Kaim ve diri olan O’dur
Zatı ile kaim olmak Allah’a has bir sıfat olduğu için, varlığı zatı ile durur. O’ndan gayrı bütün var görünen O’nunla kaimdir. Kaim ve diri olan O’dur. Bu hükme göre, O’ndan gayrı, varlıkta diri ve varlığını devam ettiren yoktur
03.10.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri şükür konusunda şöyle buyurdu:
Dilin şükrü; verilen nimetleri saymak suretiyle, Allah'a hamd etmek, nimetin sahibi olarak bunu bilip hamd edip övmektir.
Diğer duyguların şükrü ise; onların hepsini Allah Teâlâ'nın verdiği nimet bilip, O'nun taatında kullanmaktır. Ve o nimetleri Hakk'a isyanda yardımcı edip, âsi olmaktan çekinmektir.
Her duygunun şükrü kendine göredir. Gözün ayrı, kulağın da kendine has şükrü vardır.
Gözün şükrü, Müslüman kardeşin ayıbını görünce, örtesin. Sonra o gözle kötü şeylere bakmayasın.
Kulağın şükrü, Müslüman kardeşine ait bir ayıp duyunca, yaymayasın. Ancak, zararlı olmayan şeyleri dinleyesin.
Peygamber Efendimiz bir saha- biye şöyle sordu: "Nasıl sabahladın?" "Hayırla" cevabını aldı. Bu cevabı az buldu, yine sordu, aynı cevabı alınca, üçüncü defa sordu.
Bunun üzerine, sahabi şöyle dedi: "Hayırla, Allah'a hamd ve şükür olsun." Bu kere Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Ha, şimdi oldu. Benim beklediğim cevap da buydu."
Bir şey sorulan kimse ya itaat eder, ya da âsi olur. Cevabını şükür olarak verirse, itaat; şikâyet ederse, isyan etmiş olur.
Şükür, Allah Teâlâ tarafından ihsan edilen ikinci bir nimettir. Bunu bilmekle beraber, şükrün daha derin manasını sorana deriz ki: Bu sual Davud ve Musa Peygamberin de aklına geldi ve Allah Teâlâ'ya niyaz edip ikisi de aynı şeyi sordu: "Sana nasıl şükredeyim? Buna gücüm yetmez. Ancak ikinci bir verdiğin nimetle şükretmem mümkün olur." Allah Teâlâ şöyle vahyetti: "Durumu, bu şekilde anladınsa, şükrettin sayılır."
Diğer bir rivayete göre şöyle vahyeder: "Nimetin Benden olduğunu anlayıp, haline razı olursan, şükretmiş sayılırsın."
"Bu cevaptan bir şey anlamadım. Verilen nimeti bilmek de üçüncü bir nimettir. Sonu ne olacak?" diye sorarsan, buna da cevap olarak, bu dokunduğun nokta tevhit bölümüne girer, deriz. Bu bölümde, şükreden ve edilen, seven ve sevilen O'dur. Varlık âleminde O'ndan gayrı yoktur. O'nun varlık yüzünden gayrı her şey yok olmaya mahkûmdur. Bu söz, ezelden ebede kadar doğrudur. Doğruluğunu kimse bozamaz. Çünkü varlık âleminde O'ndan başkası yoktur. Zatı ile kaim olmak O'na has bir sıfat olduğu için, varlığı zatı ile durur. Ondan gayrı bütün var görünen O'nunla kaimdir. Kaim ve diri olan O'dur. Bu hükme göre, Ondan gayrı, varlıkta diri ve varlığını devam ettiren yoktur. Bu gerekçeden de anlaşılıyor ki, şükreden ve edilen, seven ve sevilen O'dur.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Dilin şükrü; verilen nimetleri saymak suretiyle, Allah'a hamd etmek, nimetin sahibi olarak bunu bilip hamd edip övmektir.
Diğer duyguların şükrü ise; onların hepsini Allah Teâlâ'nın verdiği nimet bilip, O'nun taatında kullanmaktır. Ve o nimetleri Hakk'a isyanda yardımcı edip, âsi olmaktan çekinmektir.
Her duygunun şükrü kendine göredir. Gözün ayrı, kulağın da kendine has şükrü vardır.
Gözün şükrü, Müslüman kardeşin ayıbını görünce, örtesin. Sonra o gözle kötü şeylere bakmayasın.
Kulağın şükrü, Müslüman kardeşine ait bir ayıp duyunca, yaymayasın. Ancak, zararlı olmayan şeyleri dinleyesin.
Peygamber Efendimiz bir saha- biye şöyle sordu: "Nasıl sabahladın?" "Hayırla" cevabını aldı. Bu cevabı az buldu, yine sordu, aynı cevabı alınca, üçüncü defa sordu.
Bunun üzerine, sahabi şöyle dedi: "Hayırla, Allah'a hamd ve şükür olsun." Bu kere Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: "Ha, şimdi oldu. Benim beklediğim cevap da buydu."
Bir şey sorulan kimse ya itaat eder, ya da âsi olur. Cevabını şükür olarak verirse, itaat; şikâyet ederse, isyan etmiş olur.
Şükür, Allah Teâlâ tarafından ihsan edilen ikinci bir nimettir. Bunu bilmekle beraber, şükrün daha derin manasını sorana deriz ki: Bu sual Davud ve Musa Peygamberin de aklına geldi ve Allah Teâlâ'ya niyaz edip ikisi de aynı şeyi sordu: "Sana nasıl şükredeyim? Buna gücüm yetmez. Ancak ikinci bir verdiğin nimetle şükretmem mümkün olur." Allah Teâlâ şöyle vahyetti: "Durumu, bu şekilde anladınsa, şükrettin sayılır."
Diğer bir rivayete göre şöyle vahyeder: "Nimetin Benden olduğunu anlayıp, haline razı olursan, şükretmiş sayılırsın."
"Bu cevaptan bir şey anlamadım. Verilen nimeti bilmek de üçüncü bir nimettir. Sonu ne olacak?" diye sorarsan, buna da cevap olarak, bu dokunduğun nokta tevhit bölümüne girer, deriz. Bu bölümde, şükreden ve edilen, seven ve sevilen O'dur. Varlık âleminde O'ndan gayrı yoktur. O'nun varlık yüzünden gayrı her şey yok olmaya mahkûmdur. Bu söz, ezelden ebede kadar doğrudur. Doğruluğunu kimse bozamaz. Çünkü varlık âleminde O'ndan başkası yoktur. Zatı ile kaim olmak O'na has bir sıfat olduğu için, varlığı zatı ile durur. Ondan gayrı bütün var görünen O'nunla kaimdir. Kaim ve diri olan O'dur. Bu hükme göre, Ondan gayrı, varlıkta diri ve varlığını devam ettiren yoktur. Bu gerekçeden de anlaşılıyor ki, şükreden ve edilen, seven ve sevilen O'dur.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.