Tercüman'dan Cengiz Çandar, Erdoğan'ın 'düşünür' takımı ile çarşamba günü yaptığı toplantıyı değerlendiriyor. Çandar'ın kuzey Irak'taki Kürt gruplara yakınlığı malum. Buna rağmen, Çandar PKK konusunda şahin Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, bir süre önce, PKK'ya "silahları bırak" çağrısı imzacılarının temsilcileri ile kendisinin görmeyi istediklerinden oluşan "aydın karması" ile yaptığı görüşmenin, Diyarbakır gezisinin arefesine denk getirilmesinin, kuşkusuz bir "simgesel" anlamı var.Görüşmede, gerek Başbakan'ın, gerekse "aydın karması" nın dile getirdiği hususlarda "olumlu sinyaller" mevcut. Ama, Tayyip Erdoğan, Diyarbakır gezisi öncesi böyle bir görüşmeyi, söz konusu imzacılara destek mahiyetinde ve PKK'nın Hikmet Fidan'ı öldürmesine karşı bildiri yayınlayan "Kürt aydınları" nın temsilcileriyle yapmış olsaydı, hem daha "anlamlı", hem "simgesel değeri" ve dolayısıyla yararı daha "güçlü" bir görüşme olurdu. Erdoğan ne yaptı?Çünkü, Tayyip Erdoğan:1. Kürt sorunu diye bir sorunun varlığını tanıdığını;2. Kürt taleplerini dinlemeye hazır olduğunu;3. Kürtlerle "PKK terörü" nün eş anlamlı kullanılması karşı çıktığını;4. PKK'nın Kürtleri temsil ettiği iddiasını reddettiğini ama; Kürtlerin Kürtler tarafından temsil edilebileceğini ince biçimdevurgulamış olurdu. "PKK konusu" nun "Kürt sorunu" ndan ayırdedilmesi, gelinen aşamada özel bir önem taşıyor. "PKK talepleri" ile "Kürt talepleri" de birbiriyle asla karıştırılmamak zorunda. PKK, İmralı'daki "tek adam" a ilişkin talepleri, "Kürt talepleri" gibi sunmaya gayret ediyor. Bu, Türkiye'nin kamuoyu tarafından da, bizzat Kürtler tarafından da kabul edilmemelidir.Peki PKK neyin peşinde?PKK'nın talepleri, esas olarak, iki başlık arasında toplanıyor:1. Kendisinin (daha doğrusu Abdullah Öcalan'ın) "muhatap" olarak tanınması;2. Abdullah Öcalan'a özgürlük. PKK ve yandaşları, Türkiye'yi ve hükümeti, bu taleplerini kabule mecbur etmek amacıyla, yöntem olarak "silahlı mücadele ve terör" ü benimsemiş durumdalar.Bu, bir yorum ya da değerlendirme değil. "PKK'nın sesi" olarak bilinen ve Türkiye'de yayınlanan Özgür Gündem ile Avrupa'da yayınlanan Özgür Politika gazetelerini izleyen herkes, bunun böyle olduğunu anlıyor ve biliyor. Bu iki gazeteyi izleyen herkes, PKK'nın, genel anlamda "Türkiye" diye ifade ettiği olguya ve somut olarak Ak Parti hükümetine "düşmanca" bir uslup kullandığını görüyor. Özgür Politika gazetesinden "Kandil" mahreçli bir haber: "Koma Komal Kurdistan Yürütme Konseyi üyesi ve PKK Parti Meclis Üyesi Mustafa Karasu, Türkiye Başbakanı Erdoğan'ın Amed'e (Diyarbakır) yapacağı ziyarete Kürtlerin katılmamasını istedi. Karasu, şu açıklamayı yapmış : "Kürt sorununu aşacağını sanan Türkiye aslında daha kapsamlı bir biçimde Kürt sorunu ile karşı karşıya kalacaktır. Israrla ben Kürt halk önderini tanımam, PKK ile, KONGRA GEL ile hiçbir biçimde görüşmem, bunlar teröristtir gibi özel savaş kavramlarını ve politik reflekslerini kullanarak Türkiye hiçbir yere varamaz. " Özgür Gündem ise bu konuda, Türkiye'de "legal konumda" bulunanların görüşlerine yer vermiş. DTH adında yeni parti girişiminin başına çekenlerden Orhan Doğan, farklı bir "lehçe" ile ama aynı doğrultuda, şöyle konuşmuş: "Sayın Başbakan'ın Diyarbakır'a yapmayı planladığı gezinin yeni bir dönemin başlangıcı olma ihtimali var. Sayın Erdoğan'dan AB'ye girme sürecinde İngiltere Başbakanı Tony Blair'in IRA hakkında yaptığı değerlendirmeyi esas almasını diliyoruz. Blair 'IRA'ya sempati duyan yurttaşlarımız var. Biz onların bu duygularını yok sayamayız' demişti. Erdoğan da Kürt halkının Öcalan'a ilişkin duygularını görmelidir... " Aynı gazetenin, "Öcalan'a özgürlük talebi" başlıklı haberi ise şöyle: "Batman'da Demokratik Konfederalizm Önderliği'nin onurlu direnişini selamlıyoruz" pankartı taşıyan bir grup, meşaleli bir yürüyüş gerçekleştirdi. Adana'da demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenlerin mezarını ziyaret edren grup, Öcalan'ın özgürlüğü için mücadele edeceklerini belirtti.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.