Türkiye ve İran, İslam Coğrafyasının her anlamda iki güçlü ülkesi daha doğrusu ülkeleriydi.
Türkiye ve İran ortadan çizgiyle ayrılmış bir ayna gibidir. Türkiye, Atatürk ile birlikte emperyalistlerin sömürgesinden kurtulmuştur. İran ise 79 devrimi ile tam olmasa da emperyalist ve Siyonistlerin tekelinden çıkmıştır.
Türkiye'nin % 25'ine yakını Alevi-Caferi-Şii anlayışında bir İslam yaşar. İran'da da bu orana yakın bir kesim Sünni anlayışta bir İslam yaşar. İki ülkede de çok farklı etnik kimlikler vardır.
İki ülkenin de maden zenginlikleri emperyalistlerin her zaman iştahını kabarmaktadır. İran petrol, doğalgaz, altın, kaya tuzu gibi birçok madende önemli rezervlere sahiptir. Türkiye ise borda birinci, altında ikinci, gümüş, bakır, toryum gibi 53 maden çeşidinin barındıran petrol ve doğalgazın çıkartılmayı beklediği bir ülkedir.
En önemlisi ise İslam toplumlarını bu iki ülke yönlendirir. Bu iki ülkeyi ise ya emperyalist ABD ve batı, ya da Rusya ve Çin bloğu yönlendirir.
ABD'nin bugüne kadar Türkiye ve İran'a direk cephe açamamasının sebebi de budur. Bundan dolayıdır ki emperyalistler bu iki ülkeyi ya mezhepsel farklılıklar, ya etnik kimlikler ve en önemlisi ise ekonomik yaptırımlarla ya istedikleri çizgiye çekerler, ya da rejim değişiklikleri için halkı ayaklandırırlar.
Şu da bir gerçektir ki, Türkiye ve İran'da yönetim kademeleri, dini ve milli önderler ve halkın çok az kesimi varlık ve lüks içinde yaşarken halkın çoğunluğu muhtaç halde yaşam kavgası vermektedir.
Tarihte defaatle tekrarlanan bu senaryo şimdi İran'da ekonomi başlığıyla yeniden uygulamaya konuldu.
Yılbaşında İran halkı sokaklara çıktı. Eylemler günlerce sürdü ve bir şekilde susturuldu. Ama halkın susturulması ülke gerçeğini değiştirmedi. Dolar, tümen karşısında hızla değer kazandı. (Not; İran geçen yıl 90 yıldır kullandığı riyal'i bırakarak eski para birimi tümen'e geçti.)
Faizler yükseldi. Dünyanın en yüksek faiz oranlarında İran 3. Türkiye 4. Sırada.
Ve halk yine sokaklarda. Esnaf protesto ediyor. Devlet sabit kura geçmesine rağmen İran halkı sokaklarında; "10 bin tümene dolar istemiyoruz" sloganları atılıyor. Halk, kendi derdine düştüğü için yönetime; "Suriye'yi bırak, bizim durumumuza bak" diyor.
Esnaf kepenk kapatıyor, yatırımcılar zaten gelmiyor. İşin ilginç bir tarafı ise bu ekonomik çıkmazlara değinen önemli isimler, çarenin yönetim sistemini değiştirip, eyalet sistemine geçmekte olduğunu dilendirmeleri ve bunu İslam ile meşrulaştırmaya çalışmalarıdır.
İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanı Muhammed Ali Caferi; "Ülkedeki kötü yönetim nedeniyle ekonomik sorunların açmaza dönüştü" diyor.
Hükümet ise Cuma Hutbelerinde ekonomik krize sabır vaazları yaptırıyor.
Tabi tabloya bakıp, 'herkes ektiğini biçer, kendi eden kendi bulur' dersek asıl tabloyu saklamış oluruz.
Bütün İslam Devletleri gibi İran'da milli ve manevi değerlerinden uzak bir yönetim, adalet ve ekonomik anlayışlarla yönetiliyor. Tabi ki yönetimler mesuldür. Yönetimi seçenler de mesuldür.
Türkiye'ye gelirsek inkar edilmesine rağmen tablo İran ile aynı. Tek farkla ki, ABD henüz ekonomik yaptırım, demiyor.
