İmam Ali’nin, Muaviye’ye gönderdiği mektuplardan
Ebu Bekir’e, Ömer’e ve Osman’a biat eden topluluk Bana da, onlara biat ettikleri şartlarla biat etti
01.05.2023 21:09:00
"Ebu Bekir'e, Ömer'e ve Osman'a biat eden topluluk Bana da, onlara biat ettikleri şartlarla biat etti.
Hazır olanın tercihte bulunma ve hazırda olmayanın da reddetme hakkı yoktur. Danışma Muhacirlerle, Ensar'ındır.
Eğer bir kişi üzerinde birleşip, onu imam olarak isimlendirmişlerse, bu Allah'ın da razı olduğudur.
Biri kararlarına karşı çıkarak ya da bidatle onların emrinden çıkarsa, onu çıktığı şeye geri çevirirler.
Eğer reddederse, mü'minlerin yolunun dışında izlediği şeyden dolayı onunla savaşırlar. Allah, üstlendiği şeyden onu sorumlu tutar.
Ey Muaviye! Ömrüme yemin ederim ki, arzunu bir yana bırakıp aklınla bakarsan, Benim Osman'ın kanından en uzak kimse olduğumu görür, ona karşı uzlet içinde olduğumu bilirsin.
Ancak sen, Beni cinayetle itham edip, sana aşikâr olanı gizliyorsun. Vesselam..."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Senden bana sapkınlığınla yazdığın, kötü görüşünle gönderdiğin yamalı bir nasihatin ve süslenmiş bir mektubun ulaştı.
Kendisini doğru yola iletecek gözü, ona doğru yolu gösterecek komutanı olmayan bir adamın mektubu...
Arzu onu davet etti, o da ona uydu. Sapkınlık ona liderlik yaptı, o da ona tabi oldu. Yaygara çıkararak sayıkladı, tökezleyerek sapıttı."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Kavmimiz, Peygamberimizi öldürmek ve kökümüz yok etmek istedi. Bizi tedirgin etmeyi arzuladılar. Bize birçok şeyler yaptılar.
Bizi tatlı olandan engellediler. Korku elbisesini giydirdiler. Sarp bir dağa mecbur ettiler.
Bizim için savaş ateşlerini tutuşturdular. Allah mülkünü (Şeriat'ını) savunmamızı ve kutsalın önünden atış yapmamızı istedi.
Müminimiz, bununla mükâfatı umuyor, kâfirimiz ise kökünü savunuyordu. Kureyş'ten Müslüman olan kişi, onu koruyan anlaşması ya da kendisini savunan kabilesi sebebiyle, içinde bulunduğumuz durumu yaşamıyordu ve öldürülmeye karşı güven içindeydi.
Resulüllah savaş kızışıp insanlar çekindiğinde Ehl-i Beyt'ini öne sürer. Ashabını kılıçların ve mızrakların ısısından onlarla korurdu.
Ubeyde b. El-Haris, Bedir'de, Hamza, Uhud'da ve Câfer, Mu'te'de öldürüldü.
İstersem ismini zikredebileceğim kişi, (kendisini kastediyor) isteyenler gibi şahadeti istedi. Ancak onların ecelleri çabuklaştırıldı, onun ölümü ise geciktirildi.
Zamana hayret!
Benimle ayağını yarıştıramayacak kişiyle bir görülür oldum. Onun, benim ki gibi, kimsenin benzerini ileri süremeyeceği bir geçmişi yoktur.
Ancak bir iddiacı benim bilmediğim, Allah'ın da (Sahih olarak) bildiğini tahmin etmediğim şeyler iddia etmektedir. (Allah'ın bilmediği şeylerle kastedilen iddia edilen şeyin ne kadar mesnetsiz olduğudur) Her durum için Allah'a hamdolsun.
Osman'ın katillerini sana vermem hususundaki isteğine gelince, bu işi düşündüm ve onları sana ya da bir başkasına vermenin mümkün olmadığını gördüm.
Ömrüme yemin ederim ki, eğer günahını ve ihtilafını terk etmezsen, yakında seni istediklerini bileceksin. Taleplerinden seni, ne karada ne denizde, ne dağda, ne ovada yükümlü tutuyorlar.
