* Şimdi bu büyük devleti sadece dışarıdan bu tip işgallerle değil bir de içeriden AB mantığı içerisinde azınlıklara bölerek, Ermeni soykırımı gibi iddialar ortaya koyarak çözmeye çalışan bir anlayış var. Siz ilk defa 2001 yılında, 7 Nisan, 20 Mayıs, 10 Haziran'da, Trabzon, İstanbul, Ankara'da yapılan büyük "soykırım iddialarını red ve ulusal bağımsızlık" mitingleri yaptınız. O dönemde hem devletimizi, hem milletimizi uyardınız. Dört yıl önce "Türkiye'nin önüne bu iddia gelecek. Şimdiden hazırlıklı olun. Buna karşı milletçe ve devletçe duralım" dediniz. Şimdi zaman sizi haklı çıkardı. AB, bu iddiayı bu günlerde Türkiye'nin önüne yeni bir şart olarak koyuyor. Kimileri bunu yeni keşfetmiş durumda. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Prof. Dr. Haydar Baş- 2001 yılında hatırlarsanız Fransa, Türkiye'yi tel'in kararı alıyor. Meclisi soykırımı kabul kararı çıkartıyor. Türkiye'de de kimsenin sesi çıkmıyor. O tarihlerde ABD'de çeşitli eyaletlerde de bu kararların alınması gündeme geliyor. Bütün bunlara baktığımız zaman dünyada Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı organize edilen bir kuşatma harekâtı var. Bu, sadece Ermeni soykırımı harekâtını kabul etme ile de sınırlı bir olay değildi. Ama 2001 yılında çıbanbaşı oradan çıkmıştı. O zaman dedik ki bu sadece böyle kalmayacak. Arkası gelecek. "Soykırımı kabul et, tamam" diyorlar. Peki madem başka bir talebin yok, niye benden bu soykırımı kabul etmemi istiyorsun? Bunun ardındaki talep toprak davasıdır, artı tazminat davasıdır. Yani bunun bu şekilde gelişeceğini tahmin etmemek hiç mümkün değildir. O günün şartlarında Türk siyasetinde Başbakan zannedersem sayın Yılmaz'dı. Biz bunları da ikaz etmeye çalışmıştık. Onlara da doküman göndermiştik. Yapılan olaylar sıradan olaylar değil yarın başımıza ciddi belalar açacak olaylardır, demiştik. Onun için hadiselere bakıp hem siyaset olarak gerekli tedbirleri almak hem kamuoyu olarak milleti hazırlamak lazımdı.
Soykırım diye bir şey yok
Şimdi "Efendim, soykırım" diyorlar. Türkler, bilmem nerede Ermenileri katletmişler! Böyle bir şey yok. Ben bunu bazı konuşmalarımda delilleriyle detaylandırdım. Olayın aslı şu: Ermeni teşkilatlarının, Hınçak, Taşnak teşkilatlarının organize ettiği, ayaklandırdığı Ermeniler ki bunlar millet-i sadıka diye de ünvan almışlardı; kışkırtmalar neticesinde, baskınlar yapıyorlar, evleri basıyorlar, yolları kesiyorlar, öldürülenler Türk vatandaşları oluyor. Yani Türkler, Ermeniler tarafından öldürülüyor. İşte bu yol kesen, ev basan insanlara karşı çıkılmıştır. Buna bizim dilimizde mukatele denir. Bu, karşılıklı vuruşmadır. Bu vuruşmada senden de adam gidecek, ondan da adam gidecektir. Burada bir soykırım diye bir şey yok. Bugün siyasetten beklenmesi gereken tavır, "Bu mukateledir. Biz, ölenlerin hiç birini kabul etmiyoruz. Ama bu mukatelede müsaade et de benim elim taş toplamıyor, ben de üzerime düşeni yapayım. Nitekim de bu yapılmıştır" diyeceği yerde "biz tarihçileri getirelim konuşturalım" diyorlar. Sayın muhalefetin de ki CHP müntesiplerine, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir partidir, saygımız, sevgimiz vardır, o