İmam Hüseyin (a.s.) Medine’yi terk etme kararı alıyor
Şehri terk etmeden Resulüllah (s.a.v.)’in hanımı Ümmü Seleme’ye bıraktığı şahsî eşyaları ile ilgili bir vasiyette bulunmuştur
16.05.2022 23:46:00
Şehri terk etmeden Resulüllah (s.a.v.)'in hanımı Ümmü Seleme'ye bıraktığı şahsî eşyaları ile ilgili bir vasiyette bulunmuştur.
İmam Bâkır (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:
"İmam Hüseyin (a.s.) Irak'a gitmek üzere yola çıkınca, vasiyetnamesini, kitaplarını ve başka şeylerini dedesi Hz. Peygamberin (s.a.v.) eşi Ümmü Seleme'ye verdi ve ona dedi ki: "Çocuklarımın en büyüğü senin yanına geldiği zaman, sana verdiğim şeyleri ona verirsin."
Hüseyin (a.s.) şehit edilince, Ali bin Hüseyin (a.s.) Ümmü Seleme'ye geldi. Ümmü Seleme Hüseyin (a.s.)'ın kendisine verdiği her şeyi ona verdi."
Hz. Hüseyin (a.s.) Yezid gibi sünneti tamamen terk etmiş bir kişiye biat etmeyi reddetmişti. Ancak Velid'in, Mervan'ın ve Yezid'in kendisinden biat almadıkça peşini bırakmayacaklarını da biliyordu.
İmam (a.s.), Ebu Hirre el-Ezdi'ye şehirden ayrılması ile ilgili olarak şunları söylemişti:
"Ümeyyeoğulları malımı yağmaladı, buna karşı sabrettim; şahsiyetime dokundu yine sabrettim; fakat kanımı dökmek istediklerinde, kendi şehrimi terk etmek zorunda kaldım."
Velid'in aynı gece biate davet ettiği İbn-i Zübeyr o gece Medine'yi terk etti. Can emniyeti için Mekke'yi tercih etmişti. Velid, onun şehirden ayrıldığını öğrenince peşine adamlarını yolladıysa da İbn-i Zübeyr'i yakalayamadı.
"Ümeyyeoğulları'nın azadlılarından otuz kişiyi Habib bin Kürre'nin kumandası peşlerinden koşturdu ise de, onlara yetişmek mümkün olmadı."
Ertesi gün de İmam Hüseyin (a.s.) şehirden ayrıldı. İbn Zübeyr gece karanlığında ve gizlice şehri terk ettiği hâlde İmam Hüseyin (a.s.) herkesin bildiği yolları kullanarak şehirden ayrılmıştır.
Tarih-i Taberî'nin Faruk Gürtunca tercümeli, Sağlam Yayınları'na ait basımında 4. cilt. sayfa 96'da yer alan bir yanlışı düzeltmek isteriz. İmam Hüseyin'in (a.s.) Velid ile olan konuşmasından sonra Abdullah bin Zübeyr'le birlikte o gece Mekke'ye gittiği yazmaktadır.
Ancak diğer tarih kitaplarında yer aldığı gibi İmam Hüseyin (a.s.) ertesi gün Mekke'ye doğru hareket etmiştir.
Üstelik İbn-i Zübeyr gece karanlığında ve gizlice kaçtığı hâlde, İmam Hüseyin yakınlarının itirazlarına rağmen, açıktan ve bilinen yolları kullanarak hareket etmiştir.
İmam Hüseyin (r.a.), bildiği bir kadere teslim olmuş, öleceğini bildiği hâlde yola çıkmıştır. Ölümü göze alarak öleceği istikamete doğru yol alan bir kişi neden gizlice kaçsın ki?
İmam'ın yakınları onun şehirden ayrılmasına engel olmak istiyorlar
Hz. Hüseyin (a.s.)'ın şehirden ayrılacağını duyan sevenleri onun bu şehrin dışında can emniyeti olmayacağını söyleyerek, İmam'ı yolculuk kararından döndürmeye çalışmışlardır.
Bu kişilerden biri kardeşi Ömer-i Atraf'dır:
"Kardeş! Kardeşim Hasan-ü Mücteba (a.s.), babam Emirü'l-Mü'minin'den naklettiğine göre seni katledeceklerdir. Sanıyorum ki, Yezid ibn-i Muaviye'ye karşı muhalefet etmen ölümüne sebep olacak ve böylece o haber gerçekleşecektir. Ama Yezid'e biat edecek olursan bu tehlike kalkar ve siz de öldürülmekten kurtulmuş olursunuz."
