Hz. Ali’nin yolu apaydınlıktır
Resûlullah (s.a.a.) ashabına sık sık şöyle derdi: “Eğer Ali’nin (a.s) peşinden giderseniz, onun doğru yol üzere giden bir yol gösterici olduğunu, sizi apaydınlık bir yola ileteceğini görürsünüz”
08.10.2024 11:10:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
Resûlullah (s.a.a), Kendisinden sonra Müslümanların durumunun nasıl olacağına dair tam bir bilgiye sahipti. Çünkü O bu toplumun müptela olduğu hastalıkları sürekli olarak gözlüyordu. Kendisinden sonra ilk darbenin, nebevî çizgiye yöneleceğini çok iyi biliyordu.
Çünkü İslâmî davete ilişkin bu sahih çizgi, İslâm'dan yararlanmak, İslâm'ın gölgesinde kişisel tutkularını tatmin etmek isteyen birçok insan açısından bir tehditti.
Bunların derdi, zahmet çekmek, çaba sarf etmek ve İslâm'a yararlı olmak değildi. Amaçları, Peygamber'in (s.a.a) kurduğu bu muazzam topluma önderlik etmekti.
Peygamber (s.a.a), Kendisinden sonra İslâm'ın Allah'ın Kendisine indirdiğinden başka bir şeye dönüşmesinden, kişisel arzuların ve tutkuların oyuncağı hâline gelmesinden korkuyordu.
Peygamber (s.a.a), çeşitli aşamalarda ve dönemlerde davetin sahih çizgisini açık bir şekilde ortaya koymak durumundaydı. Ashabına sık sık şöyle derdi:
"Eğer Ali'nin (a.s) peşinden giderseniz, onun doğru yol üzere giden bir yol gösterici olduğunu, sizi apaydınlık bir yola ileteceğini görürsünüz." (Hilyet'ul-Evliya, Ebu Nuaym, 1/64; Muhtasar-u Tarih-i Dimaşk, İbn-i Asakir, 18/32).
Rivayet edilir ki Sa'd b. Ubade, kalabalık bir topluluğun içinde şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum: Ben öldüğüm zaman, heva ve hevesler sapar ve insanlar gerisin geri dönerler. O gün hak Ali ile beraber olur."
Sekaleyn (iki ağır emanet/Kur'ân ve Ehl-i Beyt) hadisi, İslâm akidesinin selâmeti ve sapmalar karşısında korunması için Hz. Ali'ye itaat etmenin, onun rehberliğinde yol almanın, onun velâyeti yolunda hareket etmenin zorunluluğunu gösteren bir diğer kanıttır.
Daha sonra Resûlullah (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) mü'minlerin emiri olarak atanmasına ilişkin ilâhî emri gerçekleştirmek için yeni bir plân hazırlamaya başladı. Büyük bir ordu hazırladı. Bu orduya, İmam Ali'ye (a.s) karşı siyasal mücadele içinde yer alabilecek, İslâm toplumunun önderliği noktasında onunla sürtüşmeye girebilecek veya en azından devlet organında kendisi için siyasal bir mevki isteyebilecek bütün unsurları aldı. Çünkü bu siyasal kavganın gerçekleşmesi ve İmam Ali'nin önderliğinin önlenmesi durumunda
İslâmî risalet doğal çizgisinden sapacak, dosdoğru yolundan çıkacak veya en azından siyasal talepleri İmam Ali tarafından reddedilen kimseler, İslâmî çizgiye karşı düşmanca bir tavır takınacak, bu da Peygamber'in (s.a.a) yokluğunda İslâm ümmetinin başına onulmaz gaileler açacaktı.
Çünkü İslâmî davete ilişkin bu sahih çizgi, İslâm'dan yararlanmak, İslâm'ın gölgesinde kişisel tutkularını tatmin etmek isteyen birçok insan açısından bir tehditti.
Bunların derdi, zahmet çekmek, çaba sarf etmek ve İslâm'a yararlı olmak değildi. Amaçları, Peygamber'in (s.a.a) kurduğu bu muazzam topluma önderlik etmekti.
Peygamber (s.a.a), Kendisinden sonra İslâm'ın Allah'ın Kendisine indirdiğinden başka bir şeye dönüşmesinden, kişisel arzuların ve tutkuların oyuncağı hâline gelmesinden korkuyordu.
Peygamber (s.a.a), çeşitli aşamalarda ve dönemlerde davetin sahih çizgisini açık bir şekilde ortaya koymak durumundaydı. Ashabına sık sık şöyle derdi:
"Eğer Ali'nin (a.s) peşinden giderseniz, onun doğru yol üzere giden bir yol gösterici olduğunu, sizi apaydınlık bir yola ileteceğini görürsünüz." (Hilyet'ul-Evliya, Ebu Nuaym, 1/64; Muhtasar-u Tarih-i Dimaşk, İbn-i Asakir, 18/32).
Rivayet edilir ki Sa'd b. Ubade, kalabalık bir topluluğun içinde şöyle demiştir: "Allah'a yemin ederim ki, Resûlullah'ın (s.a.a) şöyle dediğini duydum: Ben öldüğüm zaman, heva ve hevesler sapar ve insanlar gerisin geri dönerler. O gün hak Ali ile beraber olur."
Sekaleyn (iki ağır emanet/Kur'ân ve Ehl-i Beyt) hadisi, İslâm akidesinin selâmeti ve sapmalar karşısında korunması için Hz. Ali'ye itaat etmenin, onun rehberliğinde yol almanın, onun velâyeti yolunda hareket etmenin zorunluluğunu gösteren bir diğer kanıttır.
Daha sonra Resûlullah (s.a.a), Hz. Ali'nin (a.s) mü'minlerin emiri olarak atanmasına ilişkin ilâhî emri gerçekleştirmek için yeni bir plân hazırlamaya başladı. Büyük bir ordu hazırladı. Bu orduya, İmam Ali'ye (a.s) karşı siyasal mücadele içinde yer alabilecek, İslâm toplumunun önderliği noktasında onunla sürtüşmeye girebilecek veya en azından devlet organında kendisi için siyasal bir mevki isteyebilecek bütün unsurları aldı. Çünkü bu siyasal kavganın gerçekleşmesi ve İmam Ali'nin önderliğinin önlenmesi durumunda
İslâmî risalet doğal çizgisinden sapacak, dosdoğru yolundan çıkacak veya en azından siyasal talepleri İmam Ali tarafından reddedilen kimseler, İslâmî çizgiye karşı düşmanca bir tavır takınacak, bu da Peygamber'in (s.a.a) yokluğunda İslâm ümmetinin başına onulmaz gaileler açacaktı.