Bu bulduğunda seni üzecek bir talep, onunla karşılaşmanın seni mutlu etmeyeceği bir ziyaretçidir. Selam, layık olanların üzerine olsun..."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Seni çağırdığında çağrısına icabet ettiğin, sana liderlik yaptığında ona uyduğun, sana emrettiğinde itaat ettiğin -kendi süsüyle güzelleşen ve lezzetiyle aldatan- dünyadan içinde bulunduğun durumun örtüleri açıldığında ne yapacaksın?
Seni ondan bir kalkanın kurtaramayacağı durduran (ölüm) durdurmak üzeredir. Bu işten uzak dur! Hesabın hazırlığını yap! Başına gelecekler için paçalarını sıva! Ayartanların konuşmalarına kulak asma!
Sana söylediklerimi yapmazsan, gaflete düştüğün şeyi bildireyim. Sen, şeytanın senden alacağını aldığı, ümidine ulaştığı, sende ruhun ve kanın akması gibi aktığı rahatlık içinde olan birisin. (Bir hadiste, 'Şeytan âdemoğlun- da kanın aktığı gibi akar' buyrulmaktadır.)
Ey Muaviye! Ne zamandan beri önceliğiniz ve yüce bir şerefiniz olmadan, tebaanın lideri ve ümmetin işinin sahibi oldunuz?
Önceki sıkıntıyı ısrarla sürdürmekten Allah'a sığınırız. Seni emelin verdiği gururda ısrarcı davranmak ve zâhir ile bâtını bir olmamak (münafıklık) hususunda uyarıyorum.
Savaşa çağırıyorsun, insanları bir yana bırak hangimizin kalbinin yenik ve basireti örtülü olduğunun bilinmesi için bana karşı çık ve iki tarafı da savaşmaktan muaf tut! Ben, Hasan'ın babası, Bedir Savaşı'nda -yarmak suretiyle- dedenin, dayının ve kardeşinin katiliyim. O kılıç yanımdadır. O kalple düşmanımla karşılaşıyorum.
Din değiştirmedim, yeni bir peygamber edinmedim. Ben, boyun eğerek terk ettiğiniz ve istemeyerek girdiğiniz yol üzereyim.
Sen, Osman'ın kanının intikamını almak için geldiğini iddia ediyorsun. Osman'ın kanının nerede aktığını biliyorsun.
Gerçekten talip isen, kanını oradan iste. (Osman'ın kanını talep edilmesi gereken kişilerin Talha ve Zübeyir olduklarına işaret ediyor.) Develerin ağırlıklarından dolayı bağırdıkları gibi seni ısırdığında savaştan dolayı bağırdığını görür gibiyim.
Sanki peş peşe gelen vuruştan meydana gelecek kaderin korkusundan ve ölümlerden sonra gelen ölümlerden dolayı topluluğunla Beni Allah'ın Kitabı'na davet ettiğini görür gibiyim. Bu topluluk, inkâr eden kâfirler ya da biatten sapan biat edenlerdir."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"İnsanlardan birçok kişiyi helak ettin, onları sapkınlığınla kandırdın, denizin dalgasına attın, karanlıklar onları kaplıyor, şüpheler onları birbirlerine çarpıyor.
Hedeflerinden saptılar. Topuklarının üzerinde, gerisin geriye döndüler. Arkalarına döndüler.
Görüş sahiplerinden geri dönenler hariç, asaletlerine güvendiler. Onlar seni tanıdıktan sonra senden ayrıldılar.
Onları zorluğun üzerine sevk edince ve doğrudan saptırınca sana destekten Allah'a kaçtılar.
Ey Muaviye! Kendi hakkında Allah'tan sakın! Yularını şeytandan kurtar. Dünya senden kopuk, ahiret ise sana yakındır. Vesselam."
Muaviye'ye gönderdiği mektup:
"Allah'ı tenzih ederim. Gerçekleri kaybetmekle -Allah'ı arzulayan ve kullarına delil olan- vesikaları reddetmekle sonradan ortaya çıkarılan arzulara ve yorucu şaşkınlığa ne kadar da şiddetle uyuyorsun!