İmam Hüseyin (ra), buna cevaben şöyle buyurdu: "Babam Ali (a.s.), Resulüllah (s.a.v.)'den kendisinin ve benim öldürüleceğimizi ve kabrimin de O'nun kabrinin yanındaki bir yerde olacağını bana haber vermiştir.
Benim bilmediğim bir şeyi bildiğini mi sanıyorsun? Vallahi ben hiçbir zaman zillete boyun eğmeyeceğim.
Kıyamet günü annem Fatımatü'z-Zehra evlatlarının kendi babasının ümmetinden gördükleri eziyet ve üzüntüleri babasına şikayet edecektir. Fatımatü'z-Zehra'nın evlatları hususunda onun üzüntüsüne ve eziyetine sebep olan kimseler asla cennete girmeyeceklerdir."
Kardeşi Muhammed b. Hanefiyye de, Hz. Hüseyin (a.s.)'a gideceği yerle ilgili tavsiyelerde bulunmuştur:
"Ey kardeşim! Sen, insanlar içinde en çok sevdiğim ve en aziz bildiğim kişisin. Sana edeceğim nasihati insanlardan hiçbir kimseye etmem. Fakat sen buna herkesten daha layıksın.
Elinden geldiğince Yezid b. Muaviye'ye biat etmekten ve şehirlerden uzak dur. Sonra elçilerini insanlara gönder, onları sana biat etmeye çağır.
Eğer sana ve senin adına biat ederlerse, bunun için Allah'a hamd edersin. Eğer senden başka birinin etrafında toplanırlarsa bununla, Allah senin dininde ve aklında bir eksiklik meydana getirmez ve bununla senin kişiliğin ve erdemin zâil olmaz.
Ancak korkarım ki, herhangi bir şehre girersin de, insanlar arasında ihtilaf baş gösterir, bazısı seninle beraber, bazısı da sana karşı olur. Derken çatışma çıkar, o zaman sen ilk mızrağın hedefi olursun. O zaman şahsiyeti, babası ve anası bakımından bu ümmetin en hayırlısının kanı heder olur ve ailesi de zelil kılınır."
Hz. Hüseyin (a.s.) ona şöyle buyurdu: "O hâlde nereye gideyim, ey kardeşim?"
Dedi ki: "Mekke'ye git. Eğer orada kalabiliyorsan, çıkar yol budur. Şayet orada da seni rahat bırakmazlarsa, o zaman kumlara ve dağ zirvelerine çekilirsin, şehir şehir dolaşırsın, insanların tavrı ne şekilde belirginleşecek bakarsın. Çünkü sen bir mesele ile karşılaştığında, en isabetli kararı verecek bir kimsesin."
İmam şöyle dedi: "Ey kardeşim! Gerçekten nasihat ettin ve bana karşı şefkatini gösterdin. Senin görüşünün doğru ve başarılı olmasını dilerim."
Ümmü'l Mü'minin Ümmü Seleme de bir tavsiyede bulunmuştur. İmam Hüseyin (a.s.)'ın Medine'den ayrılacağını duyunca kendisi yanına gelerek şöyle demiştir:
"Irak'a doğru hareket etmekle beni üzme. Çünkü ben ceddin Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum: Yavrum Hüseyin Irak toprağında, Kerbela adında bir yerde öldürülecektir."
İmam Hüseyin (a.s.) Ümmü Seleme'ye cevaben şöyle buyurdu:
"Anneciğim! Sanma ki bu olaydan yalnız senin haberin var. Kendim senden daha iyi biliyorum, ben zulümle öldürüleceğim, haksızca başımı bedenimden ayıracaklar.
Allah-u Teala haremimin ve ailemin avare olmalarını, çocuklarımın şehit ve esir düşüp esaret zincirine vurulmalarını ve onların yardım diledikleri hâlde kendilerine yardımcı bulamayacaklarını bizzat görmek istiyor…"
Bihar'ul Envar'de yer alan bir rivayete göre ise, Ümmü Seleme Resulüllah (s.a.v.)'in kendisine emanet ettiği Kerbela toprağını da Hz. Hüseyin (a.s.) ile görüşmeye giderken yanında getirmişti:
"Yanımda Dedenin bir cam kutu içinde bana verdiği toprak vardır."
Bunun üzerine İmam Hüseyin şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, ben bu şekilde öldürüleceğim. Irak'a gitmesem de beni öldürecekler."
