'O'nun yüzü ayın on dördün gibiydi'
Hz. Hasan buyurdu ki: "Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind bin Ebu Hale'den Peygamber'in sıfat ve zahirini sordum. O şöyle dedi: Hz. Resul çok heybetliydi, onun yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi parlıyordu"
12.04.2017 00:00:00
Ahmed b. Eşyem şöyle diyor:
İmam Rıza (a.s)'a arz ettim: "Fedan olayım, neden Araplar çocuklarını kelb (köpek), nemir (kaplan) ve feht (panter) olarak adlandırmaktadır?"
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Araplar savaşçı bir millettir, bu isimlerle düşmanlarını korkutmak istiyorlardı. Kendi kölelerini de fereç (rahatlık, genişlik) mübarek, meymun (bereketli) olarak adlandırıyor ve bunu iyiye yoruyorlardı."
Abdusselam b. Salih Herevî diyor ki:
İmam Rıza (a.s)'dan şöyle buyurduğunu işittim: "İnsanların amelleri mahluktur."
Ben "Ne demek?" diye sorduğumda şöyle buyurdular: "Yani, takdir edilmiştir."
İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da İmam Hasan Mücteba'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind bin Ebu Hale'den Peygamber'in sıfat ve zahirini sordum.
O şöyle dedi: "Hz. Resul çok heybetliydi, onun yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi parlıyordu; orta boylu insanlardan biraz uzunca, zayıf ve uzun insanlardan biraz kısaca boyu vardı, büyük bir kafaya sahipti. Hazret'in saçları ne çok kıvırcık, ne de tümüyle düz ve yumuşaktı. Örgülü saçları çözülünce ortadan ikiye ayırıyordu. Aksi takdirde onu kendi haline bırakıyordu. Velhasıl, saçlarını uzatınca saçları kulak memesinden aşağı inmiyordu; parlak bir rengi, geniş bir alnı vardı; kaşları çekik ve keman gibiydi. Aynı zamanda tam ve doluydu ama çok sıkı değildi. Kızınca kaşları arasındaki damarı şişiyordu; burnu ince, ortası hafif çıkıktı. Yüzündeki nur hiç eksik olmazdı. Onu tanımayanlar mütekebbir olduğunu zannederdi.
Sakalı kısa ve gürdü, yanakları düz ve kemikliydi, ağzı büyük, dişleri beyaz ve berraktı, boynundan veya göğsünden karnına dek uzanan ince bir kıl çizgisine sahipti, boynu gümüş renkli bir sürahiyi andırıyordu.
Düzgün yaradılışlı, hafif şişman, aynı zamanda göğsü ve karnı aynı hizadaydı. Geniş omuzlu, pazılı, beyaz ve nûrani bir bedene sahipti. Boğazından göğsüne uzanan bir çizgiyi andıran kıldan çizgiler vardı. Mübarek karnı ve diğer bölümleri kılsızdı. Öte yandan kolları, omuzları ve göğsünün üstü kıllıydı. Kolları uzun, avuçları iri, mübarek elleri ve ayakları kalındı. El ve ayakları uyumlu, kemikleri düz ve saftı.
Ayak tabanı çukur, ince kemiklerden aşağısı etli değildi. Öyle ki ayaklarının üzerinde su durmuyor, dökülüyordu.
Yürüyünce güçlü ve heybetli hafif eğilimli, oldukça vakarlı ve çabuk yürürdü. Adeta yokuştan iner gibiydi, sağa ve sola dönünce bütün vücuduyla dönerdi, gözleri aşağıya düşük, bakışları göklerden çok yere bakıyordu. Gözlerini bir şeye dikmiyor ve gördüğü herkese selam veriyordu."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh).
İmam Rıza (a.s)'a arz ettim: "Fedan olayım, neden Araplar çocuklarını kelb (köpek), nemir (kaplan) ve feht (panter) olarak adlandırmaktadır?"
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Araplar savaşçı bir millettir, bu isimlerle düşmanlarını korkutmak istiyorlardı. Kendi kölelerini de fereç (rahatlık, genişlik) mübarek, meymun (bereketli) olarak adlandırıyor ve bunu iyiye yoruyorlardı."
Abdusselam b. Salih Herevî diyor ki:
İmam Rıza (a.s)'dan şöyle buyurduğunu işittim: "İnsanların amelleri mahluktur."
Ben "Ne demek?" diye sorduğumda şöyle buyurdular: "Yani, takdir edilmiştir."
İmam Rıza (a.s) babalarından, onlar da İmam Hasan Mücteba'dan şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
Hz. Peygamber'i (s.a.v.) sıfatlarıyla, etraflıca tarif eden dayım Hind bin Ebu Hale'den Peygamber'in sıfat ve zahirini sordum.
O şöyle dedi: "Hz. Resul çok heybetliydi, onun yüzü ayın on dördüncü gecesi gibi parlıyordu; orta boylu insanlardan biraz uzunca, zayıf ve uzun insanlardan biraz kısaca boyu vardı, büyük bir kafaya sahipti. Hazret'in saçları ne çok kıvırcık, ne de tümüyle düz ve yumuşaktı. Örgülü saçları çözülünce ortadan ikiye ayırıyordu. Aksi takdirde onu kendi haline bırakıyordu. Velhasıl, saçlarını uzatınca saçları kulak memesinden aşağı inmiyordu; parlak bir rengi, geniş bir alnı vardı; kaşları çekik ve keman gibiydi. Aynı zamanda tam ve doluydu ama çok sıkı değildi. Kızınca kaşları arasındaki damarı şişiyordu; burnu ince, ortası hafif çıkıktı. Yüzündeki nur hiç eksik olmazdı. Onu tanımayanlar mütekebbir olduğunu zannederdi.
Sakalı kısa ve gürdü, yanakları düz ve kemikliydi, ağzı büyük, dişleri beyaz ve berraktı, boynundan veya göğsünden karnına dek uzanan ince bir kıl çizgisine sahipti, boynu gümüş renkli bir sürahiyi andırıyordu.
Düzgün yaradılışlı, hafif şişman, aynı zamanda göğsü ve karnı aynı hizadaydı. Geniş omuzlu, pazılı, beyaz ve nûrani bir bedene sahipti. Boğazından göğsüne uzanan bir çizgiyi andıran kıldan çizgiler vardı. Mübarek karnı ve diğer bölümleri kılsızdı. Öte yandan kolları, omuzları ve göğsünün üstü kıllıydı. Kolları uzun, avuçları iri, mübarek elleri ve ayakları kalındı. El ve ayakları uyumlu, kemikleri düz ve saftı.
Ayak tabanı çukur, ince kemiklerden aşağısı etli değildi. Öyle ki ayaklarının üzerinde su durmuyor, dökülüyordu.
Yürüyünce güçlü ve heybetli hafif eğilimli, oldukça vakarlı ve çabuk yürürdü. Adeta yokuştan iner gibiydi, sağa ve sola dönünce bütün vücuduyla dönerdi, gözleri aşağıya düşük, bakışları göklerden çok yere bakıyordu. Gözlerini bir şeye dikmiyor ve gördüğü herkese selam veriyordu."
(Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s), Şeyh Saduk İbn-i Babeveyh).
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.