düşünceye olan tavrımız tamamen saygı, hürmet doludur, ama bu tip politikalarda takındığı tavrı da anlamış değilim. Yani sen milli duruşunu ortaya koyup bağımsızlığını avaz avaz bağırman gerekirken "Eee, biz iktidarla beraber olalım, tarihçileri davet edelim" diyorsun. Sen neyi tartışıyorsun? İki tane tarihçi geldi. Hasbelkader kendisine göre deliller ibraz etti, diye kabul mü edeceksin? Burada ben sadece iktidarı değil muhalefeti de ayıktırmak istiyorum. Muhalefetin bu tavrı kesinlikle doğru değildir. İktidarın zaten tepeden tırnağa bu konulardaki tavrı yanlıştır. Günümüze kadar uyguladığı politika da tamamen azınlık politikasıdır. AB'nin bastırmasıyla "uyum yasaları çıkartıyoruz" adı altında yaptıkları iş tamamen bölücülere, azınlıklara imkan ve fırsat tanımaktır. Biz, bu topraklar, bu coğrafya üzerinde yaşayan insanların hakkı olmasın demek istemiyoruz. Hâşâ! Her insanın can, mal, namus, din ve vicdan emniyetine ihtiyacı vardır. Madem ki bu insanlar bizim tasarrufumuzdadır. Bunları biz doya doya yaşatmak mecburiyetindeyiz. Ama senin şu veya bu etnik gruptan olmanı öne çıkartacak bir hakkı vatandaşlık hakkı diye vermeye kesinlikle kimsenin hakkı yoktur. Eğer bir hak verilecekse bu milletin tamamına verilmesi lazımdır. A grubuna, B grubuna verilmesi diye bir şeyin söz konusu olmaması lazımdır. Fakat şu anda gördüğümüz, iktidarın uyguladığı politika azınlık politikasıdır. Bunun neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, vatanının, coğrafyasının maalesef taksimatı söz konusudur. Sanki öyle bir düşünce, öyle bir tavırla hadiseler tezgahlanıyor ki bunların hukuki alt yapısı hazırlanıyor. Kısacası bu iktidar, bu hükümet bu konularda tamamen yanlış yapıyor. Yanlıdır diyemeyeceğim. Yanlı olabilmesi için suiniyetinin olması lazım. Kalbini bilemediğimiz için bunu bilemiyoruz. Ama fiilen çok ciddi yanlışlar içeren bir eylemin içinde bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Prof. Dr. Haydar Baş- 2001 yılında hatırlarsanız Fransa, Türkiye'yi tel'in kararı alıyor. Meclisi soykırımı kabul kararı çıkartıyor. Türkiye'de de kimsenin sesi çıkmıyor. O tarihlerde ABD'de çeşitli eyaletlerde de bu kararların alınması gündeme geliyor. Bütün bunlara baktığımız zaman dünyada Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı organize edilen bir kuşatma harekâtı var. Bu, sadece Ermeni soykırımı harekâtını kabul etme ile de sınırlı bir olay değildi. Ama 2001 yılında çıbanbaşı oradan çıkmıştı. O zaman dedik ki bu sadece böyle kalmayacak. Arkası gelecek. "Soykırımı kabul et, tamam" diyorlar. Peki madem başka bir talebin yok, niye benden bu soykırımı kabul etmemi istiyorsun? Bunun ardındaki talep toprak davasıdır, artı tazminat davasıdır. Yani bunun bu şekilde gelişeceğini tahmin etmemek hiç mümkün değildir. O günün şartlarında Türk siyasetinde Başbakan zannedersem sayın Yılmaz'dı. Biz bunları da ikaz etmeye çalışmıştık. Onlara da doküman göndermiştik. Yapılan olaylar sıradan olaylar değil yarın başımıza ciddi belalar açacak olaylardır, demiştik. Onun için hadiselere bakıp hem siyaset olarak gerekli tedbirleri almak hem kamuoyu olarak milleti hazırlamak lazımdı.
