Tarih tesadüfler yumağı değildir. Etme bulma dünyasıdır. İran Şahı 1941’den 1979’a kadar İran’ı yönetti. Nasıl? İç ve dış politikada batı ve ABD yanlısı olarak. Tabi bu yönetim halkına huzur getirmedi, kendi sonunu getirdi. 979’da İran’da halk devrimi gerçekleşti.
Aynı yıl Irak devlet başkanı Ahmed Hasan el-Bekr’in istifası ile Saddam Hüseyin Irak’ın başına geçti. Tesadüf müydü? Hayır. Bunun ispatı da 1980’de başlayıp, 1988’e kadar süren İran-Irak savaşıdır. Aynı dine mensup iki halk, birilerinin istek ve menfaatleri doğrultusunda 8 yıl savaşıyor. Bu haliyle tesadüf olamaz.
Saddam 91’de Kuveyt’e giriyor. Neden? Zengin petrol kaynakları varmış ve onların kontrolünü elde edecekmiş vs. Irak’ın petrole ihtiyacı mı vardı? Ama ABD’nin bu bölgeye acil ihtiyacı vardı. 6 hafta süren savaş sonunda Saddam’ın ordusu Kuveyt’ten çekildi, ABD ordusu yerleşti.
O zamanlar Prof. Dr. Haydar Baş, orta doğuda ki, bu gelişmelerin neticesindeki asıl hedefin Türkiye olduğunu söylediğinde kimse inanmamış, olabilir mi, diye düşünmemişti. Şimdi her günü şehit haberleri ile karşılıyorsak haliyle bu bir tesadüf olamaz.
Sonra 11 Eylül geldi. Uzaydan Abdullah Gül’ün bahçesini izleyen ABD, kendi ülkesinde aynı anda teröristlerin (!) bindiği uçakları ve rotasını değiştiren bu uçakları göremedi. Bu uçaklar ikiz kulelere çarptırıldı. Biride şüphe olmasın diye Beyaz Saray’ın arka bahçesine çarptı!
Haliyle bu yaşananların bir müsebbibi olması lazımdı. Artık vakitte dolmuş, zamanda gelmişti. Neyin zamanı mı? Emperyalist haçlı zihniyetinin belirlediği hedefi elde etmenin zamanı. Neydi o hedef?
“Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika. Üçüncü bin yılda ise Asya ve Türkiye’nin Hıristiyanlaştırılması…” (Papa 2. Jean Paul)
Üçüncü bin yıla girdik. ABD başkanı resmen “haçlı seferlerini” başlattıklarını ilan etti ve ABD’de Irak’a girdi. Türkiye’de ise 1998’de bir mektupla resmileşen “dinler arası diyalog” hız kazanmış. İki bini az geçe AKP iktidar olmuştu.
Irak işgalinde güneyden çöle saplanan ABD, Türkiye’den yardım istemiş. Meclis’in “hayır” demesine rağmen, Erdoğan hükümetinin onayı ile istediğini elde etmiş ve Irak’ı ve halkını yok etmişti ABD.
Haçlının planı işliyordu. Irak üçe bölünecekti ve kuzeyde bir “Kürt” devleti kurulacaktı. Haliyle bu Türkiye için bir tehlike idi. Artı Irak işgaline destek veren Erdoğan hükümeti ortaya çıkan bu sonucu millete anlatamazdı. (O günün şartlarında)
Hükümet hemen “kadim dostunun” kapısını çaldı ve endişelerini iletti. O zaman ki, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Bush’un “Irakta demokrasi ve bütünlüğün sağlanması, sizin de lehinize bir Irak için uğraşıyoruz” dediğini söyledi.
Erdoğan ile meşhur! Oval ofisinde görüşen Bush “Endişelerinizi biliyorum. Benim dürüstlüğüme inanın. Söylediklerime güvenin. Ben Tanrıya inanan biriyim. Kesinlikle Irak’ın bütünlüğü korunacaktır. Irak hiç bir şekilde bölünmeyecektir” diye Erdoğan’ı ikna etti.
Irak’ın şu anda ne halde olduğu, Kuzey Irak’ta kurulan Kürt devletinin, Türkiye’yi nasıl tehdit ettiği aşikârdır. Olan oldu, kalan sağlar bizimdir, diyemezsiniz. Hepimizin bilmesi gereken ve Irak işgalini özetleyen şu iki açıklamaya dikkat edin;
ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.”