Sonra biraz toprak alıp cam bir kutuya koydu ve Ümmü Seleme'ye verdi. Dedi ki: "Bunu da Dedemin, sana verdiği cam kutunun yanına koy. Topraktan kan coşmaya başladığı zaman bil ki beni öldürmüşlerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)
İmam Bâkır (a.s.) şöyle rivayet etmiştir:
"İmam Hüseyin (a.s.) Irak'a gitmek üzere yola çıkınca, vasiyetnamesini, kitaplarını ve başka şeylerini dedesi Hz. Peygamberin (s.a.v.) eşi Ümmü Seleme'ye verdi ve ona dedi ki: "Çocuklarımın en büyüğü senin yanına geldiği zaman, sana verdiğim şeyleri ona verirsin."
Hüseyin (a.s.) şehit edilince, Ali bin Hüseyin (a.s.) Ümmü Seleme'ye geldi. Ümmü Seleme Hüseyin (a.s.)'ın kendisine verdiği her şeyi ona verdi."
Hz. Hüseyin (a.s.) Yezid gibi sünneti tamamen terk etmiş bir kişiye biat etmeyi reddetmişti. Ancak Velid'in, Mervan'ın ve Yezid'in kendisinden biat almadıkça peşini bırakmayacaklarını da biliyordu.
İmam (a.s.), Ebu Hirre el-Ezdi'ye şehirden ayrılması ile ilgili olarak şunları söylemişti:
"Ümeyyeoğulları malımı yağmaladı, buna karşı sabrettim; şahsiyetime dokundu yine sabrettim; fakat kanımı dökmek istediklerinde, kendi şehrimi terk etmek zorunda kaldım."
Velid'in aynı gece biate davet ettiği İbn-i Zübeyr o gece Medine'yi terk etti. Can emniyeti için Mekke'yi tercih etmişti. Velid, onun şehirden ayrıldığını öğrenince peşine adamlarını yolladıysa da İbn-i Zübeyr'i yakalayamadı.
"Ümeyyeoğulları'nın azadlılarından otuz kişiyi Habib bin Kürre'nin kumandası peşlerinden koşturdu ise de, onlara yetişmek mümkün olmadı."
Ertesi gün de İmam Hüseyin (a.s.) şehirden ayrıldı. İbn Zübeyr gece karanlığında ve gizlice şehri terk ettiği hâlde İmam Hüseyin (a.s.) herkesin bildiği yolları kullanarak şehirden ayrılmıştır.
Tarih-i Taberî'nin Faruk Gürtunca tercümeli, Sağlam Yayınları'na ait basımında 4. cilt. sayfa 96'da yer alan bir yanlışı düzeltmek isteriz. İmam Hüseyin'in (a.s.) Velid ile olan konuşmasından sonra Abdullah bin Zübeyr'le birlikte o gece Mekke'ye gittiği yazmaktadır.
Ancak diğer tarih kitaplarında yer aldığı gibi İmam Hüseyin (a.s.) ertesi gün Mekke'ye doğru hareket etmiştir.
Üstelik İbn-i Zübeyr gece karanlığında ve gizlice kaçtığı hâlde, İmam Hüseyin yakınlarının itirazlarına rağmen, açıktan ve bilinen yolları kullanarak hareket etmiştir.
İmam Hüseyin (r.a.), bildiği bir kadere teslim olmuş, öleceğini bildiği hâlde yola çıkmıştır. Ölümü göze alarak öleceği istikamete doğru yol alan bir kişi neden gizlice kaçsın ki?
İmam'ın yakınları onun şehirden ayrılmasına engel olmak istiyorlar
Hz. Hüseyin (a.s.)'ın şehirden ayrılacağını duyan sevenleri onun bu şehrin dışında can emniyeti olmayacağını söyleyerek, İmam'ı yolculuk kararından döndürmeye çalışmışlardır.
Bu kişilerden biri kardeşi Ömer-i Atraf'dır:
"Kardeş! Kardeşim Hasan-ü Mücteba (a.s.), babam Emirü'l-Mü'minin'den naklettiğine göre seni katledeceklerdir. Sanıyorum ki, Yezid ibn-i Muaviye'ye karşı muhalefet etmen ölümüne sebep olacak ve böylece o haber gerçekleşecektir. Ama Yezid'e biat edecek olursan bu tehlike kalkar ve siz de öldürülmekten kurtulmuş olursunuz."
İmam Hüseyin (ra), buna cevaben şöyle buyurdu: "Babam Ali (a.s.), Resulüllah (s.a.v.)'den kendisinin ve benim öldürüleceğimizi ve kabrimin de O'nun kabrinin yanındaki bir yerde olacağını bana haber vermiştir.