Soykırım diye bir şey yok
Şimdi "Efendim, soykırım" diyorlar. Türkler, bilmem nerede Ermenileri katletmişler! Böyle bir şey yok. Ben bunu bazı konuşmalarımda delilleriyle detaylandırdım. Olayın aslı şu: Ermeni teşkilatlarının, Hınçak, Taşnak teşkilatlarının organize ettiği, ayaklandırdığı Ermeniler ki bunlar millet-i sadıka diye de ünvan almışlardı; kışkırtmalar neticesinde, baskınlar yapıyorlar, evleri basıyorlar, yolları kesiyorlar, öldürülenler Türk vatandaşları oluyor. Yani Türkler, Ermeniler tarafından öldürülüyor. İşte bu yol kesen, ev basan insanlara karşı çıkılmıştır. Buna bizim dilimizde mukatele denir. Bu, karşılıklı vuruşmadır. Bu vuruşmada senden de adam gidecek, ondan da adam gidecektir. Burada bir soykırım diye bir şey yok. Bugün siyasetten beklenmesi gereken tavır, "Bu mukateledir. Biz, ölenlerin hiç birini kabul etmiyoruz. Ama bu mukatelede müsaade et de benim elim taş toplamıyor, ben de üzerime düşeni yapayım. Nitekim de bu yapılmıştır" diyeceği yerde "biz tarihçileri getirelim konuşturalım" diyorlar. Sayın muhalefetin de ki CHP müntesiplerine, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bir partidir, saygımız, sevgimiz vardır, o düşünceye olan tavrımız tamamen saygı, hürmet doludur, ama bu tip politikalarda takındığı tavrı da anlamış değilim. Yani sen milli duruşunu ortaya koyup bağımsızlığını avaz avaz bağırman gerekirken "Eee, biz iktidarla beraber olalım, tarihçileri davet edelim" diyorsun. Sen neyi tartışıyorsun? İki tane tarihçi geldi. Hasbelkader kendisine göre deliller ibraz etti, diye kabul mü edeceksin? Burada ben sadece iktidarı değil muhalefeti de ayıktırmak istiyorum. Muhalefetin bu tavrı kesinlikle doğru değildir. İktidarın zaten tepeden tırnağa bu konulardaki tavrı yanlıştır. Günümüze kadar uyguladığı politika da tamamen azınlık politikasıdır. AB'nin bastırmasıyla "uyum yasaları çıkartıyoruz" adı altında yaptıkları iş tamamen bölücülere, azınlıklara imkan ve fırsat tanımaktır. Biz, bu topraklar, bu coğrafya üzerinde yaşayan insanların hakkı olmasın demek istemiyoruz. Hâşâ! Her insanın can, mal, namus, din ve vicdan emniyetine ihtiyacı vardır. Madem ki bu insanlar bizim tasarrufumuzdadır. Bunları biz doya doya yaşatmak mecburiyetindeyiz. Ama senin şu veya bu etnik gruptan olmanı öne çıkartacak bir hakkı vatandaşlık hakkı diye vermeye kesinlikle kimsenin hakkı yoktur. Eğer bir hak verilecekse bu milletin tamamına verilmesi lazımdır. A grubuna, B grubuna verilmesi diye bir şeyin söz konusu olmaması lazımdır. Fakat şu anda gördüğümüz, iktidarın uyguladığı politika azınlık politikasıdır. Bunun neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, vatanının, coğrafyasının maalesef taksimatı söz konusudur. Sanki öyle bir düşünce, öyle bir tavırla hadiseler tezgahlanıyor ki bunların hukuki alt yapısı hazırlanıyor. Kısacası bu iktidar, bu hükümet bu konularda tamamen yanlış yapıyor. Yanlıdır diyemeyeceğim. Yanlı olabilmesi için suiniyetinin olması lazım. Kalbini bilemediğimiz için bunu bilemiyoruz. Ama fiilen çok ciddi yanlışlar içeren bir eylemin içinde bulunduğunu ifade etmek istiyorum.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.