Tayyip Erdoğan, “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın, ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi.
Şimdi hedefte Suriye var. Ama başrolde ABD yok. ABD senarist rolünde. Ne var ki, bu senarist Erdoğan ve hükümetini başrol için ikna etti. Bir noktaya kadar da gidildi. Gidilen bu nokta da Türkiye’nin karşısına Barzani’nin beslediği PKK artı Esad’ın boşalttığı sınırlarımıza hakim olan PKK vari terörist güçler çıktı. Ülkemizin bütünlüğü, terörist saldırıları ve onların meclis ve belediyelerdeki sözcüleri tarafından tehdit edilmeye başlandı.
Erdoğan hemen Dışişleri Bakanını terörist babası Barzani’ye gönderdi. Aynen Bush gibi Barzani’de “merak etmeyin her şey kontrol altına” sözü verdi. Erdoğan bu söze inandı ki, kendi derdiyle değil hala Esad’la uğraşıyor.
Tarih tesadüf değil, dedik ya! Eğer hükümet, tarihten ders almaz ise bedeli hem Erdoğan, hem de biz (millet) ödeyeceğiz. Aynen Irak’taki gibi…
Aynı yıl Irak devlet başkanı Ahmed Hasan el-Bekr’in istifası ile Saddam Hüseyin Irak’ın başına geçti. Tesadüf müydü? Hayır. Bunun ispatı da 1980’de başlayıp, 1988’e kadar süren İran-Irak savaşıdır. Aynı dine mensup iki halk, birilerinin istek ve menfaatleri doğrultusunda 8 yıl savaşıyor. Bu haliyle tesadüf olamaz.
Saddam 91’de Kuveyt’e giriyor. Neden? Zengin petrol kaynakları varmış ve onların kontrolünü elde edecekmiş vs. Irak’ın petrole ihtiyacı mı vardı? Ama ABD’nin bu bölgeye acil ihtiyacı vardı. 6 hafta süren savaş sonunda Saddam’ın ordusu Kuveyt’ten çekildi, ABD ordusu yerleşti.
O zamanlar Prof. Dr. Haydar Baş, orta doğuda ki, bu gelişmelerin neticesindeki asıl hedefin Türkiye olduğunu söylediğinde kimse inanmamış, olabilir mi, diye düşünmemişti. Şimdi her günü şehit haberleri ile karşılıyorsak haliyle bu bir tesadüf olamaz.
Sonra 11 Eylül geldi. Uzaydan Abdullah Gül’ün bahçesini izleyen ABD, kendi ülkesinde aynı anda teröristlerin (!) bindiği uçakları ve rotasını değiştiren bu uçakları göremedi. Bu uçaklar ikiz kulelere çarptırıldı. Biride şüphe olmasın diye Beyaz Saray’ın arka bahçesine çarptı!
Haliyle bu yaşananların bir müsebbibi olması lazımdı. Artık vakitte dolmuş, zamanda gelmişti. Neyin zamanı mı? Emperyalist haçlı zihniyetinin belirlediği hedefi elde etmenin zamanı. Neydi o hedef?
“Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika. Üçüncü bin yılda ise Asya ve Türkiye’nin Hıristiyanlaştırılması…” (Papa 2. Jean Paul)
Üçüncü bin yıla girdik. ABD başkanı resmen “haçlı seferlerini” başlattıklarını ilan etti ve ABD’de Irak’a girdi. Türkiye’de ise 1998’de bir mektupla resmileşen “dinler arası diyalog” hız kazanmış. İki bini az geçe AKP iktidar olmuştu.
Irak işgalinde güneyden çöle saplanan ABD, Türkiye’den yardım istemiş. Meclis’in “hayır” demesine rağmen, Erdoğan hükümetinin onayı ile istediğini elde etmiş ve Irak’ı ve halkını yok etmişti ABD.