Benim bilmediğim bir şeyi bildiğini mi sanıyorsun? Vallahi ben hiçbir zaman zillete boyun eğmeyeceğim.
Kıyamet günü annem Fatımatü'z-Zehra evlatlarının kendi babasının ümmetinden gördükleri eziyet ve üzüntüleri babasına şikayet edecektir. Fatımatü'z-Zehra'nın evlatları hususunda onun üzüntüsüne ve eziyetine sebep olan kimseler asla cennete girmeyeceklerdir."
Kardeşi Muhammed b. Hanefiyye de, Hz. Hüseyin (a.s.)'a gideceği yerle ilgili tavsiyelerde bulunmuştur:
"Ey kardeşim! Sen, insanlar içinde en çok sevdiğim ve en aziz bildiğim kişisin. Sana edeceğim nasihati insanlardan hiçbir kimseye etmem. Fakat sen buna herkesten daha layıksın.
Elinden geldiğince Yezid b. Muaviye'ye biat etmekten ve şehirlerden uzak dur. Sonra elçilerini insanlara gönder, onları sana biat etmeye çağır.
Eğer sana ve senin adına biat ederlerse, bunun için Allah'a hamd edersin. Eğer senden başka birinin etrafında toplanırlarsa bununla, Allah senin dininde ve aklında bir eksiklik meydana getirmez ve bununla senin kişiliğin ve erdemin zâil olmaz.
Ancak korkarım ki, herhangi bir şehre girersin de, insanlar arasında ihtilaf baş gösterir, bazısı seninle beraber, bazısı da sana karşı olur. Derken çatışma çıkar, o zaman sen ilk mızrağın hedefi olursun. O zaman şahsiyeti, babası ve anası bakımından bu ümmetin en hayırlısının kanı heder olur ve ailesi de zelil kılınır."
Hz. Hüseyin (a.s.) ona şöyle buyurdu: "O hâlde nereye gideyim, ey kardeşim?"
Dedi ki: "Mekke'ye git. Eğer orada kalabiliyorsan, çıkar yol budur. Şayet orada da seni rahat bırakmazlarsa, o zaman kumlara ve dağ zirvelerine çekilirsin, şehir şehir dolaşırsın, insanların tavrı ne şekilde belirginleşecek bakarsın. Çünkü sen bir mesele ile karşılaştığında, en isabetli kararı verecek bir kimsesin."
İmam şöyle dedi: "Ey kardeşim! Gerçekten nasihat ettin ve bana karşı şefkatini gösterdin. Senin görüşünün doğru ve başarılı olmasını dilerim."
Ümmü'l Mü'minin Ümmü Seleme de bir tavsiyede bulunmuştur. İmam Hüseyin (a.s.)'ın Medine'den ayrılacağını duyunca kendisi yanına gelerek şöyle demiştir:
"Irak'a doğru hareket etmekle beni üzme. Çünkü ben ceddin Resulüllah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu duydum: Yavrum Hüseyin Irak toprağında, Kerbela adında bir yerde öldürülecektir."
İmam Hüseyin (a.s.) Ümmü Seleme'ye cevaben şöyle buyurdu:
"Anneciğim! Sanma ki bu olaydan yalnız senin haberin var. Kendim senden daha iyi biliyorum, ben zulümle öldürüleceğim, haksızca başımı bedenimden ayıracaklar.
Allah-u Teala haremimin ve ailemin avare olmalarını, çocuklarımın şehit ve esir düşüp esaret zincirine vurulmalarını ve onların yardım diledikleri hâlde kendilerine yardımcı bulamayacaklarını bizzat görmek istiyor…"
Bihar'ul Envar'de yer alan bir rivayete göre ise, Ümmü Seleme Resulüllah (s.a.v.)'in kendisine emanet ettiği Kerbela toprağını da Hz. Hüseyin (a.s.) ile görüşmeye giderken yanında getirmişti:
"Yanımda Dedenin bir cam kutu içinde bana verdiği toprak vardır."
Bunun üzerine İmam Hüseyin şöyle dedi: "Allah'a yemin ederim ki, ben bu şekilde öldürüleceğim. Irak'a gitmesem de beni öldürecekler."
Sonra biraz toprak alıp cam bir kutuya koydu ve Ümmü Seleme'ye verdi. Dedi ki: "Bunu da Dedemin, sana verdiği cam kutunun yanına koy. Topraktan kan coşmaya başladığı zaman bil ki beni öldürmüşlerdir." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hüseyin eserinden)