Allah dostlarının nazarı
Abdülvehhab-ı Şa'rani'nin talebelerinden biri olan Şerefüddin bin Emir hastalandı. Ağrılarının şiddeti, gün geçtikçe daha da artıyordu. Öyle ki, artık ölümünü bekler oldu. Günlerce uykusuzluğun verdiği bir halsizlik içinde iken gözkapakları kapandı. Uyumağa başladı. Rüyasında büyük bir nehirde yüzüyordu. Nehrin aşağı taraflarında bir köprü ve onun da aşağısında bir çağlayan vardı. Bir kimse bu çağlayandan aşağı düşse normalde parça olur, canlı çıkamazdı. Akan sular onu sürükleye sürükleye köprüye doğru götürüyordu. Eğer köprüde tutunacak bir yer bulamazsa, çağlayandan aşağı düşecekti. Bütün gayretine rağmen köprüye tutunamadı. Büyük bir korkuya kapıldı. Çağlayanın başına geldiği an, bir el onu tutup kenara çekti. Ölümden kurtulmuştu. Elin sahibine baktığında, zamanın en meşhur alimi ve velisi olan hocası Abdülvehhab-ı Şa'rani'yi gördü. Ona tebessüm ediyordu. Uyandığında da hastalığının geçtiğini, hiçbir derdinin kalmadığını gördü.
Abdülvehhab-ı Şa'rani'nin talebelerinden biri olan Şerefüddin bin Emir hastalandı. Ağrılarının şiddeti, gün geçtikçe daha da artıyordu. Öyle ki, artık ölümünü bekler oldu. Günlerce uykusuzluğun verdiği bir halsizlik içinde iken gözkapakları kapandı. Uyumağa başladı. Rüyasında büyük bir nehirde yüzüyordu. Nehrin aşağı taraflarında bir köprü ve onun da aşağısında bir çağlayan vardı. Bir kimse bu çağlayandan aşağı düşse normalde parça olur, canlı çıkamazdı. Akan sular onu sürükleye sürükleye köprüye doğru götürüyordu. Eğer köprüde tutunacak bir yer bulamazsa, çağlayandan aşağı düşecekti. Bütün gayretine rağmen köprüye tutunamadı. Büyük bir korkuya kapıldı. Çağlayanın başına geldiği an, bir el onu tutup kenara çekti. Ölümden kurtulmuştu. Elin sahibine baktığında, zamanın en meşhur alimi ve velisi olan hocası Abdülvehhab-ı Şa'rani'yi gördü. Ona tebessüm ediyordu. Uyandığında da hastalığının geçtiğini, hiçbir derdinin kalmadığını gördü.