Dolar, euro ortada. Esnafın hali belli. Tarım ve hayvancılık bitti. Madenler yabancı tekelinde. Bankalara yabancılar hükmediyor. Devlet ve milletin borcu malum. Faizler o biçim.
Peki, Türkiye ne yaptı? Rejim oylaması. Yarın ne olur? Cevap İran'da.
Unutmayalım ki! İran halkı 79'da Pehlevilerin saltanatına son verdi ama kapitalizm saltanatına dokunmadı.
Türkiye ise Atatürk hem tek adamlığın, hem de emperyalistlerin saltanatlarını yıktı.
Akabinde gelen iktidarlar, kapitalizmi tekrar koltuğa oturttu. Bir çok iktidar geldi, geçti ama kapitalizm o koltuktan hiç indirilmedi.
İşte kapitalizm'in o saltanatını Prof. Dr. Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli teziyle yerle bir etti.
Rusya, MEM ile kapitalizmin saltanatını yıktı. Ama İslam Devleti İran ve Türkiye (diğerleri de) hala kapitalizm saltanatının önünde eğiliyor, buyruklarını kusursuz yerine getiriyor.
Var mısınız kapitalizmin saltanatını
yıkmaya?
Türkiye ve İran ortadan çizgiyle ayrılmış bir ayna gibidir. Türkiye, Atatürk ile birlikte emperyalistlerin sömürgesinden kurtulmuştur. İran ise 79 devrimi ile tam olmasa da emperyalist ve Siyonistlerin tekelinden çıkmıştır.
Türkiye'nin % 25'ine yakını Alevi-Caferi-Şii anlayışında bir İslam yaşar. İran'da da bu orana yakın bir kesim Sünni anlayışta bir İslam yaşar. İki ülkede de çok farklı etnik kimlikler vardır.
İki ülkenin de maden zenginlikleri emperyalistlerin her zaman iştahını kabarmaktadır. İran petrol, doğalgaz, altın, kaya tuzu gibi birçok madende önemli rezervlere sahiptir. Türkiye ise borda birinci, altında ikinci, gümüş, bakır, toryum gibi 53 maden çeşidinin barındıran petrol ve doğalgazın çıkartılmayı beklediği bir ülkedir.
En önemlisi ise İslam toplumlarını bu iki ülke yönlendirir. Bu iki ülkeyi ise ya emperyalist ABD ve batı, ya da Rusya ve Çin bloğu yönlendirir.
ABD'nin bugüne kadar Türkiye ve İran'a direk cephe açamamasının sebebi de budur. Bundan dolayıdır ki emperyalistler bu iki ülkeyi ya mezhepsel farklılıklar, ya etnik kimlikler ve en önemlisi ise ekonomik yaptırımlarla ya istedikleri çizgiye çekerler, ya da rejim değişiklikleri için halkı ayaklandırırlar.
Şu da bir gerçektir ki, Türkiye ve İran'da yönetim kademeleri, dini ve milli önderler ve halkın çok az kesimi varlık ve lüks içinde yaşarken halkın çoğunluğu muhtaç halde yaşam kavgası vermektedir.
Tarihte defaatle tekrarlanan bu senaryo şimdi İran'da ekonomi başlığıyla yeniden uygulamaya konuldu.
Yılbaşında İran halkı sokaklara çıktı. Eylemler günlerce sürdü ve bir şekilde susturuldu. Ama halkın susturulması ülke gerçeğini değiştirmedi. Dolar, tümen karşısında hızla değer kazandı. (Not; İran geçen yıl 90 yıldır kullandığı riyal'i bırakarak eski para birimi tümen'e geçti.)
Faizler yükseldi. Dünyanın en yüksek faiz oranlarında İran 3. Türkiye 4. Sırada.
Ve halk yine sokaklarda. Esnaf protesto ediyor. Devlet sabit kura geçmesine rağmen İran halkı sokaklarında; "10 bin tümene dolar istemiyoruz" sloganları atılıyor. Halk, kendi derdine düştüğü için yönetime; "Suriye'yi bırak, bizim durumumuza bak" diyor.
