İngiliz sömürgeler Bakanlığının verdiği görevle yola çıkan ajan Humpher Basra'ya gelir. Ve burada M. Abdülvehhab ile yakınlık kurar. Bu dönemi 'Hatırat-ı Humpher' isimli kitabında şöyle nakletmektedir:
"Basra'ya geldikten sonra şehrin camilerinden birine gittim. Caminin imamı meşhur Sünni alimlerden Şeyh Ömer Tai idi. Onu tanıdım. Saygı ile yaklaşarak selam verdim. Ancak şeyh ilk anda benden şüphelenmiş. Bana sorular yöneltiyor, ailemi, memleketimi, geçmişimi sorup duruyordu. Rengimin ve lehçemin onu şüphelendirdiğini sanıyorum. Ama bir şekilde kendimi bu sıkışıklıktan kurtarabilmiştim. Şeyh'in sorularının cevabında: 'Türkiye'nin Iğdır halkındanım, İstanbul'da Şeyh Ahmed'in öğrencisiydim. Marangoz Halid'in yanında çalıştım' dedim. Türkiye'de öğrendiklerimi teker teker ona söyledim. Bu arada Şeyhin, yakınlarından birine işaret ettiğini anladım. Türkçe'yi nasıl bildiğimi öğrenmek istiyordu. O şahıs göz işareti ile olumlu cevap vermişti. Buna çok sevindim. Çünkü Şeyhin gönlünü biraz olsun elde etmiştim. Ancak sevincim aldatıcı bir seraptan başka bir şey değilmiş meğer. Bir süre sonra Şeyhin bana hâlâ kötümser olduğunu anladım. Şeyh, Osmanlı Devleti'nce Basra'ya atanan valiye karşı olduğu için beni Osmanlı casusu sanıyormuş. Başka çarem yoktu. Şeyh Ömer'in camiinden yolcular ve yabancıların kaldığı kervansaraya taşındım. Orada bir oda kiraladım. Kervansaray sahibi her sabah misafirleri rahatsız eden anormal bir kimseydi. Sabah ezanından sonra henüz hava karanlıkken kapımı kırarcasına çalıyor, beni namaza uyandırıyordu. Dolayısıyla güneş doğuncaya kadar Kur'an okumak zorunda kalıyordum. Ona henüz sabah namazının vakti çıkmadığı halde neden bu kadar ısrar ediyorsun, dediğimde 'sabah uyumak fakirlik ve bedbahtlık getirir' dedi. Uyanmaktan başka çarem yoktu. Karşılaştığım zorluklar bununla son bulmuyordu. Bir gün kervansarayın sahibi Mürşit Efendi bana gelerek, 'sen buraya geldiğin günden beri işlerim ters gitmektedir. Bu da senin ne kadar kötü bir insan olduğunu göstermektedir. Çünkü sen evlenmemiş, bekarsın. Ya hemen evlenmelisin, ya da odayı boşaltmalısın'. Dedim ki, 'efendi hangi parayla evleneyim ben?' Mürşit Efendi cevaben dedi ki, 'Ey imanı zayıf kafir, sen Kur'an'da okumadım mı ki Allah şöyle buyuruyor: 'Fakir olanları Allah zenginleştirecek'. Bu, sözden anlamaz ile ne yapacağımı şaşırmıştım...".
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
"Basra'ya geldikten sonra şehrin camilerinden birine gittim. Caminin imamı meşhur Sünni alimlerden Şeyh Ömer Tai idi. Onu tanıdım. Saygı ile yaklaşarak selam verdim. Ancak şeyh ilk anda benden şüphelenmiş. Bana sorular yöneltiyor, ailemi, memleketimi, geçmişimi sorup duruyordu. Rengimin ve lehçemin onu şüphelendirdiğini sanıyorum. Ama bir şekilde kendimi bu sıkışıklıktan kurtarabilmiştim. Şeyh'in sorularının cevabında: 'Türkiye'nin Iğdır halkındanım, İstanbul'da Şeyh Ahmed'in öğrencisiydim. Marangoz Halid'in yanında çalıştım' dedim. Türkiye'de öğrendiklerimi teker teker ona söyledim. Bu arada Şeyhin, yakınlarından birine işaret ettiğini anladım. Türkçe'yi nasıl bildiğimi öğrenmek istiyordu. O şahıs göz işareti ile olumlu cevap vermişti. Buna çok sevindim. Çünkü Şeyhin gönlünü biraz olsun elde etmiştim. Ancak sevincim aldatıcı bir seraptan başka bir şey değilmiş meğer. Bir süre sonra Şeyhin bana hâlâ kötümser olduğunu anladım. Şeyh, Osmanlı Devleti'nce Basra'ya atanan valiye karşı olduğu için beni Osmanlı casusu sanıyormuş. Başka çarem yoktu. Şeyh Ömer'in camiinden yolcular ve yabancıların kaldığı kervansaraya taşındım. Orada bir oda kiraladım. Kervansaray sahibi her sabah misafirleri rahatsız eden anormal bir kimseydi. Sabah ezanından sonra henüz hava karanlıkken kapımı kırarcasına çalıyor, beni namaza uyandırıyordu. Dolayısıyla güneş doğuncaya kadar Kur'an okumak zorunda kalıyordum. Ona henüz sabah namazının vakti çıkmadığı halde neden bu kadar ısrar ediyorsun, dediğimde 'sabah uyumak fakirlik ve bedbahtlık getirir' dedi. Uyanmaktan başka çarem yoktu. Karşılaştığım zorluklar bununla son bulmuyordu. Bir gün kervansarayın sahibi Mürşit Efendi bana gelerek, 'sen buraya geldiğin günden beri işlerim ters gitmektedir. Bu da senin ne kadar kötü bir insan olduğunu göstermektedir. Çünkü sen evlenmemiş, bekarsın. Ya hemen evlenmelisin, ya da odayı boşaltmalısın'. Dedim ki, 'efendi hangi parayla evleneyim ben?' Mürşit Efendi cevaben dedi ki, 'Ey imanı zayıf kafir, sen Kur'an'da okumadım mı ki Allah şöyle buyuruyor: 'Fakir olanları Allah zenginleştirecek'. Bu, sözden anlamaz ile ne yapacağımı şaşırmıştım...".
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.