Sultan Abdüláziz'in tahtta bulunduğu 1869 yılında, Şam'ın yerlilerinden olan Maruni bir papaz dinini değiştirip Müslüman oldu. Şazeli tarikatine bağlı olan 14 kişi, papazı İslamiyet konusunda aydınlatmış ve Müslümanlığa geçmeye ikna etmişlerdi. Böyle bir hadise daha önceki devirlerde yaşansaydı, papazı Müslüman edenler ihyá olur, hattá saraydan ağırlıklarınca altın bile alabilirlerdi. Ama o yıllar Avrupa'nın Türkiye'ye hemen her konuda baskı yaptığı, sözünü dinletmek için her yola başvurduğu bir dönemdi ve İstanbul'daki batılı elçilikler, din değiştirme işinin baskı ve tehdit sonucu olduğunu iddia edince papazın Müslüman olmasını sağlayanlardan on ikisi Şam'dan Fizan'a, yani Libya'nın iç taraflarına sürgün edildiler.Sürgüne gönderilenler senelerce orada kaldılar ve hayatlarını son derece güç şartlar altında devam ettirdiler. Derken aradan seneler geçti, Şam'da yaşananlar unutuldu ve Fizan'a sürgün edilenleri de hatırlayan kimse kalmadı. Hatırlanmaları sürgünlerinden tam 15 sene sonra, 1884 yılında Trablusgarp Valisi'ne verdikleri ortak bir dilekçe sayesinde mümkün olabildi. Dilekçe önce şaşkınlıkla karşılandı, zira bu kişilerin Fizan'a gönderilme sebeplerini bilen tek bir bilen bile kalmamıştı.Olay, Trablusgarp Valisi Ahmed Rasim Paşa'nın durumu İstanbul'a duyurmasıyla başka şekle büründü, zira sürgünün sebebini İstanbul'da da hatırlayan hiç kimse kalmamıştı. İçişleri Bakanlığı konuyla ilgili olarak Şam'dan bilgi istedi ve o tarihten 15 sene önce yaşanan hadisenin ayrıntıları ancak o zaman hatırlandı. Konu, zamanın hükümdarı İkinci Abdülhamid'e kadar uzandı ve Suriyeli papazın Müslüman olmasından sonra Fizan'a sürülen kader mahkûmları, hükümdarın emriyle serbest bırakıldılar.Papaz Hamama gitti, diplomatik kriz çıktıSuriye'nin liman şehri Lazkiye'de yaşayan bir Ortodoks papazı, 1844 yılında kendi rızası ile Müslüman oldu. O devrin ádetlerine göre, Müslümanlığı kabul edenlere hamamda abdest aldırılır, sonra da camide namaza götürülürlerdi.Papaz, bir grubun refakatinde hamama doğru yola çıkarıldı. Ama, kafile hamam yolunda ilerlerken kıyamet koptu, yerli Hristiyanlar patriği binbir türlü hakaretle taş yağmuruna tuttular. Atılan taşlar bölgenin en önemli şeyhlerinden birinin oğlunun burnunu kırdı.Beyrut'taki Fransız konsolosu meseleyi abartmakta gecikmedi ve Hristiyanlar'ın din değiştiren papazı değil, Müslümanlar'ın Hristiyanlar'ı ve Fransız binalarını taşladıklarını iddia etti. Konsolos, karşılık olarak, papazla beraber hamama giden Müslümanlar'a Avrupalı diplomatların önünde meydan dayağı çekilmesini istiyor, talebi yerine getirilmediği takdirde Lazkiye'deki bütün Avrupalı diplomatların şehri terkedeceklerini söylüyordu.Bábıáli'nin isteği reddetmesi üzerine konsoloslar şehirden ayrılıp Beyrut'a gittiler ve işe bu defa Beyrut'taki batılı elçilikler karıştı. Meselenin böylesine dallanıp budaklanması üzerine çaresiz kalan İstanbul, papazla beraber hamama giden dokuz kişiyi tutuklamak zorunda kaldı ama Fransız konsolosu ikna olmamıştı ve meydan dayağı talebinde ısrar ediyordu.Konu, Bábıáli'nin araya diğer elçilikleri sokmasıyla güçlükle kapatılabildi ve papazla beraber hamama gidenler, Fransız konsolosun istediği meydan dayağı cezası yerine hapis cezalarına çarptırıldılar (Prof. Dr. Vahdettin Engin'in notlarından).