Anlam itibariyle bu soru, bir kaç asırdan beri bu ülkenin ufuklarında dolaşan kesin bir sorudur. Merhum Necip Fazıl bülbül kokan Türkçesi ile bu soruyu böylece formülleştirmiştir:
"Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti?"
Dost düşman herkes bilir ki, kutsal değerleri bu milletin çimentosudur. Onları sahiplenmede, onları algılamada bir gevşeme bir sulandırma baş gösterirse Allah korusun sürü olma süreci başlamış demektir. Sürü olduktan sonra da geriye sadece çobanlardan çoban beğenme özgürlüğü (!) kalıyor
Eğer biz, bin yıldan beri olduğu gibi bundan sonra da millet olarak izzet ve şeref ile yaşayacak, başkalarının çobanlığına muhtaç olmadan kendi kendimizi idare edeceksek, kutsal değerlerimizi gözümüz gibi korumak zorundayız. Bu milletin ve bu cennet vatanın ezeli düşmanları, bizi besleyen can damarlarımızı çok iyi biliyor ve saldırılarını da o noktalarda yoğunlaştırıyorlar.
Avrupa'nın aç kurtları içimize dalmıştır. Uyanık olmamız gereken bir zaman diliminden geçiyoruz.
Atalarımızın; "kurt dumanlı günü sever" dedikleri gibi, yaşadığımız günler olabildiğine dumanlı hale getirilmiştir. Semamız suni bulutlarla karartılmış vaziyettedir.
Şairin: "Kış geldi yaz gelmez diye gam yeme/ Her kışın sonunda bir bahar olur" dediği gibi yoğun sis perdesini, kara bulut kesafetini delen, ışıklarını insanımıza ulaştıran bir ses duyuluyor, bir hareket gözleniyor şimdilerde. Tam anlamıyla emaneti "Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti" diyen bir ses ve bir hareket.
Sis perdesini aralayan, kara bulutları dağıtan bu ses ilkbaharla birlikte bir bahar gibi önce Trabzon'dan yükseldi. Dumanlı günü seven kurtlar ve yatakçıları, yardakçıları söz birliği yaparak "kapat gözlerini kimse görmesin/kapat kulaklarını kimse duymasın" budalalığını sergilediler. Çok kısa bir zaman sonra, bu kez ses daha gürleşmiş, bayrak tutan eller yüz binlerle ifade edilmeye başlamıştı. Yedi aylık bebeklerden yedi yaşındaki çocuklara, yetmiş yaşındaki ihtiyar delikanlılara kadar bütün bir millet meydanlara inmişti. Üstelik şunu söylüyorlardı var güçleriyle: "Ya istiklal ya ölüm, bu vatan bizimdir bizim kalacak, bayraksız olamayız" diyorlardı.
Oluşturulan dumanlı ortamdan istifade ile kemik kapmak için dolaşan topal tilkiler kulaklanmaya, boz oğlan gibi kulaklarını dikmeye başladılar.
"Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti" sorusu kulakları patlatırcasına sorulmaya ve ya istiklal ya ölüm, bu vatan bizimdir bizim kalacak sesleri başkent meydanlarında yankılanmaya başlayınca, topal tilkileri sancı tutmaya başladı. Sancıları arttıkça "kapat gözlerini kimse görmesin/kapat kulağını kimse duymasın" budalalığından "ee... şey... kem küm..." çaresizliğine terfi etmeye başladılar.
Bazıları topal tilkilerin başını çekiyor. Ama geç kaldılar, çünkü sis perdesi yırtıldı, kara bulutlar ufuklarımızı hızla terk ediyor. Bundan sonra onlardan sadır olacak her türlü cıyaklama hareketleri altmış milyon tarafından görülecek ve suçüstü yapılacaktır.
Bu ses bu koca milletin, bu yüce milletin sesidir. Doğduğundan beridir istiklale aşık olan, ya istiklal ya ölüm diyen bayraksız olamam diyen hürriyet sevdalısı bir milletin sesidir.
Bu gür sesin önünden mandacılar da, dumanlı gün sevdalıları da asla duramayacaklardır.
"Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti?"
Dost düşman herkes bilir ki, kutsal değerleri bu milletin çimentosudur. Onları sahiplenmede, onları algılamada bir gevşeme bir sulandırma baş gösterirse Allah korusun sürü olma süreci başlamış demektir. Sürü olduktan sonra da geriye sadece çobanlardan çoban beğenme özgürlüğü (!) kalıyor
Eğer biz, bin yıldan beri olduğu gibi bundan sonra da millet olarak izzet ve şeref ile yaşayacak, başkalarının çobanlığına muhtaç olmadan kendi kendimizi idare edeceksek, kutsal değerlerimizi gözümüz gibi korumak zorundayız. Bu milletin ve bu cennet vatanın ezeli düşmanları, bizi besleyen can damarlarımızı çok iyi biliyor ve saldırılarını da o noktalarda yoğunlaştırıyorlar.
