Birçok şey duymuştuk o gün hakkında. Gözlerin bir daha açılmamak üzere kapanmasıyla, toprağın bağrına yatış arasında hep bir boşluk tasavvur edip, geçiş süresi gibi kısa bir süreç düşünmüşümdür. Sonrasında en yakınlar tarafından kolları iki yana açılmış bekleyen kara toprağa teslim ediliş. Ve ardından edilen duaların arş-ı âlâya yükselişiyle beraber dostların, akrabaların seni bir bir terketmelerine gelir sıra. Son olarak bir hocaefendi imam rütbesiyle birkaç dakika yanında kalır, birlikte birşeyler söylenir ya da söylenmeye çalışılır. Toprağın üstünde değil artık altında olduğumuzu, ayılıp da kalkmaya çalışıp kalkamayacağımızı anlamanın yani "Eyvah ben ölmüşüm" demenin zamanı herhalde o andır. Şimdi Münker-Nekir melekleri gelecek, sorular ve cevaplarla kabir alemine geçilecek. Kabrimiz yaşarken duyduğumuz Cenet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukur olacak. Kimbilir ne kadar da sessiz, tedirgin, hükme razı olmaktan başka çaresi olmayan aciz bir hal alacağız. "En garip ve en muhtaç olduğun gün, kabre konduğun gündür" Hadis-i Şerif'ini işte o zaman yaşayacağız.
Ebedi hayata başlamanın şimdi bekleme salonunda idik, hem de ebedi hayatımızı izleye izleye, tekrar dirilmeyi bekliyorduk. Yüce Allah (cc) "... sonra onu öldürdü ve kabirde yaşattı. Ondan sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir", buyurmamış mıydı? (1)
Elden gelecek her bir faydayı dünya hayatımızda bırakıp buraya gelmiştik. Ömrümüzü ne kadar uzun bilip, hayırlı olan çok şeyi de ertelemiştik. Şimdi burada yeni hayatımızı izlerken boşa geçen yıllara özlemse faydasız. "Bitmeyeceğini sandığımız ve şatafatlarına aldandığmız dünyanın bir günü daha -bütün geçmiş günler gibi- bitti ve tükendi! Bugünden yarına, hatırlarımızda saklanan birkaç anıdan başka birşey kalmayacak! Tattığımız ve yaşadığımız herşey bir rüyadan farksız olacak!" (2)
Oysa toprağın üstüne basarak yürüyebilenlerin, kendileri için yapacakları ne kadar çok faydalı ve hayırlı işleri olmalıydı. Soğuk toprağa sarılmış yatanlar için ufacık da olsa bir hayır, bir sevap bu kadar elzemken, yaşarken her olaydan kendimize hüzünler üretmek ne kadar üzüntü verici ve lüzumsuz bir iştir.
Özet olarak birkaç nefes sonrası meçhul, insana kabir çok yakındır. Şüphesiz hepimizin yaşayacağı o güne hazırlıklı olmak dileğiyle!
Dipnot:
1. Abese Sûresi: 21-22
2. Ferzan, Sayı: 2, Mart 2000, Hicret Mektupları, B. Nuri Önal.Hümeyra EZERGÜL
Ebedi hayata başlamanın şimdi bekleme salonunda idik, hem de ebedi hayatımızı izleye izleye, tekrar dirilmeyi bekliyorduk. Yüce Allah (cc) "... sonra onu öldürdü ve kabirde yaşattı. Ondan sonra dilediği bir vakitte onu yeniden diriltir", buyurmamış mıydı? (1)
Elden gelecek her bir faydayı dünya hayatımızda bırakıp buraya gelmiştik. Ömrümüzü ne kadar uzun bilip, hayırlı olan çok şeyi de ertelemiştik. Şimdi burada yeni hayatımızı izlerken boşa geçen yıllara özlemse faydasız. "Bitmeyeceğini sandığımız ve şatafatlarına aldandığmız dünyanın bir günü daha -bütün geçmiş günler gibi- bitti ve tükendi! Bugünden yarına, hatırlarımızda saklanan birkaç anıdan başka birşey kalmayacak! Tattığımız ve yaşadığımız herşey bir rüyadan farksız olacak!" (2)
Oysa toprağın üstüne basarak yürüyebilenlerin, kendileri için yapacakları ne kadar çok faydalı ve hayırlı işleri olmalıydı. Soğuk toprağa sarılmış yatanlar için ufacık da olsa bir hayır, bir sevap bu kadar elzemken, yaşarken her olaydan kendimize hüzünler üretmek ne kadar üzüntü verici ve lüzumsuz bir iştir.
Özet olarak birkaç nefes sonrası meçhul, insana kabir çok yakındır. Şüphesiz hepimizin yaşayacağı o güne hazırlıklı olmak dileğiyle!
Dipnot:
1. Abese Sûresi: 21-22
2. Ferzan, Sayı: 2, Mart 2000, Hicret Mektupları, B. Nuri Önal.Hümeyra EZERGÜL
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.