Osman ve onu öldürenler hakkında çok çekişmene gelince, yardımın sana faydası varken Osman'a yardım ettin, yardımın ona faydası varken onu yardımsız bıraktın." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)
Hazır olanın tercihte bulunma ve hazırda olmayanın da reddetme hakkı yoktur. Danışma Muhacirlerle, Ensar'ındır.
Eğer bir kişi üzerinde birleşip, onu imam olarak isimlendirmişlerse, bu Allah'ın da razı olduğudur.
Biri kararlarına karşı çıkarak ya da bidatle onların emrinden çıkarsa, onu çıktığı şeye geri çevirirler.
Eğer reddederse, mü'minlerin yolunun dışında izlediği şeyden dolayı onunla savaşırlar. Allah, üstlendiği şeyden onu sorumlu tutar.
Ey Muaviye! Ömrüme yemin ederim ki, arzunu bir yana bırakıp aklınla bakarsan, Benim Osman'ın kanından en uzak kimse olduğumu görür, ona karşı uzlet içinde olduğumu bilirsin.
Ancak sen, Beni cinayetle itham edip, sana aşikâr olanı gizliyorsun. Vesselam..."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Senden bana sapkınlığınla yazdığın, kötü görüşünle gönderdiğin yamalı bir nasihatin ve süslenmiş bir mektubun ulaştı.
Kendisini doğru yola iletecek gözü, ona doğru yolu gösterecek komutanı olmayan bir adamın mektubu...
Arzu onu davet etti, o da ona uydu. Sapkınlık ona liderlik yaptı, o da ona tabi oldu. Yaygara çıkararak sayıkladı, tökezleyerek sapıttı."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Kavmimiz, Peygamberimizi öldürmek ve kökümüz yok etmek istedi. Bizi tedirgin etmeyi arzuladılar. Bize birçok şeyler yaptılar.
Bizi tatlı olandan engellediler. Korku elbisesini giydirdiler. Sarp bir dağa mecbur ettiler.
Bizim için savaş ateşlerini tutuşturdular. Allah mülkünü (Şeriat'ını) savunmamızı ve kutsalın önünden atış yapmamızı istedi.
Müminimiz, bununla mükâfatı umuyor, kâfirimiz ise kökünü savunuyordu. Kureyş'ten Müslüman olan kişi, onu koruyan anlaşması ya da kendisini savunan kabilesi sebebiyle, içinde bulunduğumuz durumu yaşamıyordu ve öldürülmeye karşı güven içindeydi.
Resulüllah savaş kızışıp insanlar çekindiğinde Ehl-i Beyt'ini öne sürer. Ashabını kılıçların ve mızrakların ısısından onlarla korurdu.
Ubeyde b. El-Haris, Bedir'de, Hamza, Uhud'da ve Câfer, Mu'te'de öldürüldü.
İstersem ismini zikredebileceğim kişi, (kendisini kastediyor) isteyenler gibi şahadeti istedi. Ancak onların ecelleri çabuklaştırıldı, onun ölümü ise geciktirildi.
Zamana hayret!
Benimle ayağını yarıştıramayacak kişiyle bir görülür oldum. Onun, benim ki gibi, kimsenin benzerini ileri süremeyeceği bir geçmişi yoktur.
Ancak bir iddiacı benim bilmediğim, Allah'ın da (Sahih olarak) bildiğini tahmin etmediğim şeyler iddia etmektedir. (Allah'ın bilmediği şeylerle kastedilen iddia edilen şeyin ne kadar mesnetsiz olduğudur) Her durum için Allah'a hamdolsun.
Osman'ın katillerini sana vermem hususundaki isteğine gelince, bu işi düşündüm ve onları sana ya da bir başkasına vermenin mümkün olmadığını gördüm.
Ömrüme yemin ederim ki, eğer günahını ve ihtilafını terk etmezsen, yakında seni istediklerini bileceksin. Taleplerinden seni, ne karada ne denizde, ne dağda, ne ovada yükümlü tutuyorlar.