Haçlının planı işliyordu. Irak üçe bölünecekti ve kuzeyde bir “Kürt” devleti kurulacaktı. Haliyle bu Türkiye için bir tehlike idi. Artı Irak işgaline destek veren Erdoğan hükümeti ortaya çıkan bu sonucu millete anlatamazdı. (O günün şartlarında)
Hükümet hemen “kadim dostunun” kapısını çaldı ve endişelerini iletti. O zaman ki, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Bush’un “Irakta demokrasi ve bütünlüğün sağlanması, sizin de lehinize bir Irak için uğraşıyoruz” dediğini söyledi.
Erdoğan ile meşhur! Oval ofisinde görüşen Bush “Endişelerinizi biliyorum. Benim dürüstlüğüme inanın. Söylediklerime güvenin. Ben Tanrıya inanan biriyim. Kesinlikle Irak’ın bütünlüğü korunacaktır. Irak hiç bir şekilde bölünmeyecektir” diye Erdoğan’ı ikna etti.
Irak’ın şu anda ne halde olduğu, Kuzey Irak’ta kurulan Kürt devletinin, Türkiye’yi nasıl tehdit ettiği aşikârdır. Olan oldu, kalan sağlar bizimdir, diyemezsiniz. Hepimizin bilmesi gereken ve Irak işgalini özetleyen şu iki açıklamaya dikkat edin;
ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret verdi.”
Tayyip Erdoğan, “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın, ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi.
Şimdi hedefte Suriye var. Ama başrolde ABD yok. ABD senarist rolünde. Ne var ki, bu senarist Erdoğan ve hükümetini başrol için ikna etti. Bir noktaya kadar da gidildi. Gidilen bu nokta da Türkiye’nin karşısına Barzani’nin beslediği PKK artı Esad’ın boşalttığı sınırlarımıza hakim olan PKK vari terörist güçler çıktı. Ülkemizin bütünlüğü, terörist saldırıları ve onların meclis ve belediyelerdeki sözcüleri tarafından tehdit edilmeye başlandı.
Erdoğan hemen Dışişleri Bakanını terörist babası Barzani’ye gönderdi. Aynen Bush gibi Barzani’de “merak etmeyin her şey kontrol altına” sözü verdi. Erdoğan bu söze inandı ki, kendi derdiyle değil hala Esad’la uğraşıyor.
Tarih tesadüf değil, dedik ya! Eğer hükümet, tarihten ders almaz ise bedeli hem Erdoğan, hem de biz (millet) ödeyeceğiz. Aynen Irak’taki gibi…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Erdoğan: ‘Asgari ücretle ilgili bir sürpriz yapabiliriz’ / 15.12.2025
- Milletin gerçeklerini görmeniz için daha ne olması lazım? / 14.12.2025
- ‘Türkiye hukuk devletidir’ iddiası ispata muhtaç / 13.12.2025
- DİB: ‘Devlet bütçesiyle kilise yapmak haramdır’ / 12.12.2025
- Terör örgütüyle müzakere nasıl devlet politikası olur? / 11.12.2025
- Eğitimden, öğretmenlerden, tarım ve hayvancılığa / 10.12.2025
- İstiklal ve istikbal için Ankara’daydık / 09.12.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ın vurgularını bir hatırlayalım / 07.12.2025
- PKK: ‘Af maf istemiyoruz, teslim de olmuyoruz’ / 06.12.2025
- Tek çare Müslümanların, İslamlaşmasıdır / 05.12.2025
- Milletin gerçeklerini görmeniz için daha ne olması lazım? / 14.12.2025
- ‘Türkiye hukuk devletidir’ iddiası ispata muhtaç / 13.12.2025
- DİB: ‘Devlet bütçesiyle kilise yapmak haramdır’ / 12.12.2025
- Terör örgütüyle müzakere nasıl devlet politikası olur? / 11.12.2025
- Eğitimden, öğretmenlerden, tarım ve hayvancılığa / 10.12.2025
- İstiklal ve istikbal için Ankara’daydık / 09.12.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ın vurgularını bir hatırlayalım / 07.12.2025
- PKK: ‘Af maf istemiyoruz, teslim de olmuyoruz’ / 06.12.2025
- Tek çare Müslümanların, İslamlaşmasıdır / 05.12.2025

















































































