğer meselelerle mücadele yanında, bir de 'sinek ve börtü böcekle mücadele' planları olmalı. Seçim beyannamelerinde yer almalı. Duyurulur!Zülfikar Doğan / Akşam
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.