Avrupa'nın aç kurtları içimize dalmıştır. Uyanık olmamız gereken bir zaman diliminden geçiyoruz.
Atalarımızın; "kurt dumanlı günü sever" dedikleri gibi, yaşadığımız günler olabildiğine dumanlı hale getirilmiştir. Semamız suni bulutlarla karartılmış vaziyettedir.
Şairin: "Kış geldi yaz gelmez diye gam yeme/ Her kışın sonunda bir bahar olur" dediği gibi yoğun sis perdesini, kara bulut kesafetini delen, ışıklarını insanımıza ulaştıran bir ses duyuluyor, bir hareket gözleniyor şimdilerde. Tam anlamıyla emaneti "Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti" diyen bir ses ve bir hareket.
Sis perdesini aralayan, kara bulutları dağıtan bu ses ilkbaharla birlikte bir bahar gibi önce Trabzon'dan yükseldi. Dumanlı günü seven kurtlar ve yatakçıları, yardakçıları söz birliği yaparak "kapat gözlerini kimse görmesin/kapat kulaklarını kimse duymasın" budalalığını sergilediler. Çok kısa bir zaman sonra, bu kez ses daha gürleşmiş, bayrak tutan eller yüz binlerle ifade edilmeye başlamıştı. Yedi aylık bebeklerden yedi yaşındaki çocuklara, yetmiş yaşındaki ihtiyar delikanlılara kadar bütün bir millet meydanlara inmişti. Üstelik şunu söylüyorlardı var güçleriyle: "Ya istiklal ya ölüm, bu vatan bizimdir bizim kalacak, bayraksız olamayız" diyorlardı.
Oluşturulan dumanlı ortamdan istifade ile kemik kapmak için dolaşan topal tilkiler kulaklanmaya, boz oğlan gibi kulaklarını dikmeye başladılar.
"Ne yaptık ne yaptılar mukaddes emaneti" sorusu kulakları patlatırcasına sorulmaya ve ya istiklal ya ölüm, bu vatan bizimdir bizim kalacak sesleri başkent meydanlarında yankılanmaya başlayınca, topal tilkileri sancı tutmaya başladı. Sancıları arttıkça "kapat gözlerini kimse görmesin/kapat kulağını kimse duymasın" budalalığından "ee... şey... kem küm..." çaresizliğine terfi etmeye başladılar.
Bazıları topal tilkilerin başını çekiyor. Ama geç kaldılar, çünkü sis perdesi yırtıldı, kara bulutlar ufuklarımızı hızla terk ediyor. Bundan sonra onlardan sadır olacak her türlü cıyaklama hareketleri altmış milyon tarafından görülecek ve suçüstü yapılacaktır.
Bu ses bu koca milletin, bu yüce milletin sesidir. Doğduğundan beridir istiklale aşık olan, ya istiklal ya ölüm diyen bayraksız olamam diyen hürriyet sevdalısı bir milletin sesidir.
Bu gür sesin önünden mandacılar da, dumanlı gün sevdalıları da asla duramayacaklardır.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Ey ahali neyiniz noksan? / 10.06.2024
- 'Adana’da Ağustos’ta bulamadım yazımı' / 08.06.2024
- Zenginler arasında devletleşen servet / 07.06.2024
- Bal alalım derken sürekli vebal aldınız / 06.06.2024
- Yetime yoksula sahip çıkmayacaksan… / 05.06.2024
- Sudan’dan sığır, Kanada’dan mercimek / 03.06.2024
- Hem ekini hem de ekeni kuruttular / 01.06.2024
- Hem ekini hem de ekeni kuruttular / 31.05.2024
- Yananlar insan, peki yakanlar ve seyredenler insan mı? / 30.05.2024
- Fakirden zengine doğru akan servet transferi / 29.05.2024
- 'Adana’da Ağustos’ta bulamadım yazımı' / 08.06.2024
- Zenginler arasında devletleşen servet / 07.06.2024
- Bal alalım derken sürekli vebal aldınız / 06.06.2024
- Yetime yoksula sahip çıkmayacaksan… / 05.06.2024
- Sudan’dan sığır, Kanada’dan mercimek / 03.06.2024
- Hem ekini hem de ekeni kuruttular / 01.06.2024
- Hem ekini hem de ekeni kuruttular / 31.05.2024
- Yananlar insan, peki yakanlar ve seyredenler insan mı? / 30.05.2024
- Fakirden zengine doğru akan servet transferi / 29.05.2024