Baker raporunun diyalog önerisini dikkate almayıp, Irak'a tam 21 bin ek asker göndermeye ve Körfez'e uçak gemileri yollamaya karar veren Bush, görünüşe göre İran'a saldırmaya hazırlanıyor. ABD'nin, bir yanlışı onu tekrarlayarak düzeltemeyeceğini anlamasının vakti geldi Siyaset tarihten ders çıkarabilir mi? Yoksa geçmişin vahim derslerine rağmen, aynı hataları tekrarlamak yönünde ölümcül bir dürtüye mi mahkûm? ABD Başkanı George W. Bush'un yeni Irak stratejisi, bu kadim felsefi ve tarihi soruyu yeniden gündeme getirir nitelikte. Bush görünürde savaşın yıktığı Irak için yeni bir siyasi ve askeri strateji öne sürüyor. Yeni rotasını üç başlık altında özetlemek mümkün: Daha fazla Amerikan askeri, Iraklıların daha fazla sorumluluk alması ve daha fazla Iraklı birlik için daha fazla Amerikan eğitimi. Bu yeni planı tek başına Irak'a uyarladığınızda, iki mesele hemen göze çarpıyor: Irak Çalışma Grubu'nun (IÇG) neredeyse bütün tavsiyeleri görmezden gelindi ve Irak'taki karmaşa göz önüne alındığında, plan kesinlikle basite indirgeyici. Irak'ı istikrara kavuşturmak hususundaki önceki tüm 'yeni stratejilerin' ışığında, en yeni 'yeni strateji'nin, 21 bin ilave Amerikan askerine rağmen daha iyisini yapacağını söylemek zor. Sadece gözdağı değil Bush yönetiminin politikasında ilginç ve gerçekten yeni olan şeyse, Irak'ın ötesine, yani İran, Suriye ve Körfez ülkelerine yaklaşım biçimi. Bu noktada beklenmedik ve gerçekten yeni kararlar söz konusu: Körfez'e ilave uçak gemileri gönderilecek; Körfez ülkelerine Patriot uçaksavar sistemleri yerleştirilecek; ve, 21 bin ek asker, Amerikalı generallerin Irak'la başa çıkmak için istediği sayının çok ötesinde. O nedenle bu askeri yığınağın amacını merak etmemek elde değil. İnsan Saddam'ın hâlâ yaşadığını, iktidarda olduğunu ve bir kez daha onu devirme hazırlıkları yapıldığını sanıyor. Bush'un yeni politikasının sürprizi, siyasi odağın Irak'tan iki yakın komşusuna çevrilmesi. Bush Suriye ve İran'ı, Irak'a burnunu sokmakla, toprak bütünlüğünü tehdit etmekle, Amerikan askerlerini tehlikeye atmakla ve daha genel olarak da, Amerika'nın bölgedeki müttefiklerine zarar vermekle suçluyor. Buna Bush'un talimatıyla, İranlı 'diplomatlar'ın ABD askerlerince Kuzey Irak kenti Erbil'de gözaltına alınmasını da eklerseniz, başkanın planına dair tamamen farklı bir manzara ortaya çıkıyor: 'Yeni strateji' IÇG'nin raporuna riayet etmek şöyle dursun, yeni muhafazakârların felakete yol açan stratejisine dönüyor. İran şimdi süper gücün menzilinde ve ABD'nin yaklaşımı akla Irak savaşının hazırlık aşamasını getiriyor, hem de en ufak ayrıntısına dek. Bütün bunlar nereye varır? Temel olarak ortada iki ihtimal var, biri olumsuz diğeri olumlu. Ne yazık ki olumlu sonuç daha düşük ihtimal gibi görünüyor. Güç tehdidi, ki Amerika'nın bu gücü inşa ettiği açıkça ortada, İran'la ciddi müzakerelere zemin hazırlamayı amaçlıyorsa, itiraz edilemez ve edilmemeli de. Amerikan kamuoyunu İran'la bir savaşa hazırlamayı hedefliyorsa ve fırsat bulunduğunda böyle bir savaşı başlatmak yönünde ciddi bir niyet varsa, sonuç akla hayale gelmez bir felaket olacaktır. Ne yazık ki bu tehlike son derece gerçek. Bush yönetimi İran'ın nükleer programını ve hegemonik arzularını bölgedeki en büyük tehdit olarak gördüğünden dolayı, yeni strateji de Sünni Arap devletleri ve İsrail'le açıklanmayan yeni bir İran karşıtı ittifak oluşturmaya dayanıyor. Nükleer program bu noktada dinamik faktör, zira harekete geçme zamanını o tayin edecek. Fakat İran'a yönelik hava saldırıları, ki Amerika'nın bunu askeri bir çözüm olarak görme ihtimali var, Irak'ı daha güvenli kılmaz; hatta tam tersi sonuç verir. Ne de bir bütün olarak bölgede istikrar sağlar. Tam tersine bölge cehenneme döner. Ve Tahran'da 'rejim değişikliği' hayali de gerçekleşmez. Bunun yerine İran'ın demokratik muhalefeti büyük bir bedel öder, teokratik rejimse olsa olsa güçlenir. Irak'ı ve bölgenin bütününü istikrara kavuşturmak ve İran'ın nükleer programını uzun vadeli dondurmasını sağlamak yönündeki siyasi seçenekler henüz tükenmedi. İran'ın nükleer programının mevcut durumu, acil askeri müdahale gerektirmiyor. Bunun yerine Suriye'yi İran'dan koparacak ve Tahran rejimini tecrid edecek diplomatik çabalara yoğunlaşmak gerek. Fakat bu yaklaşım Amerika'nın diplomasiye dönmeye ve ilgili bütün taraflarla konuşmaya gönüllü olduğu varsayımına dayanıyor. Dahası İran'daki son yerel seçimler, diplomasiye ve İran'da içten bir dönüşüme oynamanın gerçekçi bir seçenek olduğunu da gösterdi. Peki İran'a mevcut tehditlerin nedeni ne? Vietnam'dan farksız Irak'taki felaket başından beri öngörülebilirdi ve Amerika'nın sayısız dostu ve ortağı, Bush yönetimine yaptıkları uyarılarda bu tahmini açıkça belirtti. ABD'nin yapmak üzere olduğu hatanın sonuçlarını kestirmek de aynı ölçüde mümkün: Yanlış bir savaşı genişletmek, doğruyu getirmeyecek; Vietnam, Laos ve Kamboçya'nın verdiği ders işte buydu. İdeolojik saiklere ve askeri güce dayalı rejim değişikliği stratejisi ABD'yi Irak felaketine sürükledi. Irak'a girmek ve Saddam'ı yenmek kolaydı. Fakat bugün Amerika batağa battı ve ne nasıl kazanacağını, ne de nasıl çekip gidebileceğini biliyor. Bir yanlış, onu defalarca tekrarlamakla düzeltilmez. Yanlışta ısrar yeni yanlışları getirir ve durumu daha da kötüleştirmekten başka işe yaramaz. Yeni ABD stratejisinin başlatılmasının ardından, siyasetin tarihten ders çıkarıp çıkarmadığı yönündeki o eski soru Ortadoğu'da bir kez daha yanıt bulacak. Cevap ne olursa olsun, sonuçları çok öte etkiler yaratacak. Joschka Fischer /Eski Almanya dışişleri bakanı /The Daily Star/ Radikal
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.