Esnaf kepenk kapatıyor, yatırımcılar zaten gelmiyor. İşin ilginç bir tarafı ise bu ekonomik çıkmazlara değinen önemli isimler, çarenin yönetim sistemini değiştirip, eyalet sistemine geçmekte olduğunu dilendirmeleri ve bunu İslam ile meşrulaştırmaya çalışmalarıdır.
İran Devrim Muhafızları Ordusu komutanı Muhammed Ali Caferi; "Ülkedeki kötü yönetim nedeniyle ekonomik sorunların açmaza dönüştü" diyor.
Hükümet ise Cuma Hutbelerinde ekonomik krize sabır vaazları yaptırıyor.
Tabi tabloya bakıp, 'herkes ektiğini biçer, kendi eden kendi bulur' dersek asıl tabloyu saklamış oluruz.
Bütün İslam Devletleri gibi İran'da milli ve manevi değerlerinden uzak bir yönetim, adalet ve ekonomik anlayışlarla yönetiliyor. Tabi ki yönetimler mesuldür. Yönetimi seçenler de mesuldür.
Türkiye'ye gelirsek inkar edilmesine rağmen tablo İran ile aynı. Tek farkla ki, ABD henüz ekonomik yaptırım, demiyor.
Dolar, euro ortada. Esnafın hali belli. Tarım ve hayvancılık bitti. Madenler yabancı tekelinde. Bankalara yabancılar hükmediyor. Devlet ve milletin borcu malum. Faizler o biçim.
Peki, Türkiye ne yaptı? Rejim oylaması. Yarın ne olur? Cevap İran'da.
Unutmayalım ki! İran halkı 79'da Pehlevilerin saltanatına son verdi ama kapitalizm saltanatına dokunmadı.
Türkiye ise Atatürk hem tek adamlığın, hem de emperyalistlerin saltanatlarını yıktı.
Akabinde gelen iktidarlar, kapitalizmi tekrar koltuğa oturttu. Bir çok iktidar geldi, geçti ama kapitalizm o koltuktan hiç indirilmedi.
İşte kapitalizm'in o saltanatını Prof. Dr. Haydar Baş Milli Ekonomi Modeli teziyle yerle bir etti.
Rusya, MEM ile kapitalizmin saltanatını yıktı. Ama İslam Devleti İran ve Türkiye (diğerleri de) hala kapitalizm saltanatının önünde eğiliyor, buyruklarını kusursuz yerine getiriyor.
Var mısınız kapitalizmin saltanatını
yıkmaya?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Bilal Erdoğan-Oktay Saral / 29.12.2025
- Yunus Emre Vakfı ve Ünsal Ban / 28.12.2025
- Komisyon süresi neden uzatıldı? / 27.12.2025
- Toplum önüne geçenler neden illegal yollara kayar? / 26.12.2025
- Kimin hedefindeyiz? / 25.12.2025
- Saadettin Saran, Rümeysa, Nedim Şener ve diğerleri / 24.12.2025
- Raporlar DEM’i bozdu / 22.12.2025
- Saha, söylenenleri doğrulamıyor / 21.12.2025
- Erdoğan ve Bahçeli bu noktaya nasıl geldi? / 20.12.2025
- ‘Haydar Baş haklıymış’ dediğin zaman çok geç olacak / 19.12.2025
- Yunus Emre Vakfı ve Ünsal Ban / 28.12.2025
- Komisyon süresi neden uzatıldı? / 27.12.2025
- Toplum önüne geçenler neden illegal yollara kayar? / 26.12.2025
- Kimin hedefindeyiz? / 25.12.2025
- Saadettin Saran, Rümeysa, Nedim Şener ve diğerleri / 24.12.2025
- Raporlar DEM’i bozdu / 22.12.2025
- Saha, söylenenleri doğrulamıyor / 21.12.2025
- Erdoğan ve Bahçeli bu noktaya nasıl geldi? / 20.12.2025
- ‘Haydar Baş haklıymış’ dediğin zaman çok geç olacak / 19.12.2025




























































