Bu bulduğunda seni üzecek bir talep, onunla karşılaşmanın seni mutlu etmeyeceği bir ziyaretçidir. Selam, layık olanların üzerine olsun..."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"Seni çağırdığında çağrısına icabet ettiğin, sana liderlik yaptığında ona uyduğun, sana emrettiğinde itaat ettiğin -kendi süsüyle güzelleşen ve lezzetiyle aldatan- dünyadan içinde bulunduğun durumun örtüleri açıldığında ne yapacaksın?
Seni ondan bir kalkanın kurtaramayacağı durduran (ölüm) durdurmak üzeredir. Bu işten uzak dur! Hesabın hazırlığını yap! Başına gelecekler için paçalarını sıva! Ayartanların konuşmalarına kulak asma!
Sana söylediklerimi yapmazsan, gaflete düştüğün şeyi bildireyim. Sen, şeytanın senden alacağını aldığı, ümidine ulaştığı, sende ruhun ve kanın akması gibi aktığı rahatlık içinde olan birisin. (Bir hadiste, 'Şeytan âdemoğlun- da kanın aktığı gibi akar' buyrulmaktadır.)
Ey Muaviye! Ne zamandan beri önceliğiniz ve yüce bir şerefiniz olmadan, tebaanın lideri ve ümmetin işinin sahibi oldunuz?
Önceki sıkıntıyı ısrarla sürdürmekten Allah'a sığınırız. Seni emelin verdiği gururda ısrarcı davranmak ve zâhir ile bâtını bir olmamak (münafıklık) hususunda uyarıyorum.
Savaşa çağırıyorsun, insanları bir yana bırak hangimizin kalbinin yenik ve basireti örtülü olduğunun bilinmesi için bana karşı çık ve iki tarafı da savaşmaktan muaf tut! Ben, Hasan'ın babası, Bedir Savaşı'nda -yarmak suretiyle- dedenin, dayının ve kardeşinin katiliyim. O kılıç yanımdadır. O kalple düşmanımla karşılaşıyorum.
Din değiştirmedim, yeni bir peygamber edinmedim. Ben, boyun eğerek terk ettiğiniz ve istemeyerek girdiğiniz yol üzereyim.
Sen, Osman'ın kanının intikamını almak için geldiğini iddia ediyorsun. Osman'ın kanının nerede aktığını biliyorsun.
Gerçekten talip isen, kanını oradan iste. (Osman'ın kanını talep edilmesi gereken kişilerin Talha ve Zübeyir olduklarına işaret ediyor.) Develerin ağırlıklarından dolayı bağırdıkları gibi seni ısırdığında savaştan dolayı bağırdığını görür gibiyim.
Sanki peş peşe gelen vuruştan meydana gelecek kaderin korkusundan ve ölümlerden sonra gelen ölümlerden dolayı topluluğunla Beni Allah'ın Kitabı'na davet ettiğini görür gibiyim. Bu topluluk, inkâr eden kâfirler ya da biatten sapan biat edenlerdir."
Muaviye'ye gönderdiği bir mektup:
"İnsanlardan birçok kişiyi helak ettin, onları sapkınlığınla kandırdın, denizin dalgasına attın, karanlıklar onları kaplıyor, şüpheler onları birbirlerine çarpıyor.
Hedeflerinden saptılar. Topuklarının üzerinde, gerisin geriye döndüler. Arkalarına döndüler.
Görüş sahiplerinden geri dönenler hariç, asaletlerine güvendiler. Onlar seni tanıdıktan sonra senden ayrıldılar.
Onları zorluğun üzerine sevk edince ve doğrudan saptırınca sana destekten Allah'a kaçtılar.
Ey Muaviye! Kendi hakkında Allah'tan sakın! Yularını şeytandan kurtar. Dünya senden kopuk, ahiret ise sana yakındır. Vesselam."
Muaviye'ye gönderdiği mektup:
"Allah'ı tenzih ederim. Gerçekleri kaybetmekle -Allah'ı arzulayan ve kullarına delil olan- vesikaları reddetmekle sonradan ortaya çıkarılan arzulara ve yorucu şaşkınlığa ne kadar da şiddetle uyuyorsun!
Osman ve onu öldürenler hakkında çok çekişmene gelince, yardımın sana faydası varken Osman'a yardım ettin, yardımın ona faydası varken onu yardımsız bıraktın." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Ali eserinden)